In the water tradutor Turco
8,865 parallel translation
Blood is in the water.
- Kan suyun içinde.
- Blood is in the water.
- Kan suyun içinde.
Blood is in the water.
Kan suyun içinde.
Blood is in the water!
Kan suyun içinde.
- Blood is in the water. - Get out of the way, man!
- Yoldan çekilsene ya.
- Blood is in the water! - Move it!
Kan suyun içinde.
I'd like to be first men back in the water when the smoke clears with every detail accounted for.
Ortalık yatışır yatışmaz eksiksiz bir biçimde yelken açan ilk gemi bizimki olsun.
How did you end up in the water?
Nasıl düştün denize?
Billy, we're all relieved beyond words that you're here, but the question on all of our minds in this moment is how did you end up in the water in the first place?
Billy, sağ salim dönmene nasıl sevindik anlatamam. Ancak aklımızda şu soru dolanıyor. Nasıl oldu da denize düştün?
And we have confirmation that Gus Grissom has landed in the water, and a helicopter has been dispatched.
An itibariyle Gus Grissom'un suya iniş yaptığını ve onu almak üzere bir helikopterin sevk edildiğini doğrulamış bulunmaktayız.
Astronaut Gus Grissom remains in the water.
Astronot Gus Grissom halen suyun içerisinde.
♪ there will be oats in the water ♪ I'm so glad you called me.
Beni aradığına çok sevindim.
I was redeemed in the water of Jordan by John the Baptist.
Ürdün'ün suyunda Vaftizci Yahya tarafından günahlarım bağışlandı.
- Sit in the water.
- Suya otur.
Blood in the water.
Sudaki kan kokusu.
If you really wanna help, you could come put in the water filtration system with me tomorrow.
Eğer gerçekten yardım etmek istersen, yarın su arıtma sistemini takabilirsin.
Right there in the water. In front of them.
Suyun içindeyken, onların gözü önünde.
I thought I saw something in the water.
- Sanki suda bir şey gördüm.
Pouring fuckin'fluoride in the water or something.
İlluminati'dekiler suların içine florür katmış gibi.
I'll put a launch in the water now.
Suya bir sandal indireceğim.
Once up there it was really hot, and I can'remember why but I couldn't go in the water.
Yukarısı gerçekten sıcaktı ama suya neden ulaşamadım hatırlayamıyorum.
I don't know what they're putting in the water up there in Colorado, but we could sure use some of that down here.
Colorado'da suyun içine, ne katıyorlar bilmiyorum ama burada onu kullanabiliriz.
This isn't a toe in the water job.
Bu tür şeylere yabancı değilim.
We'll do some exercises in the water.
Suda biraz antrenman yapacağız.
It's super cold, but damn it, come join us in the water!
Buz gibi ama siktir et, gel de bizimle suya gir!
The faster we retake the fort, the faster you'll be back on the water en route to the Urca with my men in your service.
Hisarı ne kadar çabuk düşürürsek denize o kadar çabuk döner, Urca'nın yanına adamlarımın desteğiyle gidersin.
Well, Mrs. Shepard, you must have had ice water in your veins the day your husband became the first American to go into space.
Bayan Shepard, kocanızın uzaya giden ilk Amerikan olduğu gün damarlarınızda kan yerine buz gibi suların aktığını düşünüyoruz.
Reports are coming in that the hatch has blown prematurely and the capsule is filling with water.
Gelen raporlar kapağın olması gerekenden daha erken bir sürede... patladığı ve kapsülün suyla dolmaya başladıdğı yönünde.
There are not enough antibiotics in the world to get me in that water.
Bu dünyada beni o havuzlara sokacak kadar yeterli antibiyotik yok.
My dear brothers and sisters, we now ask God to give this child new life in abundance... through water and the Holy Spirit.
Değerli kardeşlerim Tanrı'dan bu çocuğa bereketli bir hayat bahşetmesini istiyoruz. Su ve Kutsal Ruh'la birlikte.
Somebody threw a corpse in it to contaminate the water.
Suyu mikroplamak için birileri kuyuya ceset atmış.
Maybe they throw man in the well so they can sell water.
Belki de su satsınlar diye adamı kuyuya bilhassa attılar.
"You must ask yourselves who represents the greater threat to your interests... my men in this fort or the madman on the water."
"Sizin için kimin daha büyük bir tehdit unsuru olduğunu değerlendirmelisiniz." "Hisardaki adamlarımın mı?" "Yoksa denizdeki zırdelilerin mi?"
So as you consider where to lay your support, consider which of us represents the greatest threat... my man in this fort or the madman on the water?
