English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Inglês → Turco / [ I ] / I believe it was

I believe it was tradutor Turco

1,585 parallel translation
Yes, I believe it was photography, Mr. Palmer.
Yanılmıyorsam fotoğrafçılıktı.
I believe it was more specific.
Daha ayrıntılı konuşmuştuk bence.
I believe it was your nephew, Duke Fallow.
Yeğeninizin yaptığına inanıyorum. Dük Fallow.
I believe it was that night.
Sanırım o gece ölmüş.
I mean, was it an "I hate you" wave, or an "I'm sorry" wave, or "I can't believe you wanted my mother to shave her head and become a moonie" wave.
Bazı problemlerimiz olduğunu biliyordun değil mi? Bütün bu April meselesi ve düğünün ertelenmesi... En sonunda, onu beklemekten yoruldum.
When you were younger, before they told me your father was dead, I used to tell you he would come home to us one day, because I wanted to believe it myself.
Sen küçükken, bana babanın öldüğü söylenmeden önce, sana onun bir gün eve döneceğini söylerdim.
I believe... that it was caused... by this.
- Bunun sebep olduğunu düşünüyorum.
I can't believe we lost. It was so violent.
Kaybettiğimize inanamıyorum.
Believe it or not, I was trying to make everything better.
İster inanın, ister inanmayın, her şeyi daha iyi yapmaya çalışıyordum.
If there was some magic thing I could do to make all this go away, believe me, I would do it.
Bunun gitmesini sağlayacak bir büyü biliyor olsaydım inan bana bunu yapardım.
If I tell him he was in the car with me, he'll believe it.
Arabada benimle birlikte olduğunu söylersem, inanacaktır.
Believe me, if there was any ice cream involved, I would be eating it off her stomach.
İnanın bana, işin içinde dondurma varsa, karnından yerdim.
I Can't Believe You Did This. I Knew What A Big Deal It Was To You, Meeting Your Friends.
Beni arkadaşlarınla tanıştırmanın senin için önemini biliyordum.
And I can't believe it was only 15 years ago.
Daha 15 yıl önce olduğuna inanamıyorum.
But James knows that I believe in him, so it was worth the risk.
James ona inandığımı biliyor. Bu göze almaktan çekinmeyeceğim bir riskti.
James knoes that I believe in him, so it was worth the risk.
James ona inandığımı biliyor. Bu, göze almaktan çekinmeyeceğim bir riskti.
I do believe it was he.
O olduğuna eminim.
They'd never believe how I knew it was him.
Bunun o olduğunu bildiğime asla inanmazlardı.
I don't believe it. This is the U.S. we're talking about... That was the president's statement!
Buna inanamıyorum... bahsettiğimz ülke Amerika... ve bu başkanın açıklaması!
After everything I did to screw him over, here Raja was fighting for an idea he didn't believe in, and was pretty sure I didn't either, just because he knew what it meant to me.
Ona bunca şey yaptıktan sonra sırf benim önemsediğimi düşündüğü için... kendisinin de inanmadığı bir fikri savunuyordu, ki benim de bu fikre inandığım söylenemez.
I used to believe it was right around the corner back in the 1970s.
I used to believe it was right around the corner back in the 1970s.
I didn't really believe it was you.
Sen olduğuna inanmadım.
Well I was pudgy as a girl if you can believe it.
İnanmazsın, küçükken çok kiloluydum.
I believe, in his case, it was the allure of orange hair.
Sanırım onun durumunda, o turuncu saçın cazibesine kapılmıştır.
I couldn't believe it was him.
Onun Sean olduğuna inanamadım.
When the insurance bill came, I got this jolt of hope, but I wouldn't let myself believe it until I was sure.
Sigortadan fatura gelince çok umutlandım ama emin olana dek buna inanmak da istemedim.
Believe me, if there was anything wrong, I'd be the first to know about it.
İnan bana, eğer ters giden bir şey varsa, bunu öğrenecek ilk kişi ben olacağım.
And I find it hard to believe you didn't notice there was someone in one of the chambers.
Ve odaların birinde birinin olduğunu fark etmemene inanmakta zorluk çekiyorum.
They're thinking maybe it was a robbery.I gave them no reason to believe otherwise.
Hırsızlık olduğunu düşünüyorlar. Başka türlü düşünmeleri için sebep vermedim.
He even took my car so that I could use his to go over to mr.Henry's that night, so if people ended up thinking it was a murder, they'd believe that jonathan had been there himself.
