English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Inglês → Turco / [ I ] / I believe her

I believe her tradutor Turco

3,972 parallel translation
I don't know if I believe her, or what to believe anymore, but I need to talk to her.
Ona inansam mı bilmiyorum, veya neye inanacağımı bilmiyorum, ama onunla konuşmam gerek.
I do believe her exact words were,
Galiba tam olarak şöyle demişti :
I believe you can eat all you want.
Bence her istediğini yiyebilirsin.
I can't believe it, but I'm actually falling in love with her.
İnanamıyorum ama sanırım ona aşık oluyorum.
But I can't believe you haven't asked her out yet.
Ona henüz çıkma teklif etmediğine inanmıyorum.
And I want you to know that whatever this thing is, I believe it's still here. And it's really smart.
Şunu da bilmenizi isterim ki, o şey her ne ise, hala burada bir yerlerde ve o şey çok zeki.
Believe me, it's a lot better than what could have happened if I had let her loose in the Village like she wanted.
İnan bana, bu onu kasabada başıboş bırakmak iyidir.
We've dated off and on since high school, and you can believe her when she says I didn't kill anyone because she is honest, dependable, and absolutely not a prostitute.
Liseden beri bir çıkıp bir ayrılıyoruz. Kimseyi öldürmediğimi söylediğinde ona inanabilirsiniz. Çünkü dürüst ve güvenilir biridir.
I can't believe it's her.
O olduğuna inanamıyorum.
I can't believe you let her talk you into a boondoggle like that.
Onunla böyle gereksiz bir iş için konuştuğuna inanamıyorum.
I can't believe I yelled at a woman who clawed dying victims out of the mud and triaged them with her bleeding little hands.
Ölmek üzere olan felaketzedeleri çamurdan kurtaran ve kanayan elleriyle onları sınıflandıran bir kadına bağırdığıma inanamıyorum.
More than your mother can afford, and I'm gonna charge her, believe me.
Annenin karşılayabileceğinden daha fazla, ben de annene ödeteceğim, inan bana.
If you are really sincere in his penitential. I believe that God forgives everything.
Eğer pişmanlığında içten isen Tanrı her şeyi affeder.
I think I almost believe her, when she says she is released.
Özgürleştirildiğini söylediğinde, ona neredeyse inanıyordum.
I didn't believe in her solitude or her inner poverty.
Onun yalnızlığına ve içsel fakirliğine inanmadım.
And believe me, I can convince anyone of the fact that a number two can betray a number one behind her back.
Ve inan bana, ben herkesi 2 numaranın 1 numaraya ihanet edebileceğine inandırabilirim.
I believe I've brought out the best in her.
Onun için en iyisi neyse verdiğime inanıyorum.
And if you try to make it look like I did without her knowledge, no jury's ever going to believe it because it's not true.
Bunu Ava'nın haberi olmadan ben yapmışım gibi göstermeye çalışıyorsanız size hiçbir jüri inanmayacak çünkü doğru değil bu.
I can't believe it's all over.
Her şeyin bittiğine inanamıyorum.
I can't believe anyone would want to kill her.
Onu öldürmek isteyen birinin olmasına inanamıyorum.
My mom would have a heart attack if I told her I didn't believe in God.
Anneme Tanrı'ya inanmadığımı söylesem kalp krizi filan geçirirdi herhalde.
I have to just believe that everything is going to turn out okay and keep moving forward with my life.
Her şeyin yoluna gireceğine ve hayatıma edebileceğime inanmam lazım.
I got to go back on the show with these quick witted bullies and get fucking double peni'ed on live television Stevie doesn't even believe anymore.
Programa tekrar her şeye cevabı olan o çakallarla çıkıp canlı yayında bana ikinci kez çomak sokmalarına katlanmalıyım.
You've never believed, but I believe enough to put everything on the line for this, and being chosen for the offering, it's an honor.
Hiçbir zaman inanmadın. Bu işin sonunda her şeyi yoluna sokacağımıza benim inancım tam. Böyle bir şeyde seçilmiş olmak bir onurdur.
For her own good, I believe it is time for my niece to leave town.
