Laugh at me tradutor Turco
791 parallel translation
Always I should have known... you would only laugh at me.
Bunu baştan beri bilmeliydim. Bana sadece gülecektin.
You can tell me to go to the devil, but you can't laugh at me.
Bana'cehenneme kadar yolun var'diyebilirsiniz, ama bana gülemezsiniz.
Please don't laugh at me.
Lütfen bana gülme.
Once in a while people do laugh at me
Ara sıra insanlar bana gülerler.
You want people to laugh at me?
İnsanlar bana gülsün mü?
That's right, laugh at me.
İşte bu. Gül bana.
- Don't laugh at me, Miss Doolittle.
- Bana gülmeyin, Bayan Doolittle.
Get up on your feet. No big lug is gonna laugh at me.
Kalk ayağa, hiç bir yarma gülemez bana.
If Schumacher saw this, he would laugh at me.
Schumacher bunu görse, kahkahalarla güler bana.
You used to laugh at me sometimes and call me a stuffed shirt.
Zaman zaman bana güler ve burnu büyük derdin.
Paula, if you won't laugh at me, I'd like to tell you something.
Bana gülmezsen, sana bir şey söylemek istiyorum Paula.
They laugh at me or run away.
Bana ya gülüyorlar ya da kaçıyorlar.
- Don't laugh at me.
- Bana gülme.
I'll show the bastards who laugh at me.
O arkamdan gülenlere de, derslerini vereceğim.
Don't laugh at me, no, I know what's going on.
Bana gülme, sakın. Neler olup bitiyor biliyorum.
Pindalest would laugh at me if I asked him to.
Nasıl? Eğer isteseydim, Pindalest bana gülerdi.
No need to laugh at me.
Öyle gülecek bir şey yok.
- Why don't you laugh at me now?
- Neden şimdi bana gülmüyorsun?
Now remember, as long as you live, never to laugh at me.
Unutma, yaşadığın sürece bana gülmeyeceksin.
She might laugh at me.
Ya bana gülerse!
I guess you're gonna laugh at me, think I'm crazy.
Sanırım bana gülüyorsundur, delirdiğimi düşünüyorsundur.
People laugh at me.
İnsanlar bana gülüyorlar.
Now, now. Don't laugh at me. I -
Hayır, hayır bana gülmeyin.
You mustn't laugh at me, darling... but it has always been a girlish dream of mine... to love someone whose name is Ernest.
Bana sakın gülme sevgilim ama Ernest adında birine aşık olmak benim çocukluk hayalimdi.
If I tell you something, will you promise not to laugh at me?
Gülmeyeceğine söz verirsen sana bir şey söyleyeceğim?
- Did you laugh at me?
- Bana mı güldün?
You promise not to laugh at me?
Gülmeyeceğinize söz verir misiniz?
You may laugh at me but all I wanted was to become your wife
Bunun için bana gülebilirsin. Ama tek istediğim senin karın olmaktı.
I'll tell him about my promise, and he'll laugh at me, and then I can laugh at myself and forget the whole thing.
Ona yeminimden bahsedecektim ve bana gülecekti. Ben de kendime gülecektim ve olanları unutacaktık.
You may laugh at me, old girl, but I've got a sort of queer hunch about this billet-doux of Lily's.
Bana gülebilirsin tatlım, ama Lily'nin aşk mektubu hakkında tuhaf bir hissim var.
- You won't laugh at me?
- Söylersem bana güler misin?
- Go ahead, laugh at me.
- Gül, çekinme.
- You won't laugh at me?
- Bana gülmeyeceksin!
- Don't you laugh at me.
- Bana gülme.
Go on, laugh at me, because a man sat talking to me all night as if I were a human being.
Devam et, gül bana, bir adam, bütün gece karşımda oturup insanmışım gibi benimle konuştu diye.
To laugh at me, to gloat?
Bana gülmek, oh oldun demek için mi?
If I do, you'll laugh at me again and say my epaulets are scratching and I shall be disconcerted again.
Söylersem yine gülüp, apoletlerimin kaşındırdığını söylersin ve yine bozulurum.
You laugh at me, milord.
Bana gülebilirsiniz, efendim.
They only laugh at me at home.
Evde bana sadece gülüyorlar.
Laugh at me, will ya, ya dirty butchers?
Demek bana gülüyorsunuz aşağılık kasaplar?
Why don't you laugh at yourself a little as I laugh at myself and come and talk to me once in a while in a friendly way.
Sen de benim gibi kendine biraz gül ve arada bir dostça sohbet etmek için bana gel.
Excuse me, Dan, I do laugh at the oddest times.
Afedersin Dan, hep böyle yerli yersiz güleceğim tutar.
If a bullet gets me, I'll laugh at myself for being an idiot.
Bir mermi beni bulursa, yaptığım aptallığa güleceğim.
Hey, look at me and laugh.
Bana bak ve gülümse.
I know, but you don't want me to laugh at you.
Biliyorum, ama size gülmemi istememiştiniz.
He wouldn't laugh at me.
Bana gülmez.
- So much she's afraid to tell you, afraid you'd laugh at her. Me laugh?
O kadar ki, sana söyleyince ona gülersin diye korkuyor.
- You laugh at me!
- Bana gülersin.
You laugh because you think an old war horse like me won't have a chance. No, no.
Gülüyorsun, çünkü benim gibi yaşlı bir atın şansı olmadığını düsünüyorsun.
But I shall laugh at this a twelvemonth hence... that they which brought me in my master's hate... I live to look upon their tragedy.
Ama bundan on iki ay sonra geriye baktığımda, beni efendimin gözünden düşüren o insanların başına gelen felaketi düşününce çok güleceğim.
You want me to say something you can laugh at?
Seni güldürecek bir şey söyleyeyim mi?