Bear with me tradutor Turco
512 parallel translation
Hey, bear with me, buddy.
Biraz daha dayan dostum.
Now, bear with me one second.
Şimdi, bir saniye beklersen.
Bear with me
Güven bana.
You must bear with me, Paul.
Bana katlanmalısın Paul.
You must bear with me, please.
Bana karşı anlayışlı olmalısın.
You must bear with me, Doctor.
Bana sabır göstermelisiniz doktor.
Don't ask me what it is or why I think so, but... bear with me, Kate, will you?
Sakın bana ne olduğunu ya da neden öyle düşündüğümü sorma ama... Benim yanımda ol Kate, olur mu?
You'd better get rid of her this week. Bear with me.
Bu hafta kurtul ondan yoksa...
Bear with me.
Bağışlayın beni.
O Brutus, have you not love enough to bear with me, when that rash humor that my mother gave me makes me forgetful?
Ah Brutus! Bana katlanacak kadar sevemez misin beni? Bağışlayamaz mısın beni, kanıma anamdan geçen bu öfke huyu çileden çıkardığı zaman beni?
Bear with me, good boy, I am much forgetful.
Hoş gör evlat, öyle unutkan oldum ki.
You must bear with me, Sarah.
Bana katlanmak zorundasın Sarah.
You mean to bear me, not to bear with me.
"Bunu" derken beni kaldırır diyorsunuz, değil mi?
I am sure the House will bear with me... if I do not publicly proclaim... what that something else will be.
Bunun ne olduğunu açıkça ilan etmemem konusunda Parlamentonun beni hoşgörüyle karşılayacağına inanıyorum.
Well, you'll have to bear with me.
Beni idare etmek zorundasınız.
Bear with me tonight.
Bu gece bende kalabilirsin.
Bear with me.
Bana uyum göster.
I'm not usually at a loss for words, but if you'll just... bear with me a moment, I think I might be able to explain.
Genelde kolay kolay dilim tutulmaz. Ama bana birkaç dakika izin verirseniz, sanırım açıklayabilirim.
- Bear with me, please!
- Bırakın devam edeyim, lütfen!
Please bear with me and then decide for yourself.
Lütfen sabredin ve kendiniz karar verin.
- Just bear with me.
- Şimdi beni dinle.
The movements and major policy decisions of the United States Navy... may be of limited interest to you... but if you will bear with me for just a moment or two... I think you will find that it may be worth your while to pay some attention.
Birleşik Devletler Donanması'nın hareketleri ve politik kararları... pek ilginizi çekmiyor olabilir... ama bana birkaç dakika tahammül ederseniz... dikkatinizi bana vermenizin sizin yararınıza olduğunu anlayacaksınız.
Let's go! Come on, people, stay alive! Bear with me!
O ise bana ne denli muhtaç olduğunu keşfetmişti.
Now, if you folks will bear with me for a moment, I'm going to try and get in a word with the new dictator of San Marcos.
Şimdi bir dakika daha bekleyebilirseniz eğer..... San Marcos'un yeni diktatörüyle konuşmaya çalışacağız.
If you'll all just bear with me.
Hepiniz bana biraz tahammül ederseniz.
Bear with me.
Bana katlanın.
Uh, bear with me one second.
Ah, biraz sabırlı olun.
Just bear with me for one moment.
Bana bir süre sabır gösterin.
Bear with me, please.
Bana yardımcı ol, lütfen
I'm afraid you'll just have to bear with me, won't you?
Korkarım ki bana sabır göstermeniz gerekecek.
C'mon bear with me, huh?
Hadi biraz daha dayan, olur mu?
Bear with me, Sid.
Sen de daha fazla üstüme gelme Sid.
- Just bear with me, will ya?
- Biraz sabredebilecek misiniz?
I know you're in the middle, but if you'd bear with me tonight- -
Ortada kaldığını biliyorum, ama bu akşam bana katlanırsan...
I see that you are angry, and I must admit you have cause, but, please, bear with me and you will understand.
Kızgın olduğunuzu görüyorum ve haklı olduğunuzu da kabul etmeliyim, ama lütfen, bana tahammül edin, o zaman anlayacaksınız.
Please bear with me.
Lütfen bana katlanın.
Can you bear with me for a night and let me sleep with this small fire going?
Benimle bir gece geçiremez misin? Bırak da küçük bir ateş etrafında uyuyayım.
Thought I was gonna end up living out there with the hill people, until this teddy bear of a man fixed me up at the local garage.
Hayatım boyunca o tepedeki insanlarla kalacağım sanmıştım ta ki şu dağ adamı gelip kendi tamirhanesinde düzeltene kadar.
I'm afraid that the honor of standing up with you, Mr. Darcy, is more than I can bear. Pray, excuse me.
Korkarım ki, Bay Darcy, size eşlik etme onuru... üstlenebileceğimden daha fazladır.
Go away from me with your doubts and your - Your bear paw butte and your crazy long rides.
Kuşkularına ve tepedeki gezintilerine dair artık tek kelime bile duymak istemiyorum.
Bear patiently with me for a few minutes.
Birkaç dakika beni dinleyin.
Now if you'll bear with me for a few minutes...
Birkaç dakika beni dinlerseniz...
I can't bear him betraying me, not even with his wife.
Karısıyla bile olsa, bana ihanet etmesine katlanamıyorum.
I baptize you with water, but he that cometh after me is mightier than I, whose shoes I am not worthy to bear.
Seni suyla vaftiz ediyorum. Benden sonra gelecek olan benden daha güçlü. Ben onunla boy ölçüşemem.
And, for I should not deal in her soft laws... she did corrupt frail nature with some bribe... to shrimp mine arm up like a withered shrub... to heap an envious mountain on my back... to shape my legs of an unequal size... to disproportion me in every part... like to a chaos or an unlicked bear whelp... that carries no impression like the dam!
İnsanlıktan nasibimi almayayım diye, tabiat anayı rüşvetle ayarttı, kolumu kurumuş bir fidan gibi çarpıtması, sırtıma dalga geçilecek iğrenç bir kambur yüklemesi, bir bacağımı uzun, diğerini kısa yaratması, bedenimi bir karmaşa, anasını hiç andırmayan, biçimsiz bir et yığını hâline sokması için!
Bear with me, honey...
Tatlım...
Bear with me.
Beni dinle.
He couldn't bear me being with other men.
Başkalarıyla birlikte olmama katlanamadı.
If you'd just bear with me for a moment.
Kesinlikle mümkün. Anlamıyorum.
- You can't bear me being with him.
- Onunla olmama katlanamıyorsun!
My ego was forced to learn to put up with me to bear the unbearable.
Benliğim benimle beraber dayanmayı, dayanılmaz olana dayanmayı öğrendi.