English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turc → Espagnol / [ D ] / Dolu değil

Dolu değil traduction Espagnol

915 traduction parallèle
Ancak o kasa artık dolu değil. Yaklaşık 300 dolar kadar açık var.
Y en mi caja fuerte ya no está llena, se queda corta 300 dólares.
Burası huzur dolu değil mi?
Qué sitio tan tranquilo.
Tavandan başlayabilirsin. Sadece orası dolu değil.
Tendrías que empezar por el techo, es el único lugar desocupado.
Ayrıca senin başında talaş tozuyla dolu değil.
Además, tu cabeza no está llena de serrín.
Nick, bu tabanca dolu değil.
Nick, esta pistola no está cargada.
- Ben dolu depoyla en fazla 11 km giden bir araba gibiyim, senin depo da dolu değil zaten.
- Soy como un auto... que sólo anda 10 km con un tanque lleno, sólo que tú no tienes el tanque lleno.
Dünya onun gibi iyi yürekli insanlarla dolu değil.
No todos somos tan buenos como él.
- Dolu değil, değil mi?
- No está cargada, ¿ verdad?
Dolu değildir, değil mi?
No tiene balas, ¿ no?
Dolu değil ve Baines emniyet kilidini açık tutuyor.
No está cargada, y Baines mantiene el seguro.
Dün bizzat ben doldurdum. Bu sabah sen Brewster'a giderken dolu değil miydi?
Lo llené ayer. ¿ No estaba lleno cuando has ido a Brewster esta mañana?
Sandığın gibi her zaman acıyla dolu değil. Üstelik iyi yönleri de var.
Y no es sólo disipación, también tiene algo de virtud.
Bu tekne dolu değil! Bazılarını kurtarabiliriz!
Este bote no está lleno y podemos salvar a muchos.
Dolu değil.
No está cargada.
Kumbaram henüz tam dolu değil.
Todavía no está llena del todo.
Dolu değil.
No está cargado.
Silah dolu değil.
No está cargada.
Kalplerimiz sevinçle dolu ve zafer fikri yakınken umutsuzluğa düşmenin zamanı değil.
No hay que desanimarse, cuando nuestros corazones están llenos de alegría, y la victoria está cerca.
Evet Guy, huzur dolu, değil mi?
Sí, Guy, es tranquilo, ¿ no?
Bu iftira dolu yazıya göre siz ve mösyö arasındaki durum iyi değil bu olayıda kabul edecek miyiz?
Si, como dice el artículo parece que usted y el señor no tienen buena relación ¿ debemos aceptarlo como un hecho?
5 sentlerle dolu bir burnun olmasını istersin, değil mi?
Le gustaría tener una nariz que estuviera llena de monedas, ¿ verdad?
Deli dolu bir adam değil mi?
Pues bien, el tipo de muchacho jovial, ¿ no?
İlk sürüyü getirmek için yırtındım. Şimdi kasaba... hayvanla dolu ama hiçbiri benim değil.
La ciudad está llena de ganado... y ninguna cabeza es mía.
Evet, baba Van Cleve. Yediğimiz her bir parça bifteğin Bay Strable'nin bir dolu imalathanesinin birinden geldiğinin farkında değil misiniz?
Sí, padre Van Cleve. ¿ No te das cuenta que cada pieza de carne que comemos... procede de una de las muchas, muchas plantas del señor Strable?
Konuklarla dolu bir evde davet vermek doğru değil.
Hay una casa llena de invitados sin anfitrión.
Duygu dolu, ama bu duygu mutluluk değil.
Encierra mucha emoción. - Pero no es alegre.
Şişeyi görüyor ve dolu olduğuna dikkat ediyorsun, değil mi?
¿ Ve esta botella llena?
Oysa eşyalarla dolu bir evi devralmak o kadar da kolay değil.
Pero llevarse una casa con todo y muebles no lo es.
Sürprizlerle dolu biri, öyle değil mi?
Es bastante impredecible, ¿ no?
Kilise hep huzur dolu bir yer olmalı, değil mi, baba?
Hay algo pacífico en una campana de iglesia, ¿ no es así, papá? No lo sé.
- Sürprizlerle dolu, değil mi? .
- Lleno de sorpresas.
Kullanıcı açısından bakarsak bir dolu kusuru var ve o kusurları dengeleyecek yeterli avantajlara sahip değil.
Tiene un montón de problemas para manejarlo y... creemos que no tiene las suficientes ventajas como para sacarlo adelante.
Hep rahat, bolluk dolu bir hayat sözü vermiştim, değil mi?
Te prometí una vida de abundancia, ¿ no?
Deli dolu biriydi, değil mi?
Un chico temerario, ¿ verdad?
Kiralık dairelerle dolu bir apartman değil ama bunu sizi şaşırtmadan nasıl koyabilirim ki?
Era una casa... cómo diría yo... no querría escandalizarles ni asustarles.
Ama gaz dolu odalarda olmaz, sadece tehlikeli değil aynı zamanda aptalca!
Pero no en habitaciones llenas de gas, es peligroso, y una estupidez.
Duygusallaşıp, gözlerin dolu dolu olması güzel, değil mi?
Es bueno. Es bueno ser un sentimental, ¿ verdad?
Dolu bile değil.
Es posible que ni siquiera estuviera cargada.
Zaten dolu değil. - Doldur o halde.
- Cárgala.
- Hayat dolu, değil mi Ruth?
- ¡ Qué interesante!
Hayat küçük problemlerle dolu, değil mi?
Bueno, la vida está llena de pequeños problemas, ¿ verdad?
Dolu taşıyorsun, öyle değil mi evlat?
Ha venido listo para luchar, ¿ verdad, muchacho?
- Pek bir şey değil, insan kanına doyum olmadığını bilen, açlıktan gözü dönmüş kurtlarla dolu bir çukur.
- Es sólo un foso lleno de lobos, medio enloquecidos por el hambre y que aprecian la sangre humana.
Çok fazla değil ama eski ve kurt dolu.
No es mucho, pero está podrido y lleno de gusanos.
Vicdanınızın sesini dinleyin, Prens. Az önce bana söylediğiniz övünç dolu gerçekleri değil.
Escuche a su corazón, príncipe, no a las verdades orgullosas que dijo.
Hayat sürprizlerle dolu, değil mi?
Vaya, ¡ qué sorpresas te da la vida!
Sevgi dolu ya da değil, hayatın saçmalığı devam ediyor,... ve kimse Birinci Sahne'de ne olduğuyla ilgilenmiyor.
El amar, o no amar, la farsa de la vida vuela... y a nadie le interesa qué sucedió en el primer acto.
Bu çocuklar için normal sayılabilecek bir oyun değil. Böyle dengesiz, nefret dolu oyunlar.
No es normal que unos chicos se inventen historias sentimentales de este tipo.
Buraya ayılar için dolu geldim, tavuklar için değil.
Tengo mucho más. Vengo preparado para osos, no gallinas.
Hayat dolu oğlumuz hakkında bir şeyler bilmek istersin, değil mi?
Querida, quieres oír algo de nuestro hijo saltarín, ¿ no?
Şaka yapıyor olmalısın, dolu bile değil!
Es sólo una broma. Está descargada.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]