I believe you tradutor Turco
37,508 parallel translation
And I believe you remember Meredith.
Meredith'i hatırladığını düşünüyorum.
I believe you gave me such a job for me to recognize on my own.
Kendi başıma o varlığın farkına varmam için bana o işleri verdiğinizi düşünüyorum.
I'm not sure I believe you when you say you didn't forget any of our friends.
Tanrı bilir daha kaç arkadaşımıza kart göndermeyi unutmuşsundur.
I-I-i believe you owe me a secret, right?
Sanıyorum bana bir sır borçlusun. Değil mi?
I believe you're sailing us, in to the Devil's Triangle.
Bizi Şeytan Üçgeni'ne götürüyorsunuz.
I don't believe you.
Sana inanmıyorum.
I don't believe that you're integrated.
Bütünleştiğinize inanmıyorum.
I can't believe you head-butted a water fountain.
Fıskiyeye kafa attığına inanamıyorum.
I can't believe you punched Bert.
Bert'e yumruk attığına inanamıyorum.
I mean, can you believe the... the way they are together?
Yani, onların... birlikteliklerine inanabiliyor musun?
Well, I don't believe there is only you.
Sadece siz olduğunuza inanmıyorum.
Out of all of my sons, it was you I wanted to bring here, and it is you that I believe is the most important to the future of our people.
Tüm oğullarım arasında, buraya seni getirmek istedim ve halkımızın geleceği için senin çok önemli olduğuna inanıyorum.
I'm just about prepared to believe you.
Neredeyse sana inanacağım.
Oh, great, now I can say things like "I can't believe you're breaking up with me."
Çok iyi oldu ya. "Benden ayrıldığına inanamıyorum" diyebiliyorum artık.
I'm so much cleverer than my peers that I've come to believe I feel boredom more acutely than everybody else... ♪ Would you care at all?
Kendimi sıkıntıya daha derinden hissettiğime inanmaya başladım Herkesten daha... ♪ umurumda değil mi?
I can't believe you thought it was the wand.
- Asâyı düşündüğüne inanamıyorum.
Wow, I can't believe you've never worn sunglasses before.
Vay be, daha önce hiç güneş gözlüğü takmadığına inanmıyorum.
I can't believe you did this!
Bunu yaptığına inanamıyorum!
I don't believe in you!
Sana inanmıyorum!
I believe I can do some skin grafting on you that can get us a better cosmetic result.
Tekrar deri grefi uygularsak şimdikinden daha iyi bir kozmetik sonuç elde edebileceğimizi düşünüyorum.
Oh, well, Mr. Jones, I do believe it has just imprinted on you.
Bay Jones, sizi beynine kazıdığına inanıyorum.
It doesn't matter if you believe me or not, but I didn't do it.
İster inan ister inanma ama ben bir şey yapmadım.
Would you like me to tell him? No, I believe I should tell him.
Hayır, bence ona ben söylemeliyim.
Look, if you ask me what I know as opposed to what I believe, I know we've inherited some important bits of DNA from our ancestors and as I suggested in my book, what we gained from the sensorium, the insula of the frontal cortices, which is fundamental to our capacity for empathy, isn't just any part.
Eger bana neye inandigimi degil, ne bildigimi sorarsaniz, bize atalarimizdan onemli DNA parcalari miras kaldigini biliyorum ve kitabimda da belirttigim gibi sensoriyum'dan kalanlar, on korteksteki adacik ki, o da oyle alelade bir parca degil, o empati kapasitemiz icin elzem.
I can't believe you tagged along.
Nasıl olur da peşime düşersin?
As in, you won't believe me, but I'm telling you it's true.
Yani bana inanmayacaksınız ama gerçekten doğru.
I'll believe you.
Sana inanacağım.
I know contemporary media might lead you to believe European history is full of swords, sorcery, and scandal.
