And there were tradutor Turco
9,122 parallel translation
You were, uh, sleepwalking and there were ants and Vikings and... pastries?
Uykunda yürüyordun. Karıncalar, Vikingler ve bir de... Pastalar mıydı?
And there were some interesting people, nice people.
Bazı ilginç insanlar vardı, iyi insanlar.
And then I got there, and there were like 200 of us.
Sonra oraya gittiğimde gördüm ki 200 kişiydik.
She wasn't seeing a therapist, and there were no calls to a suicide hotline.
Terapiste gidiyormuş gibi de görünmüyor, ve intihar hattı da aranmamış.
Nina came to the table and sat, and I was eating a hamburger plate, and there were fries, and she dipped into them.
Nina masaya gelip oturdu, ben de hamburger tabağı yiyordum... 2006'DAKİ RÖPORTAJDAN... patates de vardı, tabağa daldı.
Pedro and his friends ignored the signs, and there were no parents around to stop them.
Pedro ve arkadaşları işaretleri görmezden geldi ve etrafta onları engelleyecek aileleri de yoktu.
So, I went through the War Eagle records, and there were 25 male children born there during the time that it was open.
War Eagle kayıtlarını inceledim, açık olduğu sürede 25 tane erkek çocuk doğmuş.
If Carrie or the team guarding her were killed up there, then where are the bodies, and why bother cleaning it up afterwards?
Eğer Carrie ve güvenlik ekibi orada öldürüldülerse cesetler nerede ve neden orayı temizleme ihtiyacı duydular?
Mom and Dad were there on Friday.
Bizimkiler cuma günü oradaymış.
There were... clothes and suitcases everywhere, so...
Her yerde valizler ve kıyafetler vardı.
That's what I thought, sir, but then I checked the ship's manifest, and aside from a skeleton crew from the military sealift command to run the ship, there were only 15 doctors on board.
İlk olarak ben de böyle düşündüm efendim ama sonra gemi manifestosuna baktım. Gemiyi idare edecek olan çekirdek kadronun dışında gemide yalnızca 15 doktor varmış.
And one of the nurses from the hospital there, she called me your "little protector" because when you cried out when you were getting the stitches, I yelled at the doctor, "You're killing him, you bastard."
Dikiş atılırken ağladığın zaman doktora "Öldüreceksin onu piç herif!" diye bağırdığım için hastanedeki hemşirelerden biri bana "senin küçük koruyucun" olduğumu söylemişti.
Remember how the fire department showed up because there was a grease fire in the kitchen, and you convinced me they were strippers?
Mutfakta gres yağından yangın çıktığı için gelen itfaiyeyi ve beni onların striptizci olduğuna inandırdığını hatırlıyor musun?
"And see that blip across the sky over there?" He'd point it out, and we were all, "yes, we see it, we see it."
"Orada küçük bir nokta var, görüyor musunuz?" işaret ederdi, biz de "evet, görüyoruz, görüyoruz" derdik.
We had a baby right away, and the only people we knew there were scientologists.
Kısa sürede bebeğimiz oldu. Orada bildiğimiz tek insanlar Scientologist'lerdi.
There was mattresses out there on the roof, and they were wet and soggy and gross.
Çatıda döşekler vardı, ıslak, vıcık vıcık ve iğrençlerdi.
There were so many sick children in there, and my daughter was very, very ill...
Orada o kadar çok hasta çocuk vardı ki. Kızım da çok hastaydı.
So I was there when they were setting it up, and Miscavige was directing it. "Get him into a hotel room, " hook up secret, private videos. "
Ben de bunu düzenlediklerinde oradaydım Miscavige yönetiyordu "onu bir otel odasına götür ve gizli kameralar kur" dedi.
There were rumors that he was threatening to leave, and another scientologist told me that he was delegated to create a black PR package... All the damaging material they could use against Travolta, which came from his auditing sessions.
Ayrılmak istediği yönünde söylentiler vardı ve başka bir Scientologist bana dedi ki, ona Travolta aleyhinde kullanabilecekleri tüm olumsuz bilgilerin olduğu karalayıcı bir PR pakedi yaratmakla görevlendirilmiş.
There were lots of reports of people being physically abused, and the exploitation of labor and child labor.
İnsanların fiziksel işkenceye maruz kaldığı hakkında birçok rapor vardı. İşgücü ve çocuk işçi istismarı.
It stunk and, you know, there were ants crawling around.
Leş gibi kokuyordu ve karınca kaynıyordu.
And of course there were.
Tabii ki de olmuştu.
And that, for some reason, Romero was there and you got all agitated and felt like you had to tell him what you were worried about.
Ve her nedense Romero oradaydı ve sen heyecanlanıp endişelendiğin konuyu ona açman gerektiğini hissettin.
It's kind of funny'cause you were standing right over there, and... And you were lying to me, and...
Komik biraz, sen şurada duruyor bana yalan söylüyordun ve...
And all those cops that were down there... no one brought up his name.
Ayrıca, orada bulunan polislerden hiçbiri ondan bahsetmedi.
Father wanted it a surprise, to cheer you, and... but there were none.
Babam seni neşelendirmek için sürpriz yapmak istemişti ama elma bulamadık.
Well, there were abrasions in the tissue around the neck and hemp fibers in the wound consistent with a rope.
Boyun çevresinde aşınma var... ve yarada halatla bağlantılı olabilecek kenevir lifleri var.
And there's me thinking you were gonna kill me with that bath.
Ben de burada durmuş beni o sopayla öldüreceğini düşünüyordum!
And I turned, and there you were... behind the glass.
Döndüm ve sen oradaydın camın arkasında.
who led a life without secrets, so there were no devastating truths to discover, because I already knew the worst... A man who was ready and able to fix what was broken between us.
