English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turc → Espagnol / [ B ] / Bılıyor

Bılıyor traduction Espagnol

570 traduction parallèle
Piyano çalamıyor olabilirler ama nasıl bıçak atabildiklerini izle.
Puede que no sepan tocar el piano... pero mira cómo lanzan el cuchillo.
Ünlü İngiliz soğukkanlılığı yerini paniğe bırakıyor.
La tranquilidad inglesa ya ha cedido ante el pánico.
Sonra birdenbire... kapı açılıyor ve içeri bıyıklı bir adam giriyor.
Como un rayo, en un cielo claro se abre la puerta y entra un hombre con bigote.
Bu senin bıçakla karşılıklı etkilişeminden kaynaklanıyor.
Eso depende única y exclusivamente del cuchillo.
Bir arkadaşım şehirden ayrılıyor. Dairesini bana bıraktı.
Una amiga partió y me dejó su departamento.
dansınızın onda derin bir izlenim bıraktığı anlaşılıyor.
Según parece, lo has impresionado mucho con tu baile.
Zaman Çizelgesi 1 ) Evimden ayrılıyorum. 23.00 2 ) Irene'in evine varıyorum. 23.20 3 ) Junior, Irene'i evine bırakıyor. 23.35
Salgo de casa, 23 : 00 Llego a casa de Irene, 23 : 20 Junior acompaña a Irene a su casa, 23 : 35
Kızıl saçlı sosyetik bir güzeli anlatıyor. Kız, başına darbe alıyor, sırtından bıçaklanıyor. Sonra da karnına yumruk yiyor.
Trata de una pelirroja bellísima a la que golpean en la cabeza apuñalan por la espalda, disparan en el estómago gravemente herida se tambalea por las escaleras.
Heyhat, bu senin kendine güvenin akıl bırakmıyor sende.
Señor, tu sabiduría se diluye en tu confianza.
Çok kılıbık ve bana fazlalıkmışım gibi davranıyor.
Su mujer le domina y me trata como si yo le molestase.
L. B. Jefferies'in merhum kırık kemikleri burada yatıyor.
Aquí yacen los huesos rotos de L. B. Jefferies
Gwendolyn, canım, o şeyle uğraşmayı bırak. İsyan yayılıyor.
Gwendolyn, querida, deja de tocar esa cosa.
Gülüşünün tatlılığı, elbisenin şıklığını gölgede bırakıyor. Teşekkür ederim, majeste.
La dulzura de tu sonrisa sobrepasa la elegancia de tus vestiduras.
Bırakırsan yalnız kendini aldatmıyor bu odadaki herkesten emeğinin karşılığını çalıyorsun.
Nos robarás a todos el fruto de nuestro trabajo.
Yaşlılık işte, evlat, hafıza falan bırakmıyor insanda.
La madurez, muchacho, la memoria falla.
Oysa savunma makamı... merak uyandıracak unsurların üzerine giderek asıl meseleyi gölgede bırakmaya çalışıyor.
Lo que intenta hacer la defensa... es introducir material sensacionalista... con el propósito de ocultar las verdaderas cuestiones.
Aç askerleriniz de surları bırakıp halkın arasına katılıyor.
Los soldados han abandonado las murallas y se unen al pueblo.
Sizleri parçalarla baş başa bırakılıyoruz. Mutlu yolcular Liza'ın bakışları Marta üzerinde gerçekten o olduğundan emin olmaya çalışıyor.
Nosotros sólo contamos con fragmentos, pasajeros felices Liza mirando fíjamente a Marta intentando asegurarse de que en verdad es ella.
Bu oda bir çeşit radyasyona maruz bırakılıyor.
Está habitación está siendo expuesta a algún tipo de radiación.
Çukur'un kuzeyindeki Sayo Ovası'na teker teker bırakılıyor.
Descenso individual a Meseta Sayo Norte del Crater.
O sırada amca ölüyor ve kadın mirastan mahrum bırakılıyor.
Para entonces el tío murió y quedó excluida del testamento.
- Evet, öyle olabiliyor çünkü iki iyi yılı geride bırakıyor ve birkaç yarış falan kazanıyorsun.
- Sí, puede ser, porque juntas dos buenos años y ganas un par de...
Andromeda, bakterilerin yok edilmesi için virüslere maruz bırakılıyor.
Comenzando la exposición de Andrómeda, a múltiples cepas de bacterias.
Polis kurbanlarını bu köye bırakmaya bayılıyor.
A la policía le gusta dejar a sus víctimas por aquí.
Bırakın çözmeyi, nasıl bir dava oluşturacaksınız, aklım almıyor.
Cómo armará un caso y mucho menos, lo resolverá, me supera. Supongo que lo único que puedo hacer es verificar cada nombre en esa lista. Lo sé.
Fakat bugünkü bir eylemi engelleyerek olasılığı saf dışı bırakıp geleceği değiştirebileceğimize gerçekten inanıyor musun?
¿ Y de verdad cree que tomando medidas ahora podemos neutralizar esa posibilidad y cambiar el futuro?
Şimdi bakalım, alkol nişancılığım üzerinde nasıl bir etki bırakıyor?
Ahora veamos si el alcohol afecta a mi pulso.
Eski alışkanlıklar zor bırakılıyor.
Los viejos hábitos nunca mueren.
Ama her tarafı nasıl karman çorman bırakıyor anlamıyorum.
No entiendo cómo puede tener esto tan revuelto.
Polis ateşe karşılık vererek hangarın etrafını sarıyor Zim ve beraberindekileri saklanacak yer arar durumda bırakıyorlar.
La policía rodeó el hangar, dejando a Zim sin protección.