Kısacası kimi destekleyeceğinize siz karar verin. Sizin için kimin daha büyük bir tehdit unsuru olduğunu değerlendirmelisiniz. Hisardaki adamlarımın mı?
No, you have to wash the fish thoroughly in fresh water before you cook it, or you could burn your esophagus.
- Hayır, pişirmeden önce balığı doğrudan temiz suyla yıkaman gerek yoksa yemek borunu yakabilirsin.
The water table is falling in several locations.
Su tablası çeşitli konumlarda düşüyor.
Charles Vane corralled 40 of the hardest men in the New World, brought them in line, brought them across an ocean to this fort and conquered it with no support from the water, no siege engineering, just the will to take it,
Charles Vane Yeni Dünya'daki 40 adamı toplayıp onları hizaya sokup, okyanusun karşısındaki bu hisara getirip sudan destek almadan fethetti. ... kuşatmada mühendislik kullanmadı sadece almak istedi.
Captain Flint's attention, will be so very occupied on the danger that is Charles Town and in the state of apprehension in which the last thing any of them will be watching is the water.
Kaptan Flint'in dikkati de Charles Town'daki tehlikelerle meşgul olacak ve tutuklanma endişesiyle. Bu yüzden de bakacakları son yer su olacak.
Well, in the mines, they found a water source.
Madenlerde bir su kaynağı buldular.
That water source in the mines.
Madenlerdeki su kaynağı.
Maya digs in, harvesting the seed pods of water lilies.
Maya nilüferler tohumlarını kabuklarından çıkartıyor.
What do they put in the drinks in that place, and how do we get it into the water supply?
Orada içkilere ne koyuyorlar bilmiyorum ama... su kaynağına ulaşmamız lazım.
Maybe she would look at his body in the glistening water, and the water would be warm and slippery.
Belki parlayan suda adamın vücuduna bakar su ılık ve kaygan olur.
Last week we had a big fight about the politics of agricultural water in the Central Valley.
Geçen hafta büyük bir kavga ettik. Central Valley'deki tarım suları hakkındaydı.
And one night he was alone on the late watch at anchor in the Boston Harbor when he sees this man climbing out of the water and onto his ship.
Bir gece Bostan Limanı'nda güverte nöbetinde yalnız başınayken sudan çıkıp gemiye doğru tırmanan bir adam görmüş.
The water was very high in this area, it has almost reache the second floor.
Su bu bölgede çok yükseldi, neredeyse üçüncü kata kadar ulaştı.
We'll reach the water in a few minutes.
Su çok çocuk yükseldi.
"In the valley, there flowed a small stream and in the clear water you could see the trout swimming."
"Vadide akan, küçük bir dere varmış. Ve berrak suyun içinde alabalıkların yüzdüğü görülebiliyormuş"
I'm about to have my baby in the elevator, if you don't come right now, I'm gonna, my water just broke!
asansörde benim bebek sahibi hakkında ı'm Şu an gelmezsen, olacak ı'm Suyum!
Well, assuming that Miss Cillian and I have successfully implemented the theoretical scribblings of a mad genius using abandoned equipment that's been in water for a hundred years.
Bayan Cillian ve benim, çılgın bir dahinin karalamalarını yüz yıldır suyun altında duran terk edilmiş ekipmanı kullanarak başarılı bir şekilde yarattığımızı düşünerek konuşuyorum tabii.
Shortages of food and water in Paynesville are forcing thousands of refugees to plead for aid from the United Nations.
Paynesville'deki su ve yemek kıtlığı... binlerce mülteciyi Birleşik Devletler'den yardım dilemeye zorluyor.
in the real world 60
in the meantime 2026
in the morning 1802
in the middle of the night 158
in the kitchen 217
in the name of the father 223
in the middle of nowhere 42
in there 594
in the darkness 43
in the criminal justice system 149
in the meantime 2026
in the morning 1802
in the middle of the night 158
in the kitchen 217
in the name of the father 223
in the middle of nowhere 42
in there 594
in the darkness 43
in the criminal justice system 149
in the ass 21
in the afternoon 211
in the beginning was the word 18
in the flesh 166
in the basement 109
in the house 117
in the end 1091
in the first place 155
in the old days 114
in the 715
in the afternoon 211
in the beginning was the word 18
in the flesh 166
in the basement 109
in the house 117
in the end 1091
in the first place 155
in the old days 114
in the 715
in the beginning 230
in the future 338
in the name of jesus 26
in the name of god 118
in the past 316
in the dark 154
in the bathroom 154
in the woods 135
in the room 59
in the city 96
in the future 338
in the name of jesus 26
in the name of god 118
in the past 316
in the dark 154
in the bathroom 154
in the woods 135
in the room 59
in the city 96