Sırlar olmadan bir hayat yaşayan biri için keşfedecek çok fazla yıkıcı hakikât vardı çünkü biliyordum ki en kötüsü aramızdaki bozulan şeyleri tamir etmeye hazır olan bir adamdır.
In order to frame you, a person would need to know that you were there at that party 15 years ago, and know that Shana Baker had just come from seeing you an hour earlier.
Eğer size tuzak kuruluyor olsa, 15 yıl önce o partide olduğunuzu bilmeleri ve Shana Baker'ın sizi görmeye gelmesini en az 1 saat önceden bilmeleri gerekiyor.
It got so that there wasn't that much work and the expenses were high.
Öyle bir noktaya geldi ki, iş azdı ama masraflar yüksekti.
I mean, there were times in Holland, sitting on her terrace in these lounge chairs and just holding hands...
Hollanda'da bazen terasındaki şezlonglarda oturur el ele tutuşurduk.
And I suppose that medication enabled her to perform and fulfill the business dealings that were taking place so that her career could get back on track, but there were times when I questioned that, you know, "But what about her heart?"
Sanırım o ilaç sayesinde sahneye çıkabildi ve kariyerine devam edebilmek için gerekli iş görüşmelerini yapabildi ama sorguladığım zamanlar da vardı. "Kalbi ne olacak?"
And the only people there were Tom Higgins, who administered the polygraph, two Rosewood cops and...
Testte bulunan insanlar da poligrafı çalıştıran Tom Higgins, iki polis memuru ve...
And I absolutely loved it because we'd go there, train, for, like, 40 minutes, or whatever, and then we got to play on the Saturday or the Sunday for the boys club and go away with them, and just mixing with other guys who were decent footballers, you know?
Kesinlikle seviyordum idmana gitmeyi, 40 dakika, ya da neyse, altyapı için Cumartesi ve Pazar oynamayı, deplasmana gitmeyi, diğer saygın futbolcularla kaynaşmayı.
He come in the dressing room when we were in there, the youth team, and he asked if any of the players were going out later on that night.
Soyunma odasına geldi, biz oradayken, genç takım. O gece herhangi birinin dışarı çıkıp çıkmayacağını sordu.
- While you were in there, Croatoan's been making us lose time over and over again.
Sen oradayken Croatoan tekrar tekrar hafızamızı sildi.
Well, while you were out there confirming the obvious, me and the pack came up with a plan.
Sen dışarıda herkesin bildiği bir gerçeği doğrulatmaya çalışırken ben ve sürümüz bir plan oluşturduk.
There were two of them, and your daughter is seven feet tall.
İki kişilerdi. Ayrıca kızının 2 metre boyunda.
Two-two were there, but then one left, and then another one came...
İki tane ordaydı ama bir tanesi ayrıldı ve diğeri gel... İki tane daha geldi.
And he wouldn't have stopped with just me. You were there, too.
Sadece benimle kalmaz seni de öldürürdü.
And it wouldn't matter that there were no witnesses,
- Ayrıca şahit olmuş olmamış önemli değil.
Things are bad out there and we were trying... we are trying to survive.
İşler orada çok kötü ve biz hayatta kalmaya çalışıyorduk.
"And when Alexander saw the breadth of his domain, he wept, for there were no more worlds to conquer."
"İskender elde ettiği alanı görünce, ağladı. Çünkü fethedilecek bir dünya kalmamıştı."
So why were the Gilberts taking Wickery bridge when old Miller road was clearly 10 minutes faster, and why are there no skid marks at the scene of the accident, and why was the trunk full of luggage as if they were going out of town?
Gilbert'ler eski Miller yolundan 10 dakika kazanmak yerine neden Wickrey Köprüsü'nden gitmişler? Olay yerinde neden fren ve teker izi yokmuş? Ve neden sanki kasabayı terk ediyormuş gibi bagajları bavul doluymuş?
- Ow! - You were there the first time he hurt me, an arrow through the stomach, but you weren't there for what happened next, when he chased me through the hospital, when he strangled me, he drugged me, he tied me up, and he stuck me in a trunk, and then suddenly, he wants to be nice, huh, start over.
Beni ilk incittiğinde sen de oradaydın, mideme bir ok sapladı ama bir sonrakinde yoktun beni hastaneye kadar takip etti beni boğduğunda sürükledi, beni bağladı ve beni bir bagajda mahsur bıraktı sonra aniden kibar olmak istiyor, öyle mi...
I've known you since we were children, and I know there's greatness in you.
Seni çocukluğumuzdan beri tanıyorum, ve içindeki o büyüklüğü de biliyorum.
If I, the best and brightest of men, were capable of such a monstrous act, then what hope is there for humanity?
Eğer ben, insanların en iyisi ve en zekisi böyle bir canavarlık yapabiliyorsa insanlık için nasıl bir umut olabilirdi ki?
And the feelings--oop- - were still there.
Ama o hisler hâlâ yerinde duruyordu.
I thought you were gonna get out there and meet people.
Dışarı çıkıp insanlarla tanışacaksın sanıyordum.
and there's more 69
and there you go 56
and there are 45
and there you have it 52
and therefore 143
and there it is 180
and there i was 26
and there's nothing 21
and there it was 64
and there's 117
and there you go 56
and there are 45
and there you have it 52
and therefore 143
and there it is 180
and there i was 26
and there's nothing 21
and there it was 64
and there's 117
and there you were 36
and there's this 29
and there 292
and there's a 25
and there we are 37
and there you are 57
and there's something else 41
and there we go 24
and there he is 78
and there she was 52
and there's this 29
and there 292
and there's a 25
and there we are 37
and there you are 57
and there's something else 41
and there we go 24
and there he is 78
and there she was 52