English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turc → Français / [ B ] / Br

Br traduction Français

1,122 traduction parallèle
20. yüzyıl ortasında Atlantik okyanusunu geçtiği uçuşuyla [br] çok ünlü oldu.
Sa traversée de l'Atlantique au milieu du 20e siècle l'a rendue célèbre.
Zamanın kayıtlarına göre [br ] 2 Temmuz 1937'de Earhart ile klavuzu Fred Noonan, Yeni Gine'den havalanarak [ br] ekvatora doğru yöneldi.
D'après les archives de l'époque, le 2 juillet 1937, Earhart et son navigateur, Fred Noonan, ont décollé de Nouvelle-Guinée et fait route vers l'est autour de l'équateur.
Ama güney denizinde bir yerde [br] kayboldular.
Mais quelque part dans les mers du sud, ils ont disparu.
Kaybolmaları 20. yüzyılın [br] en ünlü gizemlerinden birisi haline geldi.
L'un des plus grands mystères du 20e siècle.
Niye düşmüş olabileceğini [br] düşünmediler ki?
- Pourquoi ne pas croire à l'accident?
Ancak alanda yapılan çeşitli [br ] arama çalışmaları sonucu uçağın kalıntısını bile [ br] bulamadılar.
Mais aucune des recherches n'a permis de retrouver l'épave de l'appareil.
Böylecek insanlar spekülasyona [br ] başladı. Bazıları Japon donanması [ br] tarafından vurulduklarını ve yakalandıklarını düşünüyordu.
On a pensé qu'elle avait été capturée par les Japonais.
Bazıları da onun ve Noonan'ın [br] romantik bir macera yaşamak için birlikte kaçtıklarını düşündü.
D'autres ont cru à l'escapade amoureuse.
Kesinlikle olan biten [br] bu gibi görünüyor.
On dirait que c'est ce qui s'est passé.
Şu şöyleyebilirim ki, bu odalarda bulunan sekiz kişi 1930'larda Dünya'dan kaçırılıp [br] buraya getirilmişler.
Les huit personnes de la chambre viennent de la Terre des années 1930.
Neden? ve bunu yapan uzaylılar [br] şimdi nerede?
Et où sont les extraterrestres en question?
Bölgenin taramaları hiç bir [br] uzaylı aktivesi saptamadı.
Aucune présence extraterrestre n'a été détectée.
ama bir kez burada olduğumuzu [br] saptarlarsa geri gelebilirler.
Il se pourrait qu'ils reviennent.
Bu arada, bazı yanıtları biz [br] kendimiz bulmak zorundayız.
Pour l'instant, il nous faut des réponses.
Daha önce hiç bir donma odasının [br] bilgisayar sistemine bağlantı yapma şansın oldu mu? Şimdiye dek hayır.
Etes-vous entré dans l'ordinateur de la chambre cryogénique?
İşletim sistemini çözmekte [br] zorlanıyoruz.
Pas encore. Nous avons du mal à décoder le système d'exploitation.
Olup biteni anlayabilmemizin [br ] tek bir yolu var. Bu insanları uyandırıp [ br] kendilerine sorabiliriz.
Nous pourrions aussi les réveiller et leur poser la question.
Bu insanların 24. yüzyılda [br ] başka bir gezegende kendilerine geldiklerinde [ br] nasıl bir tepki vereceklerini bilmiyoruz.
Nous ignorons comment ils réagiront en se réveillant sur une planète extraterrestre au 24e siècle.
Doğru ama onları bir 400 yıl [br] daha donmuş halde bırakmaya pek istekli değilim.
C'est vrai. Mais nous ne pouvons pas les laisser dormir encore 400 ans.
Eğer buraya nasıl geldiklerini [br ] öğrenebilirsek, aynı yöntemi eve dönmek [ br] için kullanabiliriz.
En découvrant comment ils sont arrivés, nous pourrons peut-être rentrer.
Bu işi nasıl hallettiğimize [br] biraz dikkat etmek zorunda olacağız.
Il va simplement falloir faire très attention.
Onları uyandırdığımızda, burada [br] sadece insan tayfaların bulunmasını öneriyorum.
Je suggère que seuls des humains soient présents.
Bay Kim, bu donmuş halde [br] bekleme tüplerinin eksiksiz bir analizini istiyorum
M. Kim, je veux une analyse complète de ces tubes cryogéniques.
Onları güvenli bir şekilde [br] kapatmanın bir yolunu bulun. Tamam Kaptan.
Trouvez un moyen de les désactiver sans danger.
Komutan, durumumuz hakkında [br] doktoru bilgilendirin.
Commandant, mettez le docteur au courant de la situation.
