Bütün bildiğim traduction Espagnol
504 traduction parallèle
Bütün bildiğim, bunun Tom Sawyer'e uygun olduğu.
Bien, todo lo que sé es que a Tom Sawyer le agrada.
Bütün bildiğim konunun önemi ve uzakta olmasıydı.
Lo único que sabía es que era importante y en el extranjero.
Bütün bildiğim, gittiğinde seni sevdiğim, ve şu anda da seni sevdiğim.
Sólo sé que estaba enamorada de ti cuando te fuiste... y estoy enamorada de ti ahora.
Bütün bildiğim bu.
Es como se ser.
Bütün bildiğim, önemli birinin kadını kolladığı.
¿ A quién? - Sé que hay un jefe que la protege.
Bütün bildiğim yapamam ve yaptığımdan kaçamam. Sensiz de yaşayamayacağımı biliyorum.
Sólo sé lo que yo no puedo hacer y no puedo huir de lo que he hecho, y sé que no puedo vivir sin ti.
Bütün bildiğim bu. Yeminle.
Eso es todo lo que sé, de verdad.
Ben hayatımı bilgi arayarak geçirdim. Bu bütün bildiğim.
He pasado mi vida buscando el conocimiento, y esto es todo cuanto sé.
Belki. Bütün bildiğim, beni gözaltına aldırmak için sahte suçlama yaptırdı.
Pero hizo que me arrestaran para conseguirlos.
Bütün bildiğim onu hasta olduğu.
Todo lo que sé es que está enfermo.
Bütün bildiğim arabasına atlayıp uçarcasına gittiği.
No. Subió a su coche y salió volando.
Bütün bildiğim, ailenden uzaklaşmak seni onlardan uzaklaştırmak için, buraya göçtüğüm.
Sólo sé que vinimos desde el Este para alejarnos de tus padres,... independizarte de ellos.
Bütün bildiğim, polisin üzerinize gelmesini istiyorsanız, yapmanız gerekenin bir şişe ucuz içki alıp, onu sakince içmek ve kendi işinize bakmak olduğudur.
¿ Lo sabe? Sé que si pone a su policía en acción sólo encontrarán... que bebí vino barato. Estaba preocupado.
Bütün bildiğim, At sürmeye devam ettiğim.
Sólo sé que seguí cabalgando.
Bütün bildiğim, sarhoşun dünyası başkadır, ayığınki başka.
El mundo del alcohol y el de la abstinencia son diferentes.
Bütün bildiğim, birinin geliyor olduğu. - Çok önemli biri.
Sólo sé que va a llegar alguien muy importante.
Bütün bildiğim bu fikre burada bana annen verdi, and I'm just bound to go through with it.
sólo sé que intento sacar adelante esta idea... que tu madre me dio y estoy decidido a seguir con ello.
Ağır olun. Bütün bildiğim Muriel'in, Alice Foss'u aradığı ve Rusların indiğini söylediği.
Lo único que sé es que Muriel Everett ha llamado a Alice Foss y le ha dicho que han llegado los rusos.
Şimdi, bütün bildiğim...
Lo único que sé es que...
Bütün bildiğim 125. Cadde'de oturuyor.
Sólo sé que vive en la Calle 125, tío.
Bütün bildiğim bu.
Es todo lo que sé.
Bütün bildiğim New Orleans'ta bir kumarbaz olduğu ve sol eliyle kart dağıtıp, sol eliyle silah kullandığı.
Todos los que sé es que él era un jugador en Nueva Orleans, y que se trata de tarjetas con la mano izquierda, dispara una pistola con su mano izquierda.
Ben de, bir palto aldığını söyledim, bütün bildiğim bu.
Le dije, "Compró un abrigo, es todo lo que sé."
Bütün bildiğim yeşil ya da kırmızı, veya çekirdekli ya da çekirdeksiz.
Todo lo que sé es que hay verdes o rojas, con semillas o sin semillas.
Bütün bildiğim adamın telefonda söyledikleri.
Sólo sé lo que el tipo me dijo por teléfono.
Bütün bildiğim bu.
Eso es todo lo que sé.
Bütün bildiğim, bunun bir tesadüf olduğu.
Me parece sólo una coincidencia.
Seni ve kardeşini doğurduğumu hatırlıyorum ama doğumlar hakkında bütün bildiğim çok can yaktıkları.
Recuerdo haberos parido a ti y a tu hermana... pero todo lo que recuerdo de los partos es que me dolieron.
- Bakın... Bütün bildiğim tümüyle yalnızım.
Miren, lo único que sé es que me siento completamente sola.
Bütün bildiğim... Bizi takip ettiler.
Todo lo que sé es... que nos están siguiendo...
Bütün bildiğim bu bina, zengin ve kaçık birine aitti.
