All the same tradutor Turco
11,424 parallel translation
He's a decorator, so turns out we know all the same people.
Dekoratör kendisi, meğer hep aynı kişileri tanıyormuşuz.
I seen little Nellie into this world and so I am disposed to see her out again, if it's all the same.
Küçük Nellie'nin dünyaya gelişini gördüm gidişini görmeye de istekliyim, bir mahzuru yoksa eğer.
All the same, we'd very much like to see what's - -
Yine de baksak...
But I looked into Countenance all the same.
Ama hepsi aynı çehreli içine baktı.
And it's all uniform, all the same size.
Hepsi bir örnek, hepsi aynı boyda.
Humans are all the same.
Bütün insanlar aynı işte.
Well, I'd rather not, if it's all the same to you.
Sana göre hava hoşsa öldürmemeyi tercih ederim.
Horror movies these days are all the same.
Korku filmleri bugünlerde aynı.
My brother merely wishes to make certain we're all on the same page, so who would like to begin?
Kardeşim sadece hepimizin aynı tarafta olduğumuzdan emin olmak istiyor... peki kim başlamak ister?
A photograph of the exact same bar in the West Indies Allison mentioned all those years ago.
Allison'ın yıllar önce bahsettiği West Indies'deki barın fotoğrafı.
What would you say if I told you we discovered his body in the same place that video was filmed, the one that's all over the news?
Peki ya size haberlerdeki videonun çekildiği yerde ölü bulunduğunu söylesem?
All the pieces go back in the same box when the game is done.
Oyun bittiğinde bütün parçalar aynı kutuya girer.
BELL CHIMES We wanted it all to be just the same.
Kilisenin aynı olmasını istedik.
But in the end... We all end up the same.
Ama hepimizin sonu aynı.
Same as I do with all the other mystical objects I find- -
Bulduğum diğer mistik eşyalarla yaptığımın aynısını...
But all burdened with the same knowledge- - that this world is diseased.
Ama hepinizin omuzlarında aynı bilgi var bu dünya hastalıklı.
And we all want the same thing.
Ayrıca hepimiz de aynı şeyi istiyoruz.
We can do the same to these bombs, all of them.
Aynı şeyi bütün bombalara da yapabiliriz.
Is that the same speech you're giving to all of the grieving?
Diğer yas tutanlara da aynı şeyleri mi söylüyorsun?
Until he reached the exact same spot -'where he'd sit, with his back to all those people.'
"Herkesi arkasına alarak oturacağı yere."
Do all you Six boys buy your shoes at the same store?
Bütün MI6, ayakkabılarını aynı dükkandan mı alıyor?
We have killed all the hostages given to us and they will have done the same.
Bize verilen rehinelerin tümünü öldürdük ve onlar da aynısını yapmış olacaklardır.
Brandy, Ashley, and Madison all went to the same 30 vendors, one of which does a horse-drawn pumpkin carriage.
Üç kurban da aynı 30 tedarikçiye gitmiş, içlerinden biri de kabak şeklinde at arabası yapıyor. Hadi ama.
All fathers know that their daughter is as clever as the boy, has the same intelligence.
Bütün babalar kızlarının erkek çocukları kadar zeki olduğunu bilir. Aynı zekâya sahipler.
All brothers know that their sisters have the same intelligence as they have.
Tüm erkek çocukları kız kardeşlerinin kendileriyle aynı zekâda olduğunu bilir.
And it's all coming from the same direction.
Ve hepsi de aynı yönden geliyor.
Some of us speak different languages, but we all have spoken the same words.
Bazılarımız farklı dillerde konuşuyor ama hepimiz aynı şeyden bahsettik.
We all have taken the same oath, and that makes us brothers.
Hepimiz aynı andı içtik. Bu da bizi kardeş yapar.
No blindfolds, and the 3 victims Were found in the same area, All within a few feet of each other.
Gözler bağlanmadı ve 3 kurban da aynı alanda yakın aralıklarla bulundular.
I thought we were all on the same team.
- Aynı takımdayız sanıyordum.
