Hiç değilse traduction Français
1,451 traduction parallèle
Çünkü hiç değilse bunlar bir beceridir. Yani ilk ikisi.
Mettre les jambes derrière la tête, je ne sais pas.
Hiç değilse bir süre de olsa bir erkek arkadaşın vardı.
Au moins, t'as eu un copain quelque temps.
Hiç değilse somut bir planın var.
Bien, je vois que tu as un plan en béton armé.
Yerinizde olsam hiç değilse bir işle uğraşıyormuş gibi yapardım. Patron geldi.
Je vous conseillerais au moins d'avoir l'air occupé, la patronne arrive.
Hiç değilse daha sık ziyaretimize gel. Eskiden arada sırada gelirdin. Artık hiç gelmez oldun.
Venez plus souvent, ne serait-ce que pour vérifier les comptes.
Hiç değilse geç kalmadık. Luke hiç geç kalmaz.
On est à l'heure, Luke n'est jamais en retard.
Hiç değilse Karanlıklar Prensi'ni çağıran bir cümle değil.
Ça n'évoque pas le prince des ténèbres, c'est préférable.
Hiç değilse balon gezisinden kurtulmamızı sağladı.
Au moins, on a évité la montgolfière.
- Hiç değilse seni eve bırakayım.
Ç - Laisse-moi au moins t'accompagner.
O bakışı gördüm. Hiç değilse yalan söyleme.
Je l'ai vu dans ton regard.
Hiç değilse bana baktı.
Au moins, elle m'a regardé.
Kapalıysa da hiç değilse önünde otururuz.
Au pire, on peut toujours s'asseoir devant.
Hiç değilse onların beni takdir etmemesine üzülmem.
Au moins, je ne serais pas surpris qu'ils m'ignorent.
Benim geldiğim yer, yani West Hollywood'da ki cehennemimsi bir yerdir, insanlar bütün gün kendilerinden bahsettikten sonra karşılarındakine hiç değilse "Peki sen neler yaptın?" diye sorarlar.
Là d'où je viens, Lavinia, même si c'est qu'un rade à West Hollywood, quand on parle de soi à n'en plus finir, on a au moins la politesse de demander à l'autre : "Et toi, quoi de neuf?"
Hiç değilse sıkıcı geçmezdi.
Au moins, ce serait pas chiant.
Baban, babanın arkadaşı, annen. Hiç değilse anneni seviyorsun.
Ton père, ta mère, ah ça oui, tu aimes ta mère!
Hiç değilse su merakın gerçekmiş.
Votre intérêt pour l'eau était donc sincère.
Burada hiç değilse bunu öğrendim.
Je l'ai appris ici.
Arkadaşları hiç değilse yakışıklı olur sanmıştım.
Au moins j'espèrais que ses potes seraient canons!
Hiç değilse benimle ilgilenen birisi var!
Au moins j'ai quelqu'un qui s'intéresse à moi.
Hiç değilse renksiz pırlanta.
- Au moins c'est du "E." - Tu crois?
Hiç değilse bana adını söyle.
Que je connaisse au moins votre nom.
Hiç değilse, başının ağrısı geçene kadar kes içmeyi.
Diminuer ne serait-ce qu'un peu, pourrait pourtant vous aider pour vos maux de tête.
O, olağanüstü hayalleri olan, olağanüstü bir kadın ve eğer onu yeniden aramayacaksanız, hiç değilse bir kere daha seçmelere çağırsanız.
Elle est extraordinaire. Elle a de grands espoirs, personnels et professionnels. Si vous ne la rappelez pas personnellement...
- Fena değil. - Hiç değilse berabere.
Pas mal?
Ama içkilerini kendin alamıyorsan, hiç değilse servislerini yap.
Pour tout te dire, je ne suis pas non plus un mordu de l'internet. Malheureusement, j'ai manqué un autre aspect de ta fascinante et charmante vie.
Hiç değilse artık ağlamıyor.
Au moins, elle ne pleure pas.
- Biraz zaman tanı, Cortex ile seyir sistemini devreye sokalım. Hiç değilse nereye gittiğimizi görürüz.
Avec un peu de temps, on pourra se reconnecter au cortex, voir où on va.
Hiç değilse kimsenin kafası yanmıyor.
- Personne n'est mort.
Hiç değilse katlanır sandalye getirin, cimri şeyler.
Levez-vous et allez poser vos fesses ailleurs. - Tu as ton téléphone?
- İğrenç bir burger olabilir ama hiç değilse beni kendisiyle eşit görüyor.
Ce hamburger est peut-être immangeable, mais il me considère comme son égal.
Hiç değilse ona bir süre "Tess" diyebilir miyim?
Je vois. - Copains serait plus approprié. - Copains.
- Hiç değilse aç kalmayacaksın.
- Au moins tu mourras pas de faim.
- Hiç değilse sınıflarımın yerini bileceğim.
Chouette, comme ça, je saurai où se passent les cours.
- Konuyu kapanmış farz et. Hiç değilse öldürecek bir kocası varmış.
Apparemment cette adorable enfant en rentrant à la maison, a surpris son mari donnant à la baby-sitter un petit bonus.
"Riskli İş" i seyretmiştin değil mi? Sana fahişelik yap demiyorum, ama hiç değilse zar oyunu oyna.
Je ne te demande pas de passer à la prostitution, mais tu pourrais organiser une partie de strip-poker.
- Hiç değilse evde.
- Tout à fait.
Hiç değilse dün gece nerede olduğun konusunda yalan söyleme.
Mais ne mentez pas sur votre emploi du temps d'hier.
Hiç değilse bu konuda gerçeği söyle.
Dites-moi au moins la vérité là-dessus.
Evet, hiç değilse ikisi senin ebeveynin değil.
Ouais, au moins tes parents n'en font pas partie.
Hiç değilse onu kutuya koymama yardım edebilir misin?
Tu peux au moins m'aider à la mettre dans la caisse?
Senin için değilse de biz hiç böyle bir yolculuğa çıkmamıştık.
Si tu ne l'avais pas fait, on n'aurait jamais fait ce voyage.
- Hiç değilse lafı dolandırmıyoruz.
Au moins, on évacue.
Eğer arkadaş canlısı değilse ki kim olduğumuza bakarsak büyük ihtimalle değildir, o zaman hiç havalı değil.
A moins qu'il ne soit amical, et vu ce que nous sommes, je ne crois pas.
Hiç kimse Kaynağın zindanına gelemez ölü, lanetli yada umutsuz değilse.
Personne ne vient au cachot de la Source à moins d'être mort, damné ou bien désespéré.
Hiç değilse o kalkmış.
Au moins, il s'est levé.
- Hiç değilse bunu düşünmek istiyorum.
En tous cas, c'est une éventualité qu'il faudrait peut-être envisager, non?
- Hiç değilse bir planımız var!
Je veux être sûre que le bracelet n'est pas coincé derrière quelque chose.
Hiç değilse Rory'nin iyi olduğunu biliyorsun.
Mais en ce moment, tu peux aller la voir parce que tu sais où elle est.
- Hiç değilse bugün çorbanın içindeki havuçları da ye.
Merci pour les statistiques
Hiç değilse tatlıları var.
Passons au dessert direct.
değilse 32
hiç de bile 279
hiç de değil 689
hiç de öyle değil 49
hiç duymadım 220
hiç denemedim 24
hiç de 24
hiç değil 97
hiç dert değil 31
hiç durma 88
hiç de bile 279
hiç de değil 689
hiç de öyle değil 49
hiç duymadım 220
hiç denemedim 24
hiç de 24
hiç değil 97
hiç dert değil 31
hiç durma 88