Kişisel değil traduction Anglais
1,451 traduction parallèle
Kişisel değil, Charl.
It's just, it ain't a bit of me, Charl.
Kişisel değil.
It's not personal.
Bu kişisel değil, Catherine.
It's nothing personal, catherine.
Kişisel değil.
It's not personal. I should give her that table.
Kişisel değil.
Not personal.
Benim Sezar'a itirazım tamamen siyasi kişisel değil.
My objection to Caesar is purely political, not personal.
Bu sefer... Kişisel değil.
This time... it's not personal.
Bu kişisel değil.
This ain't personal.
Kişisel değil.
It's nothing personal.
Kişisel değil, Washington Postası'ndan.
And not'staff, and'Washington Press.
Kişisel değil.
Nothing personal.
Kişisel değil di mi?
It's nothing personal.
Afedersin, bu kişisel bir şey değil.
I'm sorry, it's nothing personal.
Bak, diyorum ki,... kişisel birşey değil, ama tütün alkolden biraz daha fazla hararet yaratıyor.
Look, I mean, nothing personal, but tobacco generates a little more heat than alcohol.
Şimdi, kişisel olarak, para umurumda değil.
Now, personally, I don't care about the money.
"Kişisel bir şey değil hayatım."
Nothing personal, my dear.
Kişisel bir şey değil.
It's not personal at all.
Savcının kişisel tepkisiydi. Resmi değil.
Well, it was a civilian vs. a prosecutor, no competition.
Bu kişisel bir şey, şey değil...
It's my own personal... It's not...
- Bu kişisel bir şey değil Holly.
It's not personal, Holly.
Benim de bir zaafım var Bu kişisel bir saplantı değil tüm erkeklerin temel ihtiyaçları aynı.
I don't trust a compassionate pirate. You question me after the blood I spilled for you. Vigilance is what kept me alive until now.
Eğer April'i öldürdüyse, bu bir panik cinayeti, kişisel, seri değil.
If he killed April, it was a panic murder, personal, not serial.
Davranışınız kişisel ya da değil, Crane, Poole Schmidt'e yansır.
Your behavior, personal or otherwise, is a reflection... on Crane, Poole Schmidt.
Kişisel olması şart değil.
Overkill doesn't have to mean personal.
Bu kişisel bir şey değil.
much too impersonal.
Kaplan içinse, kişisel bir olay değil sadece bedava yemekti.
As for the tiger, it wasn't personal just a free meal.
Bu cinayet söz değil, kişisel kazanç ve maruz kalma olurdu!
No, no, no,'cause that would be personal gain and exposure, not to mention murder.
Kişisel kazanç, çok değil.
Personal gain, not so much.
Buradaki amacımız kişisel duygularımıza anlayış göstermek değil.
We're not here to indulge our personal feelings.
Ne garip, değil mi Al? Kampın refahı için gazetemi... partizan emeller uğruna kullandığım gün... yine iyi bir amaç uğruna, kişisel iletişimin kutsallığına... düpedüz ihanet ediyorum.
Ironic, Al, isn't it... that having turned my newspaper to partisan purpose... and in the name of the camp's welfare, within the day... in the name of that good, I progress to betraying without regret... the sanctity of private communications?
Addie'yi getirmek idari bir karardı, kişisel birşey değil.
Bringing Addie out was a business decision, nothing personal.
Kişisel bir şey değil.
It's nothing personal.
Bu kadar kişisel olmak zorunda değil.
It doesn't have to be that personal.
Kişisel tarzınla alakalı değil.
It's not... It's not a question of individual style.
Kişisel bir şey değil.
Oh, it's nothing personal. It's just that
- Kişisel bir şey değil.
Nothing personal.
Bu bana yapılan kişisel saldırıdan başka bir şey değil.
This is... This is, um... nothing but a personal attack on me.
Kişisel bir şey değil biliyorsun.
It's not personal, you know.
Acilen kişisel bir meseleyle ilgilenmem gerekiyor, önemli değil.
Just a critical personal emergency, but nothing important.
Kişisel birşey değil, Sadece onuda davet edersem..... insanların hoş vakit geçirebileceğine inanmadığım için.
And it's nothing personal. I just think that if he were there, people wouldn't be able to relax, you know, have fun.
İşte ilgili bir soru, kişisel birşey değil, söz veriyorum.
This is a business question. It's nothing personal, I promise.
Ancak kisisel sorular ve herhangi bir iyilik, artik birlikteligimizin bir parçasi degil.
But personal questions and favors of any kind, are no longer a part of our relationship.
Kilisenin vergilerinden kişisel kazanç etmek, dolandırıcılığa girer, değil mi?
Taking personal capital gains under the church's tax shelter, that would be fraud, wouldn't it, Your Excellency?
Senden farklı olarak... bu konudan kimseye bahsetmeyeceğim. Ve senden farklı olarak, ben insanlara yardım etmek için doktor oldum, kişisel ün yapmak için değil.
Anyway, I'm not gonna tell anyone about this because unlike you unlike you, I got into medicine to help people, not for my own personal glory.
Bu biraz şöyle değil mi? Donna, bir ayrılma hediyesi özel bir şey olmalı, anlamlı, kişisel.
Well, isn't that just... d onna, a going-away gift should be something special, meaningful, personal.
Kişisel bir şey değil, tamam mı?
Nothing personal, okay?
Kişisel bir şey değil, pamuk kafa.
Nothing personal, Cotton Top.
Kişisel olarak senden değil aslında.
Okay, well, no, not you personally.
- Kişisel olup olmadığını bilmem ama gerçekten hiç sorun değil.
I don't know that it was personal or not. It's not really a problem.
Bu kişisel bir şey değil.
It isn't personal.
Komik olan şeyler, sanatıma karşı işlenmiş suçtur ama kişisel olarak ahlaki değil.
Just that anything fun is a crime against my art certainly not moral in a personal way.
değil mi 44479
degil mi 350
değil 1746
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
değilmiş 21
değildir 62
değilmi 114
değiliz 102
degil mi 350
değil 1746
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
değilmiş 21
değildir 62
değilmi 114
değiliz 102
değilse 32
değilsiniz 26
değil mi canım 39
değil mi dostum 28
değil mi anne 66
değil miyim 77
değil misin 154
değil mi çocuklar 56
değil mi ya 25
değil mi efendim 66
değilsiniz 26
değil mi canım 39
değil mi dostum 28
değil mi anne 66
değil miyim 77
değil misin 154
değil mi çocuklar 56
değil mi ya 25
değil mi efendim 66