Donmuş halde bekleme odasından [br ] birini uyandırmak için gerekli prosedürü Kes'e [ br] öğretmesini söyleyin.
Qu'il enseigne à Kes la procédure de ranimation.
İnsan gibi görünerek bunu [br] kolayca yapabilir.
Il sera facile de lui donner l'apparence humaine.
Bu arada, Eski Dünya üzerine biraz [br] bilgilenmeyi öneririm
Entre-temps, que tout le monde révise son histoire terrienne.
Tarihimizin bir parçası ile [br] tanışmak üzereyiz.
Nous allons rencontrer des personnages historiques.
Tüm donmuş bekleme tüpleri [br ] ortak bir enerji kaynağına bağlı bu yüzden herkesi aynı anda [ br] uyandırmaya karar verdik.
Les tubes cryogéniques sont reliés par une même source d'énergie. Nous les réveillerons tous simultanément.
Bunun size ne kadar garip [br] geldiğini biliyorum.
- Tout cela doit vous paraître étrange.
Lütfen sadece bir dakika [br] beni dinlerseniz, açıklamaya çalışacağım.
- Je vais essayer de vous expliquer.
Bana sanki sen İngilizce [br] konuşuyorsun gibi geldi.
- C'est vous qui parlez anglais.
Konuştuğumuz diller aynı [br] olmasa bile, birbirimizi anlamamızı sağlıyor.
Il nous permet de nous comprendre.
Bakın, bırakın evimize gidelim. [br] Kimseye söylemeyiz.
- Laissez-nous rentrer chez nous. - Nous ne dirons rien à personne.
Siz burada kimi kaçırdığınızı [br] biliyor musunuz?
Savez-vous qui vous avez enlevé?
Size söylemek zorunda olduğum şeye [br] inanması zor hatta saçma gelebilir.
Ça risque de paraître difficile à croire. Grotesque, même.
Sizin Dünya'dan 1930'larda [br ] kaçırıldığınızı düşünüyoruz. Uzayda, milyonlarca mil ötede [ br] galaksinin diğer tarafındaki bir gezegene getirildiniz.
Nous pensons que vous avez été enlevés dans les années 1930, et emmenés à des millions de kilomètres à l'autre bout de la galaxie.
Burada bir çeşit... [br] derin uykuya sokuldunuz. Oldukça uzun bir zaman geçti.
Vous avez été endormis pendant très longtemps.
Yıl 2371- - kaçırılmanızın üzerinden [br] en az 400 yıl geçti.
Nous sommes en 2371. 400 ans après votre enlèvement.
Bizi kolayca kandıracağınızı [br] sanıyor olmalısınız.
Vous devez nous croire bien crédules.
Bana burada uyanmadan önce [br] hatırladığın en son şeyin ne olduğunu söyler misin?
Quelle est la dernière chose dont vous vous souvenez?
İniş yapabileceğimiz bir [br] yer arıyorduk.
Nous cherchions un atoll où nous poser.
Biz... bir SOS göndermeye çalıştık ve... aniden şu... [br ] arkamızdaki büyük ışık, ve uçak... öylece donup kaldı... daha sonra ışığa doğru [ br] geri gitmeye başladı
Nous avons lancé un SOS, et... soudain, cette grande lumière est apparue derrière nous. Et l'avion s'est arrêté net. Il s'est mis à partir en arrière, vers la lumière.
Kamyonetimde kasabaya gidiyordum. Tam karatepeye gelmek üzereydim. Gökten bu kocaman bir ışık [br] topu geldi- - gözlerimi kör etti.
J'allais en ville dans ma camionnette quand, soudain, cette grande lumière est descendue du ciel et m'a ébloui.
Tüm bu olaylarda aslında sizin [br] uzaylılar tarafından kaçırılmış olduğunuza inanıyorum.
Je crois que vous avez été enlevés par des extraterrestres.
ve eğer sizi buraya nasıl [br] getirdiklerini öğrenebilirsek tekrar Dünya'ya geri götürebiliriz.
En trouvant comment vous êtes arrivés ici, nous pourrons rentrer sur Terre.
Sen- - Buraya gel ve şunların komik görünüşlü [br] şu silahlarına bir bakın.
Vous, enlevez-leur ces armes bizarres.
Herkesin sağlığının yerinde [br] olduğundan emin olmak istiyorum. Şimdi...
Je vérifie juste que tout le monde va bien.
Kaptan yüzeyde bazı enerji [br] yer değişimleri saptıyorum.
Je relève des déplacements d'énergie à la surface de la planète.
Anlaşılan sensörlerimizi kandırmak için bir çeşit [br] yansıtma sistemi kullanıyorlar.
Ils se servent d'un système de déflection pour tromper nos détecteurs.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]