Hatta Bay Henry'in evine arabasıyla gideyim diye benim arabamı aldı. Böylece olayın cinayet olduğunu düşünecek olursa insanlar Jonathan'ın orada olduğuna inanacaklardı.
.. has given me proof that my father passed of continuation of spirit. I mean incredible things are so very personal, very subjective, they're hard to argue a case for. But for me it's been life transforming and I believe, as I was helped, I can help others.
ruhani bütünlüğü yaratan tarafından inanılmaz olaylar ve çok kişiseller bu yüzden hakkında tartışmak çok zor beni hayata bağlayan bir yeti bu.
when my dear friend Sarah was murdered, It tore a hole in me. and I truly believe the way I handled the pain was to get back to our work as quickly as possible.
Dostum Sarah öldürüldüğünde içimde bir delik açıldı ve acıyla başa çıkmanın en iyi yolunun, başkalarına yardım etmek için olabildiğince hızlı işe dönmek olduğuna inandım.
I can't believe it was all a hoax.
Hepsinin bir oyun olduğuna inanamıyorum.
Kingai's hair was cut, but... I believe Doshi was the one who did it.
Kingai'nin saçı kesilmiş ama bence kesen Doshi'ydi.
She was of very decided opinion when it came to matches, but I believe she thought that Jessie should have encouraged him.
Bu düşüncesi kesindi ama sanırım, Jessie'nin onu yüreklendirmesi gerektiğini düşünüyordu.
It's hard to believe that there was a time when I considered myself math literate.
Kendimi matematik tahsillisi saydığıma inanmak zor.
I was in a civil war i believe i won it actually.
Bir iç savaş çıkmıştı, üstelik onu kazanmıştım bile.
As a matter of fact, I do believe it was.
Aslına bakarsan öyle olduğunu sanıyorum.
I believe that there was an error, I have the table 34, but it is that of children
Sanırım bir hata var. Ben masa 34'teyim ama orası çocukların masası.
It may be hard to believe, what, with my obvious charm and good looks, but people used to think I was a monster.
İnanması zor gelebilir, hele böyle bir çekiciliğe ve iyi bir görünüme sahip olduğum düşünülürse. Ama eskiden insanlar bir canavar olduğumu zannederdi.
And worse than that... after the story ran, I had reason to believe... that it was wrong, and I didn't speak up.
Bundan da kötüsü hikâye yayınlandıktan sonra, bunun yanlış olduğunu görmem için elimde kanıtlar olmasına rağmen, kimseye söylemedim.
But then I found out it was all make-believe.
Sonradan hepsinin uydurma olduğunu anladım.
I'd tell you it was true, but you'd never believe me anyway.
Size bunların doğru olduğunu söylesem de nasıl olsa bana inanmayacaksınızdır.
If it was you trying to convince me you'd have less evidence, and I'd already believe you by now.
Sen beni ikna etmeye çalışıyor olsaydın kanıtların daha az bile olsa şimdiye sana inanmıştım.
Yes, I believe my government is aware, but I was wondering if they were thinking of doing anything about it other than boycotting the Olympics, which I think you'll agree, was a fairly impotent response to the greatest national security threat we've faced since the Cuban Missile Crisis.
Hayır, hükümetimizin farkında olduğuna inanıyorum, ama asıl merak ettiğim şey, Küba Füze Krizi'nden bu yana karşılaştığımız en büyük ulusal tehdit olan bu meseleyle ilgili olarak sen de bana katılacaksın ki oldukça yetersiz bir tepki olan Olimpiyatları boykot etmek dışında bir şey yapıp yapmayacakları.
You might not believe it but I was kind of a nobody back then.
Belki inanmazsın ama o zamanlar silik bir tiptim.
I was so bumming, and then I saw his picture in the paper, and dudes, I couldn't believe it.
Çok fena bir haldeydim, sonra gazetede onun resmini gördüm ve gözlerime inanamadım.
I believe that it was not so dangerous, as all we believed.
Kız, düşündüğümüz kadar tehlikeli değildi.
Jack's body was intact but when it schemes it he / she entered in their mind, he / she left until I believe that their soul and somehow this monstrosity was liberated.
Jack'in vücudu bozulmadı heryerini aradı ama makina onun zihnini bulamadı Sanırım bu ruh ve bu canavar bir şekilde özgür kaldı.
I couldn't believe it because it seemed so hippie-dippie, but it was love.
Çok uçarı-kaçarı gözüktüğü için inanamıyorum, ama aşk.
Believe me, I'd hoped it was a dream sequence, too.
İnanın bana, bunun bir rüya dizisi olmasını umuyordum.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]