İki kişi parçalanıyor ve kafaları kesiliyor, bir tanesi de bıçaklanıp bir çukura atılıyor. Ve tüm unların üstüne bir kraliçe pişirilip pasta haline getirilmiş öz çocuklarını yiyor.
Dos tipos mutilados y decapitados, otro apuñalado y arrojado a un pozo, y, para rematar, una reina a la que le hacen comer a sus hijos en un pastel.
Ve sıcak bir öğle vakti, dişi, erkeği kuluçkayı gözetmek üzere orada bırakıp, su birikintisindeki sürüye katılıyor.
En una tarde calurosa, ella va al pozo de agua y él se queda cuidando el nido.
Beyin yıkamanın başarılı olduğuna kanaat getiriyor ve onu serbest bırakıyor ve biliyor ki, babun gizli rezerve giderken onu kimin takip ettiğini umursamayacak bir durumda.
Decide que el lavado de cerebro funcionó y lo libera sabiendo que no le importará si lo siguen a la reserva secreta.
Aradan sıyrılıyor. Savunmayı yarıyor! Sol elle basketi bırakıyor!
Fintea, rompe la defensa, y hace una gran clavada.
Tonkin Körfezi açıklarındaki Amerika Birleşik Devletleri gemilerinin tekrarlanan düşmanca hareketlere maruz kalıyor olması beni, bugün burada Amerika Birleşik Devletleri Silahlı Kuvvetlerini bu hareketlere karşılık vermeye davet etmek zorunda bırakıyor.
Las renovadas acciones hostiles... contra embarcaciones de los Estados Unidos en alta mar del Golfo de Tonkin,... hoy me han obligado a ordenar a las fuerzas militares de los Estados Unidos... que actúen en respuesta.
Ama bunun karşılığında 40 teröristi serbest bırakınca kutlama yapacak bir neden kalmıyor.
Pero cuando ellos están en manos de 40 terroristas asesinos, hay mucho de que preocuparse
Mumlar yakıldı, orkestra çalıyor, ve tepemizdeki güç kalkanı açılıp, yerini, mor ve büyük yıldızların kadim ışığıyla dolu, koyu ve kasvetli bir gökyüzüne bırakırken, inanılmaz bir gece bizi bekliyor diyebilirim!
Las velas están encendidas, la orquesta está tocando, la bóveda protectora sobre nuestras cabezas se desliza revelando un cielo oscuro y sombrío, lleno de la antigua luz de estrellas lívidas e inflamadas, veo que pasaremos un fabuloso apocalipsis vespertino.
Rahatsızlığım yüzünden işi bıraktım. Bugünlerde yenik teknikler kullanılıyor.
Lo dejé porque me puse enferma, y las editoriales se modernizan deprisa.
Binbaşıyı kızdırırsan kendini, Shawn'ın iki Kızıl Berelisi eşliğinde dışarı çıkıyor bulursun. Ne zaman bırakacağını bilmiyorsun, değil mi?
Como lo molestes, te echan a la calle un par de boinas rojas de Shawn.
Onu çok dikkatlice bırakıyorum, ve olduğu gibi kalıyor, havada asılı.
La suelto con cuidado y no se cae, flota.
Bulmayı başaramıyor ve mezar taşını ilk gördüğü kasabadaki mezarlığa bırakıyor. Ve onu şey olarak hayal ediyor... Ölmeden 1 yıl önce, beni Roma'da ziyarete geldi.
No logra hacerlo y la deja caer en el primer cementerio que encuentra y la imagina... un año antes de morir, mi madre vino a verme en Roma,
B.A., paketin açılıyor!
¡ Se te abrió la mochila, B.A.!
Tarlalarda çalışmaya zorlanan kasabalılar yaklaşık beş mil alanda cip ile bu bölgeye bırakılıyor.
La gente que ha sido obligada a trabajarlos calcula que los campos están a unos 8 km lo que, en jeep, los pondría en este radio.
Demokratik liderler L.B.J. Çiftliğinde yeni yol tasarısı mecliste oylanıyor ve milyoner işadamı Calvin Cutter bu hafta Jaclyn Taylor ile evleniyor.
Los legisladores votarán construir una nueva autopista y el empresario millonario Calvin Cutter se une en matrimonio esta semana a Jaclyn Taylor, hija de- -
Bırakılıyor.
- Listo, señor.
Eğer bu bıçak yeni olsaydı ve son bir buçuk yıldır kullanılıyor olmasaydı... gördüğünüz bıçağa benzer miydi?
Si fuese nuevo y no lo hubieran usado durante año y medio... ¿ tendría el aspecto del que vio?
Sonra da, Waxflatter kendini bıçaklıyor ki, inanılır gibi değil.
Y ahora Waxflatter se apuñala, lo que es inconcebible.
Hatırlıyor musun, dişime takılan kalıbı kırdığımda nasıl delirmişti?
¿ Recuerdas como se puso cuando rompí mis frenillos?
Ben Grandmaster B. Büyük G ve büyük B ile yazılıyor. Bir de çok büyük... Anlarsın.
bueno... y que quería ser un rapero blanco.
Bırakıp gittiğinde nasıl hissetiğini hatırlıyor musun?
Como te sentiste cuando el te dejo, lo recuerdas?
Zavallı yaratık 3 hafta önceki balık avında yanlışlıkla geride bırakılıyor. Engebeli dağları ve kavurucu çölleri geçerek evinin yolunu buluyor.
El pobre cachorro había sido olvidado en un día de pesca tres semanas atrás, y tuvo que cruzar elevadas montañas y candentes desiertos para volver a su hogar.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]