We're all on that same endless highway, the one with no name and no exits.
Hepimiz sonsuz bir yoldayız. Adı ve çıkışı olmayan bir yolda.
And those two signatures, they don't look the same at all.
Ve bu iki imza hiç de birbirine benzemiyordu.
In this kind of community, all those sports are kind of at the same level.
Böyle bir toplumda tüm sporlar eşit düzeydedir.
If we can trick Reed the same way, then we've got all the leverage we need to expose the slush fund and go after him for Dave's murder.
Reed'i aynı şekilde kanırabilirsek, rüşvet fonunu ortaya çıkartmakla kalmayız, Dave'in katilini de buluruz.
I get a uniform and a name tag, and I get to drink all the coffee I want, as long as I use the same cup.
Üniforma ve isim etiketimi aldıktan sonra aynı kabı kullandığım sürece istediğim kadar kahve içebileceğim.
My whole life, all I've seen are people making the same decisions that you're about to make.
Tüm hayatım boyunca senin vermek üzere olduğun kararın aynısını veren insanları gördüm.
Then, all of a sudden, somebody tries to rip off a painting that may or may not be connected to the same treasure?
Sonra biri, aynı hazineyle bağlantısı olup olmama ihtimalı bulunan bir tabloyu çalmaya çalışıyor.
In the end, all riders are looking for the same adjustment.
Nihayetinde, tüm yarışçılar aynı ayarların peşinde.
Busted her partner for treason, watched him get shot, and then shot the guy that killed him all in the same morning.
Partnerini vatan hainliğinden yakaladı, vurulmasını izledi onu öldüren adamı vurdu. Hepsi aynı sabahta oldu.
Yeah, but no, but-but do you know what the odds of three guys dying of a stroke at their age all within the same 48-hour period are?
Ama hayır, onların yaşında üç erkeğin 48 saat içinde felçten ölmesinin olasılığı ne biliyor musun?
All describe the same kind of vandalism, presumably gang-related.
Hepsi muhtemel çete bağlantılı bir çeşit vandalizm olduğunu söylüyor.
Oh, we feel the same way, all right?
Biz de öyle düşünüyorduk. Değil mi?
We lure them all to the same location.
- Hayır. Hepsini bir yere çekeceğiz.
And we all end the same way.
- Ve hepimizin sonu aynı oluyor.
The Commission's work is ongoing, but Laurel and I think it's prudent for us all to be on the same page.
Komisyonun görevi devam ediyor. .. ama Laurel ve ben hepimizin.. .. aynı fikirde olmasını gerektiğini düşünüyoruz.
You know, all this time, Happy and I were doing the same thing.
Baksana, onca zamandır Happy'le aynı şeyi yapıyormuşuz.
The same thing happened with all of us... Annika and Claire.
Annika ve Claire ile hepimize de olan bu.
Nancy's husband and his friends all used the same lawyer to bust up their prenups...
Nancy'nin kocası ve arkadaşları evlilik sözleşmeleri için aynı avukatı kullanmışlar.
We all want the same thing here, and I will appreciate your cooperation in this investigation.
Hepimiz aynı şeyi istiyoruz ve bu davada işbirliği içinde çalışmanızı istiyorum.
Not the same at all.
Hiç aynı değil.
You think that Jamal is so different from you, but you're the same in the most important way of all.
Jamal senden çok farklı sanıyorsun ama en önemlisi siz tamamen aynısınız.
all the world's a stage 17
all the way up 39
all the way home 19
all the time in the world 18
all the way down 60
all the time 1146
all the way back 32
all these years 280
all the single ladies 21
all the while 44
all the way up 39
all the way home 19
all the time in the world 18
all the way down 60
all the time 1146
all the way back 32
all these years 280
all the single ladies 21
all the while 44
all these years later 16
all the way 252
all these people 52
all the better 80
all the best 179
all the things that make us 45
all the more reason 40
all the 77
all there 16
all the way in 16
all the way 252
all these people 52
all the better 80
all the best 179
all the things that make us 45
all the more reason 40
all the 77
all there 16
all the way in 16