Todo lo que sé es que este edificio perteneció a un anciano rico y excéntrico.
- Vickie.Bütün bildiğim bu kadar.
- Vickie. Eso es todo lo que sé.
Bütün bildiğim bunlar bir insana ait değil.
Sólo sé que no son humanos.
Artık Giron'la beraber değil, bütün bildiğim bu.
Yo sé que andaba con un tipo, pero no sé con quien anda. Yo no sé nada.
Bütün bildiğim...
Lo único que sé- -
Bütün bildiğim, ailemi biraz eğlendirmeye çalıştığım!
Todo lo que sé es que estoy tratando de regalarle un poco de diversión a mi familia!
Onlar hakkında bütün bildiğim bu.
Eso es todo lo que sé.
Bütün bildiğim Avrupa'nın sende bir tutkuya dönüştüğü.
Todo lo que sé es que Europa se ha convertido en una obsesión para usted...
Bütün bildiğim bu.
Eso es lo único que sé.
Bildiğim kadarı ile bütün bir güne dair hafıza kaybıyla... elbette ki daha önce hiç karşılaşmadım.
Nunca había tenido uno como el que acabo de tener... y ciertamente, ninguno que durara un día entero.
Baksanıza, bütün saçaklarda, payandalarda... Her kuytu köşede asmış yuvasını, bereketli beşiğini. Benim bildiğim kırlangıçlar nereye yerleşirse, en temiz hava oradadır.
No hay cornisa, friso, contrafuerte o atalaya... donde este pájaro no haya prendido su lecho y su nido fecundo donde ellos más crían y residen, según he observado es delicado el aire.
Bu dünyada biraz öne geçmek için kullanabileceğimi bildiğim bütün kötü hileleri Hori zaten kullanıyor ve tuzağa düşmüyor.
Está desprovisto de vergüenza. Cada jugada la usa para tener éxito, para tener éxito a costa de los demás.
Evde olmadığını biliyorum. Ve bildiğim bütün numaraları aradım.
No está en casa y he llamado a todos los demás números de que dispongo.
Ondan daha yaşlı olduğunu sanmıyorum. Yaşlı mıyım değil miyim bilmiyorum. Bildiğim şey, bir yıldır buradayım, ve öğrendiğim ilk şey, bütün bu olanların bir çocuk oyunu olmadığı.
No sé si lo soy o no, pero sí sé que llevo aquí un año y lo primero que aprendí es que esto no es un juego de niños.
Bütün gece bunu düşündüm ve kendi bildiğim gibi yapmaya karar verdim.
- Lo he estado pensando toda la noche y he decidido hacerlo a mi manera.
Bu bütün alanı kaplar, bildiğim kadarıyla.
Cubre toda la zona, hasta donde yo fui.
Bildiğim kadarıyla bütün mürettebatın buna hakkı var.
Hasta donde recuerdo, todos los miembros de la tripulación pueden llevarlo con ellos :
Benim bildiğim bütün sistemlerden çok açık arayla daha iyi çalışan bir sistemimiz var. Ve bu sistem devletimize güç,.. ... ve uluslararası arenada statü getirdi ve hepimize o gücü ve statüyü koruma sorumluluğu düşüyor.
Ha funcionado mucho, mucho mejor que cualquier otro sistema que conozca... y nos ha llevado a a la posición de poder... y, realmente, de supremacía internacional... que tenemos la responsabilidad de mantener y defender.
Tek bildiğim şu ki ; ben, bütün ülkedeki en önemli ikinci seçim bölgesi olan, lanet olası New York'un, lanet olası Belediye Başkanıyım.
Sólo sé que soy el maldito alcalde de la maldita ciudad de Nueva York, el segundo puesto electoral más importante de todo el país,
Tek bildiğim, bütün sokaklarda hala yaşlı Harry'nin peşinde olmaları.
Hasta donde yo sé, aún están siguiendo al viejo Harry por las calles.
Onlar bütün kalplerini ve ruhlarını bildiğim bütün dansçılardan daha fazla veriyorlar.
Ponen más de sí mismos en su trabajo que cualquier bailarín que conozco.
bütün bildiğim bu 23
bildiğim kadarıyla 146
bildiğim kadarıyla yok 54
bildiğim 17
bildiğim tek şey 37
bildiğimiz kadarıyla 21
bildiğim kadarıyla hayır 65
bütün 38
bütün hayatım boyunca 16
bütün bunlar ne için 24
bildiğim kadarıyla 146
bildiğim kadarıyla yok 54
bildiğim 17
bildiğim tek şey 37
bildiğimiz kadarıyla 21
bildiğim kadarıyla hayır 65
bütün 38
bütün hayatım boyunca 16
bütün bunlar ne için 24