Artık yeğenimin kendi iyiliği için şehri terk etme zamanı geldi.
I believe, except for the things we did wrong, we did everything right.
Yanlış yaptığımız şeyler dışında her şeyi doğru yaptığımıza inanıyorum.
I believe you know Ms. Perrin, who'll be acting as her own attorney.
Sanırım Bayan Perrin'i tanıyorsunuz. Yani avukatının işini yapacak olan kişiyi.
I believe in honoring a deal.
Anlaşmaya her zaman uyarım.
Cat was very convincing about her plan... and I guess I just wanted to believe that Vincent's still the same guy I've been... living with, protecting for the past decade.
Cat planı hakkında oldukça ikna ediciydi ve sanırım Vincent'in son on yıldır korumaya çalıştığım kişi olduğuna inanmak istedim.
we can end this! I can't believe he's publicizing this information.
Ne olduklarını öğrenebilirsek buna bir son verebiliriz! Her ne kadar asker toplamak için yapsa bile bu bilgileri açıkladığına inanamıyorum.
I wasn't with her because I didn't believe.
İnanmadığım için yanında değildim.
You can't scream at my doctors... I can't believe you let her talk you into a boondoggle like that.
Masada açık bir hasta varken doktorlarıma bağıramazsın!
Mom says she's allergic, but I don't believe her.
- Annem alerjisi olduğunu söylüyor, ama ona inanmıyorum.
I still can't believe mom died for what she had in her purse.
Annemin çantasının içindekiler için öldüğüne hala inanamıyorum.
But you can't always believe everything that I tell you.
Ama sana her söylediğime inanmaktan vazgeç.
Believe me, I gave her an earful.
İnan bana, onu fena azarladım.
I don't know, she thought I stole it from Archibald, and I kept telling her that it was destroyed, and she didn't believe me.
Bilmiyorum. Archibald'dan çaldığımı düşünmüş ve yok edildiğini söyleyip durdum ama bana inanmadı.
But those who believe to know who I am, they don't suspect they wouldn't believe how many times I went through the night covered in tears repeating her name.
Ancak kim olduğumu bildiğine inananlar, şüphe duymazlar, ismini sayıklayarak gözyaşları içinde kaç defa kendimi gecenin karanlığına attığıma inanmazlar.
I just need a way to make her believe in something that I already know...
Sadece benim zaten bildiğim bir şeye inanması gerek.
[Crying] I just can't believe someone would do that to her.
Birinin ona böyle bir şey yaptığına inanamıyorum.
I bet it's only possible because they believe in one another.
Tek olasılık var, çünkü onların her biri diğerine inandığına bahse girerim.
Ben pointed her out across a crowded room and said, "can you believe I talked her into coming home with me?"
Ben, kalabalık bir salonda kızı işaret edip "benimle eve gelmek için onu ikna ettiğime inanabiliyor musun?" dedi.
I can't believe you already found her.
Kızı bulduğuna inanamıyorum.
"The better I get to know her, the more I believe she's telling the truth."
"Onu ne kadar iyi tanırsam, doğru söylediğine inancım o kadar artıyor."
Yeah, well I wouldn't believe everything this guy tells you.
- Ben olsam her söylediğine inanmazdım.
I believe I will always do whatever I feel I have to do to keep you alive.
Seni hayatta tutabilmek için elimden gelen her şeyi yapıyorum inan.
I can't believe you told them everything.
Onlara her şeyi anlattığına inanamıyorum.
We want the very best education for her, which I believe she's getting at Hillford.
Onun için eğitimin en iyisini istiyoruz ki, Hillford'da aldığını düşünüyoruz.
Without knowing, she revealed details, which I believe, filled in the holes in the case against her.
Ama farkına varmadan detaylar açıkladı ki onlar da bana göre davada aleyhine olan delikleri kapatan şeylerdi.
I don't believe it was her bullet. I believe Bishop shot himself.
Onunu karınızın kurşunu olduğuna inanmıyorum.
I believe that, with women and my son, push and pull is important.
Kadınım ve oğlum hakkında her zaman itme-çekme stratejisine inanırım.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]