It just doesn't tradutor Turco
4,844 parallel translation
It has a certain relevancy about it New York just doesn't have anymore.
Zamana çok daha uygun, New York'ta artık bu yok.
Mance has all he needs to crush us, he just doesn't know it yet.
Mance bizi ezmek için her şeye sahip ama henüz haberi yok.
Look, Papa, maybe it doesn't do anything, but can you just take it?
Dinle Papa, ilaçlar işe yaramıyor olabilir. Ama sen alır mısın şu ilaçları?
I'm just gonna go ahead and talk in your back swing from now on if it doesn't make any difference. Sorry.
- Affedersin.
We just want you to think about the impact that this could have on all the children if- - if it doesn't work out.
Onun da zamana ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Biz sadece, eğer bu iş yürümezse çocuklar üzerindeki etkisinden endişeliyiz.
Yeah, it just doesn't feel right to me.
Bu bana pek doğru gelmedi.
Doesn't it feel right just to listen?
Kendini dinlemek iyi hissettirmedi mi?
Just because it's on the internet doesn't make it true.
Internette olması, doğru olduğu anlamına gelmiyor.
Well, if she doesn't know, you should just keep it that way.
Eğer bilmiyorsa bu şekilde sürdürmelisin.
Just because you heard something new about her doesn't mean that it's true.
O'nun hakkında duyduğun yeni şeyler bunların doğru olacağı anlamına gelmez.
Doesn't matter - you just have to say it when you phone.
Fark etmez. Aradığınızda söylemeniz gerekiyor sadece.
And he doesn't just talk about paying people back, he does it.
Ve borcunu ödeyeceğini söyleyip durmuyor, ödüyor.
It's so simple and pure. He doesn't need lasers or time machines, just gum balls and marbles and balls of string.
Çok basit bir alet lazere ya da zaman makinesine ihtiyaç yok yalnızca sakız, misket ve biraz ip.
Maybe she just doesn't wanna talk about it, guys.
Belki de bu konuyu konuşmak istemiyor.
Just cos you promise people stuff doesn't mean you have to do it.
İnsanlara söz verdiğinde yapmak zorunda değilsin.
Just because I hate cauliflower doesn't mean no one else should be allowed to eat it.
Lahanadan nefret ediyor olmam Başkalarının yemeye hakkı olmaması anlamına gelmemeli.
It doesn't look like they have any fresh wounds, but I'll type the kids just in case.
Vücutlarında taze yara bulamadım. Ama her ihtimale karşı kan grubu testi yapacağım.
Just because something is hard to comprehend doesn't mean it's not true.
Aklının almasının zor olması gerçek olmadığın anlamına gelmez.
Well, just because you can't comprehend something doesn't mean it isn't true. Now you are just being clever.
Çünkü aklının anlamıyor olması bunun gerçek olmadığı anlamına gelmez.
Just because Rachel slummed it with you, doesn't mean you're welcome here.
Rachel seninle takılıyor diye burada hoş karşılandığını düşünme.
It's just he doesn't think sometimes, does he?
Düşünemiyor, bilirsin.
- It just doesn't make sense.
- Bunun mantığı yok.
It just... just doesn't exist.
Öyle bir alet yok zaten.
It doesn't just get fixed.
- Öylece tamir edilemez.
I mean, it just doesn't make any sense.
Bu hiç mantıklı değil.
What we really need to do is just look at our history and realize... it doesn't work.
Yapmamız gereken tek şey geçmişimize bakıp yürütemediğimizi anlamak.
Just because I haven't proved it yet, doesn't mean it's not true.
Henüz kanıtlayamamış olmam doğru olmadığı anlamına gelmez.
Well, it-it-it was impressive and everything, but you chose a restaurant that doesn't serve focaccia, and that's just something that we look forward to in every meeting.
Bu, Bu gerçekten etkileyiciydi. ve tabi herşeyde, ama sen focaccia servis etmeyen bir restoran seçtin, ve bu bütün toplantılarda asla değiştirmediğimiz birşeydi.
♪ [Sighs] It just doesn't feel right.
- Doğru seçim değil gibi.
Just because you witches can open the locks with your hocus-pocus it doesn't make it polite.
Cadılar olarak kilitleri hokus pokus açabiliyor olmanız bunun kibar bir davranış olduğu anlamına gelmez.
Now, just because you won't see me here, it doesn't mean to say that I won't be here.
Sırf burada beni göremeyeceksiniz diye burada olmayacağım anlamına gelmiyor.
Just because you put the hammer down doesn't mean you lost it, G.
Tepelerine bindin diye onu kaybettin demek değil bu G.
Just because you don't like something, doesn't mean that it's bad.
Senin bir şeyi sevmemen,... o şeyin kötü olduğu anlamına gelmez.
That would mean that he doesn't want to be found, so, uh, why don't you just drop it?
Bu da onun bulunmak istemediği anlamına geliyor, o zaman neden peşini bırakmıyorlar?
It just doesn't fucking work.
Bu kesinlikle işe yaramaz.
So you just told him, and... and he believed it, even though he doesn't know me?
Söyledin ve beni tanımadığı hâlde inandı mı?
It doesn't matter, and just so you know, even if Klaus is free, if you hurt Davina in any way...
Önemi yok. Bil diye söylüyorum. Klaus serbest kalsa bile Davina'ya zarar verecek olursanız...
It doesn't have to be an actual island, just anyplace that relaxes you.
Özellikle ada olmasına gerek yok, sadece seni rahatlatacak bir yer düşün.
But... she just... doesn't see it that way.
Ama o, bu şekilde düşünmüyor.
Just'cause you clinked on it doesn't mean shit.
Tokuşturmuş olman bir bok ifade etmiyor.
Just because it's old doesn't mean you have to throw it out.
Eski olmaları bunları atman gerektiği anlamına gelmez.
Just because cleaning quiets your discombobulation doesn't mean it does so for everyone.
Temizlik işleri seni altüst ediyor diye herkesi de edecek diye bir kaide yok.
- It just doesn't.
Ama sen, Norma Bates...
Did you ever enjoy something and then suddenly one day, it just doesn't sit right with you anymore?
Bir şeyden hoşlanıp, sonra bir gün artık sana doğru gelmediği oldu mu hiç?
It doesn't matter what, just get something in your stomach.
Sadece bir şeyler ye miden dolsun.
It just doesn't sound like a very big deal. "
Büyütülecek bir şey yok gibiydi.
And doesn't just run it. He runs it seamlessly.
Sadece yürütmüyor, sorunsuzca yürütüyor.
Now, she doesn't remember everything so clearly, so why don't you just leave her out of it?
Şimdi bir çok şeyi düzgünce hatırlayamıyor bile o yüzden onu bu işin içine sokmazsanız sevinirim.
It just doesn't make any sense.
Bu hiç mantıklı değil.
Just because it's adorable doesn't mean it's not important.
Sırf hoş olması önemli olmadığı anlamına gelmiyor.
It's just an understudy, Jim, it really doesn't matter.
Alt tarafı bir dublörlük, Jim. Hiç önemi yok.
it just doesn't feel right 28
it just doesn't add up 22
it just doesn't make sense 46
it just doesn't make any sense 61
it just happens 49
it just occurred to me 28
it just goes to show 17
it just feels right 19
it just so happens 29
it just is 92
it just doesn't add up 22
it just doesn't make sense 46
it just doesn't make any sense 61
it just happens 49
it just occurred to me 28
it just goes to show 17
it just feels right 19
it just so happens 29
it just is 92