English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Inglês → Turco / [ A ] / Aren't they all

Aren't they all tradutor Turco

356 parallel translation
- They're all right, aren't they?
- Bir sorunları yok, değil mi?
Her table manners aren't all they should be.
Henüz sofra adabını tam bilmiyor.
They aren't all Taylors and Paines, that kind just throw big shadows.
Herkes Taylor'la Paine gibi değil. Onların sadece gölgeleri büyüktür.
Apart from my bit of nonsense, the curious thing is that all of you, even Sally, seems to have had one of these extraordinary experiences. Perhaps they aren't so extraordinary.
Benim zırvalarımın dışında, ilginç olan şey hepinizin, hatta Sally'nin bile sıradışı deneyimler yaşamış olması.
They aren't all as emotional as yours.
Hepsi sizinki kadar heyecanlı olmuyor.
But they don't understand at all, they aren't worthy...
Ama bilmiyorlar, buna değmezler.
But all those things, those gyroscopes and things, - they're only to make it go, aren't they?
Ama bütün o şeyler sadece gitmesini sağlamak için değil mi?
- They aren't all mine.
Ama hepsi benim değil.
All men aren't that way even if they act like clowns.
Palyaçoluk yapsalar bile erkeklerİn hepsi böyle değildir.
Those herds aren't any good, they're all horns and bone.
Hayvan sürüleri işe yaramaz kemik yığını.
Well, surely those aren't all the clothes you have for the whole year, are they?
Bütün sene bu kıyafetleri mi giyeceksin?
They aren't all dead, Mr. Van Stratten.
Hepsi ölmedi Bay Van Stratten.
ARE THEY ALL IN CHURCH? WHY AREN'T YOU IN CHURCH?
Sen niye orada değilsin?
Aren't they all?
- Hepsi öyle olmaz mı?
All boys, aren't they?
Hepsi de erkek değil mi?
They're all blaming him for it, aren't they?
Hepsi onu suçluyor, öyle değil mi?
In fact, all your reactions are good, aren't they?
Aslında bütün duyuların iyi, değil mi?
The reason being, they aren't living at all.
Nedeni de artık hayatta olmamaları.
Whatever they are, the Germans aren't making all this effort for our benefit.
Bunlar her neyse, Almanların bu kadar çabayı bizim iyiliğimiz için sarf etmediği kesin.
These aren't all they might be.
Bunlar daha iyi olabilirdi.
The islanders aren't particularly clever, so they get their stories and reality all mixed up.
Özellikle adalılar pek zeki değiller... Kendi hikâyeleriyle, hikâyelerdeki gerçekleri çarpıtıyorlar.
They're all coming over, aren't they?
Hepsi geliyor mu?
In war, they're all companeros... then when they get home, they aren't worth a damn.
Savaştayken, sana yoldaş olurlar ama eve döndüğünde beş para etmezler.
They say all women in love are tormented that way, because they aren't believe such happiness can really be theirs.
Derler ki, bütün aşık kadınlar kendilerine böyle eziyet eder durur... Çünkü bu denli büyük bir mutluluğun onlara gerçekten ait olduğuna inanmazlar.
- Aren't they all?
- Hepsi değil mi?
All the boys are, aren't they?
Tüm gençler duyar, değil mi?
And how about all those bells? Smashing, aren't they? Smashing is right.
Çanlar insanın içini parçalıyordu, değil mi?
Of course, the people are all wrong for Bergman, aren't they?
-... tabii ki burada insanlar Bergman'a uygun değil, ne dersin? - Evet, haklısın.
Aren't they all, in the beginning?
Başlangıçta hepsi öyle değil midir?
I want you to go to their workplaces and if they aren't there you check all car services.
Onların işyerine gitmeni istiyorum. Eğer bulamazsan tüm araç servislerini kontrol et.
I've been running into guys all night who aren't from our unit, but they're wearing our unit's clothes.
Bizim birimden değiller. Ama, bizim birimin kıyafetlerini giyiyorlar. - Mekikteki subay.
I've been running into guys all night who aren't from our unit, but they're wearing our unit's clothes.
Bütün gece boyunca bizim birimden olmayan adamlara rastladım ama bizim birimin kıyafetlerini giyiyorlardı.
I can't see a thing without my glasses, but they're all boys, aren't they?
Gözlüksüz hiçbir şey göremiyorum ama erkekler, değil mi?
They aren't sure, but they think it was all caused by contaminated wine.
Emin değiller ama her şeye mikroplu şarabın neden olduğunu düşünüyorlar.
All I'm saying is, out here, the rules aren't defined. On the inside, they are.
Dışarıda kurallar belli değil diyorum, içeri de bellidir.
Aren't they all.
Bu, hayatın bir parçası.
Take coups d'etat by the military, or the mafia penetrating governments, aren't they all your clients?
Askerî darbeleri ele alalım, ya da mafyanın içine sızdığı hükümetleri. Tüm bunlar senin müşterilerin değil mi?
To my thinking, the beasts aren't giving all they should.
Bence hayvanlar yeterince süt vermiyorlar.
That maybe... But mean while their all dead, aren't they?
Fakat yine de hepsi öldü değil mi?
They aren't all like him.
Hepsi onun gibi değil.
- Aren't they all?
- Hepsi öyle değil mi?
Meaningless affairs aren't all they're cracked up to be.
Anlamsız ilişkiler sanıldığı kadar iyi değildir.
They're all doing terrific, aren't they?
Hepsi çok iyi durumda, değil mi?
But they're all pretty much jerks, though, aren't they?
Ama hepsi oldukça salak değiller mi?
After all, they are people, aren't they?
Sonuçta, biz de insanız, değil mi?
AREN'T THEY ALL, STEVE?
Hepsi bu mu, Steve?
You let them do it all because they aren't Commies.
Tüm bunlara göz yumdunuz çünkü onlar Kominik değillerdi.
They may wear old Earth uniforms, but they aren't human at all.
Eski, Dünya üniformaları giyiyor olabilirler, ama insan değiller.
Aren't they all?
Hepsi öyle değil mi?
They're really going all out this year, aren't they?
Bu yıl işlerine canla başla sarılmışlar, değil mi?
After all, beaches are a crowded, friendly place, aren't they?
Ne de olsa, plajlar kalabalık, sevimli yerlerdir, değil mi?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]