English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turc → Anglais / [ Y ] / Yapabileceğim bir şey yoktu

Yapabileceğim bir şey yoktu traduction Anglais

258 traduction parallèle
Kartlarımı çoktan almıştım ve yapabileceğim bir şey yoktu.
I'd already taken my cards and could do nothing else.
Yapabileceğim bir şey yoktu Teğmen.
It couldn't be helped, Lieutenant.
Yapabileceğim bir şey yoktu.
There was nothing I could do.
Yapabileceğim bir şey yoktu!
There was nothing to be done!
Ne var ki benim yapabileceğim bir şey yoktu.
However, my hands were tied.
Onun için yapabileceğim bir şey yoktu.
There was nothing I could do for him,
- Yapabileceğim bir şey yoktu!
- There was nothing I could do.
Yapabileceğim bir şey yoktu.
There wasn't anything I could do.
Yapabileceğim bir şey yoktu!
There was nothing I could do!
O delikanlιya yardιm etmek için yapabileceğim bir şey yoktu.
There was nothing I could do to help that young lad.
Çok üzgünüm efendim, ama benim yapabileceğim bir şey yoktu.
I'm very sorry, sir, but there was nothing I could do.
Yapabileceğim bir şey yoktu.
There's nothing I could do.
'Gülümseyi hatırladım diye düşündüm.' 'Fakat yapabileceğim bir şey yoktu.'
'I thought I recognised the smile,'but I knew there was nothing I could do about it.
Anlamıyor musun? Yapabileceğim bir şey yoktu.
There was nothing I could do.
Bu nedenle, benim Kaptana yapabileceğim bir şey yoktu.
Therefore, there is nothing that I could have done to the Commodore.
Yapabileceğim bir şey yoktu.
I've done all I can.
Yani gerçekten yapabileceğim bir şey yoktu.
I mean there's really nothing I could do.
Yemek zehirlenmesi, yapabileceğim bir şey yoktu.
Food poisoning, there was nothing I could've done.
Yapabileceğim bir şey yoktu.
It couldn't be helped.
Ama sonunda anladım ki yapabileceği bir şey yoktu ve benim de ona yardım etmek için yapabileceğim bir şey yoktu.
But in the end, I realised there was nothing that he could do and nothing I could do to help him.
Yapabileceğim bir şey yoktu.
- There was nothing I could do.
Onun için yapabileceğim bir şey yoktu.
There was nothing I could do for him.
Yapabileceğim bir şey yoktu.
Batman deactivated her.
Çalışıyordum, yapabileceğim bir şey yoktu.
I was working. Nothing I could do.
Ama yapabileceğim bir şey yoktu.
But there was nothing he could do.
"Yapabileceğim bir şey yoktu."
There is no choice this is just how things are...
Durdurmak için yapabileceğim bir şey yoktu. Maymunlarla yaşadığın tecrübe gibi.
Wasn't a thing I could do to stop it, much like your monkey-house experience.
Benim yapabileceğim bir şey yoktu.
Nothing I could do | about it.
Aline için yapabileceğim bir şey yoktu.
I could do nothing for Aline.
Yapabileceğim bir şey yoktu.
Nothin'I can do
- Yapabileceğim bir şey yoktu.
- There was nothing I could do.
Yapabileceğim başka bir şey yoktu.
There was just nothing else for me to do.
Niyetim yalan söylemek değildi ama yapabileceğim başka bir şey yoktu.
Didn't mean to lie, but there was nothing else I could do.
Yapabileceğim hiç bir şey yoktu.
There was nothing I could do.
Onunla konuştum ama yapabileceğim pek bir şey yoktu.
I spoke to him, but there was so little I could do.
Yapabileceğim başka bir şey yoktu.
It was the only thing I could think of.
Aniden davrandılar, sayıca azdık, yapabileceğim hiç bir şey yoktu. - Çavuş.
They moved fast, we were outnumbered, there was nothing I could do.
- Yapabileceğim hiç bir şey yoktu.
- There was nothing I could do.
Çok hızlı oldu. Yapabileceğim bir şey yoktu.
Call me at the Three Crowns if you need me.
Kokain alemine daldığında, bir dava çıkar da kendine gelir diye umut ve dua etmekten başka yapabileceğim hiçbir şey yoktu.
There was nothing I could do when he went on one of his cocaine binges, except hope and pray that some interesting case would come along to snap him out of it.
Yapabileceğim hiç bir şey yoktu.
There's not fucking much I could do.
Görünenlerin benim aleyhime olduğunu biliyorum, ama bana inanmalısınız yapabileceğim başka bir şey yoktu.
I know appearances are against me, but you must believe that I could act in no other way.
Yapabileceğim bir şey yoktu, değil mi?
There was nothing I could do, right?
Matt'in söylediği gibi, av silahımı alıp evden çıktım ve onu vurdum. Yapabileceğim başka bir şey yoktu.
Like Matt said, I come out of my house with my hunting rifle... and I shoot him... first.
İlki, dalgaların altında kaldı,... üstelik bunu engellemek için yapabileceğim hiç bir şey yoktu.
The first sank beneath the waves, and there was nothing that I could do to prevent it.
Onlar için yapabilecegim bir sey yoktu.
I had nothing to do with that.
Yapabileceğim bir şey yoktu.
- Antoine laid the debt off.
Yapabileceğim başka bir şey yoktu.
- There was nothing else I could do.
Yapabileceğim bir şey yoktu.
- We were smack in the middle of it.
Yapabileceğim bir şey olduğuna inanmayı çok istiyordum. Ama yoktu.
And I wanted so badly to believe that there was something I could do.
Yapabileceğim pek bir şey yoktu.
There was little I could do.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]