Günümüz medyasının, sizi Avrupa tarihinin tamamen kılıç, büyü ve skandallarla dolu olduğunu düşündürebileceğini biliyorum.
I told him you became a monk and renounced all earthly possessions, but he didn't believe me!
Keşiş olup tüm dünyevi eşyalarından vazgeçtiğini söyledim ama inanmadı.
I can't believe you left us to be eaten by a fart cloud!
Bizi osuruk bulutuna yem etmene inanamıyorum.
I can't believe you trusted a changeling.
Bir Dönüşen'e güvendiğine inanamıyorum.
I believe, one day, you will answer that child's call, but that day cannot be today.
İnanıyorum ki bir gün o çocuğun çağrısını cevaplayacaksın ama o gün bugün olamaz.
I can't believe you took that stupid rock to your science class!
O aptal taşı fen bilgisi dersine götürdüğüne inanamıyorum!
I can't believe I have to pretend you're my brother.
Kardeşimmişsin gibi davrandığıma inanamıyorum.
I can't believe you fell for it!
Buna kandığına inanamıyorum!
I can't believe this is what you've been doing.
Yaptığının bu olduğuna inanamıyorum.
You may not believe me, Young Atlas... but I do wish you luck and hope we meet again one day.
Bana inanmayabilirsin Genç Atlas ama sana şans diliyorum ve bir gün tekrar karşılaşacağımızı umuyorum.
No matter what I say, would you believe me?
Ne söylersem söyleyeyim bana inanacak mısın?
Right, right. You might not believe but I'm going crazy.
Doğru, doğru inanmayabilirsin ama ben de kafayı yiyeceğim.
Look, if you ask me what I know as opposed to what I believe, I know we've inherited some important bits of DNA from our ancestors and as I suggested in my book, what we gained from the sensorium, the insula of the frontal cortices, which is fundamental to our capacity for empathy, isn't just any part.
Eğer bana neye inandığımı değil, ne bildiğimi sorarsanız, bize atalarımızdan önemli DNA parçaları miras kaldığını biliyorum ve kitabımda da belirttiğim gibi sensoriyum'dan kalanlar, ön korteksteki adacık ki, o da öyle alelade bir parça değil, o empati kapasitemiz için elzem.
I can't believe this. Do you know who you are dealing with?
Kim olduğumu sanıyorsun?
Like I'd believe anything you had to say after what you did to angel.
Gibi Eğer melek yaptıklarından sonra söylemek zorunda şey inanmak ıt.
I believe in fate. And I think I know why you and I met.
Ben kadere inanirim.
I still can't believe you made the selection.
Milli takıma girdiğine inanamıyorum.
I just don't believe you.
Sana inanmıyorum sadece.
I can't believe you made this ice cream, ally.
Bu dondurmayı senin yaptığına inanamıyorum.
I can't believe you found us.
- Bizi bulduğuna inanamıyorum.
- I don't believe you're a coward.
- Bence korkak değilsin.
I don't believe you.
- Sana inanmıyorum.
Can you believe I've known this man for 50 years?
Bu adamı 50 yıldır tanıdığıma inanabiliyor musun?
Suzanne Dutchman, while your name is on the account associated with your husband's alleged illegal activities and while you did stand to profit from your husband's actions I do believe that you were not fully aware of those activities.
Suzanne Dutchman, kocanızın yasadışı faaliyetlerinde kullandığı aile hesabında isminiz olmasına ve kocanızın bu eylemlerinden kazanç elde etmenize karşın bu eylemlerin hiçbirinden haberdar olmadığınıza inanıyorum.
i believe you're right 23
i believe i can fly 18
i believe in god 50
i believe in you 281
i believe her 65
i believe i am 28
i believe that 143
i believe 1269
i believe so 315
i believe it is 47
i believe i can fly 18
i believe in god 50
i believe in you 281
i believe her 65
i believe i am 28
i believe that 143
i believe 1269
i believe so 315
i believe it is 47