On his way tradutor Turco
5,566 parallel translation
He will be assassinated on his way to Westminster this Friday...
Bu Cuma Westminister'a giderken suikasta uğrayacak.
- Rusty's on his way home?
- Rusty eve dönüyor mu?
Number One is on his way down.
Bir Numara aşağıya geliyor.
Now Durelle seems to be on his way, as Moore bangs him to the canvas again. Four...
Şimdi Moore onu tekrardan yere yapıştırdığında Durelle kendi çizgisinde görünüyor.
If that's the case, why don't you head on in, and he can be on his way?
Madem öyle, neden inmiyorsunuz hanımefendi, o da yoluna gitsin?
He's on his way home.
Evine dönüyormuş.
Plumber got caught with drugs on his way out.
Tesisatçı çıkarken uyuşturucuyla yakalanmış.
Murphy says he crossed a bridge on his way back here from the Grounders'camp.
Murphy, dünyalıların kampında kaçarken köprüden geçtiğini söyledi.
I probably should've said no to some of his ideas, but he's on his way here right now.
Muhtemelen bazı fikirlerine hayır demeliydim, ama şu anda yolda ve buraya geliyor.
Right now your patient is on his way to being healed.
Şu anda hasta olduğunu iyileştikten giderken.
So the lawyer's on his way here to meet me.
Yaniavukat beni karşılamak için burada onun yolda.
He's on his way to AE.
- Acil servise gidiyor.
Plumber go! caught with drugs on his way out.
Tesisatçı çıkarken uyuşturucuyla yakalanmış.
Carl's on his way.
Carl yolda.
Yes. He-He's late because he's on his way here from 1940.
Evet, liseli kavgasından geldiği için geç kalıyormuş.
He's on his way up.
Yukarı çıkıyor.
[speaking Swahili] We've been informed that the enemy is on his way.
Düşmanın yolda olduğu bilgisini aldık.
But he is on his way, right?
Ama yolda, geliyor değil mi? Kafasına göre gelip gider.
He could be on his way to a collapsed lung.
Akciğer çökmesi geçirebilir.
The doctor is on his way.
Doktor yolda.
The vulture is on his way here now. No!
Akbaba buraya doğru yola çıktı bile.
John, Julian's on his way to my house, you got to get out of there.
John, Julian yolda. Eve doğru geliyor, Çabuk çık oradan.
Unfortunately for us, the perp took it on his way out.
Bizim talihsizliğimize, suçlu kaçmayı başarmış.
Corporal Jano is on his way to back you up.
Onbaşı Jano sana destek olmaya hazırlanıyor.
Aaron was on his way to see her the night he was killed.
Aaron öldüğü gece onu görmeye gidiyormuş.
He's probably on his way right now.
Herhalde yoldadır.
He is on his way to Las Vegas right now to pick up his regular shipment.
Onun düzenli sevkiyat pick up O anda Las Vegas yolunda üzerindedir.
Brass is on his way to Garner's residence.
Pirinç Garner'ın ikamet giderken üzerindedir.
Walt died on his way to the hospital.
Karan, hastaneye giderken öldü.
Dwight just called to say he's on his way to meet them at the hospital.
Dwight az önce arayıp onlarla hastanede buluşacağını söyledi.
He has a layover this Thursday in Dallas on his way to Hong Kong.
Bu Perşembe Hong Kong yolculuğunda Dallas'ta mola verecekmiş.
Meisner is on his way.
Meisner yolda.
I trust you saw Danilov on his way out.
Sanıyorum ki Danilov'u odamdan çıkarken görmüşsündür.
According to the police reports, he was on his way to Vegas to look for his sister Carrie.
Polis raporuna göre kız kardeşi Carrie'ye bakmak için Vegas'a gidiyormuş.
He's on his way up.
Adam yolda.
Inspector Mok is on his way.
Müfettis Mok yolda..
When we first met, he wrote down his phone number on a piece of paper with a pen, and... he was old-fashioned that way.
İlk tanıştığımızda, telefon numarasını bir kâğıda, kalemle yazmıştı ve... Biraz eski kafalıydı o konularda.
You're on his radar in a big way.
Artık gözü senin üzerinde olacak.
I-I was talking to a friend of mine today, and the way he was going on about the Atrians, his paranoia... he-he was obsessed.
Bugün bir arkadaşımla konuşuyordum ve Atrianlar hakkındaki paranoyasının ne dereceye geldiğini gördüm. Takıntı haline getirmişti.
They encountered Mr. Fuller on their way upstairs to his daughter Kayden's bedroom.
Kızı Kayden'in odasına doğru giderken... yolda Bay Fuller... ile karşılaşmışlar.
After you patched him up? Sent him on his merry way?
Dikiş atıp, onu uğurladıktan sonra mı?
This way. What did you hear Mr. Lampe shout at the passenger who tried to move his carry-on?
Bagajını kaydırmaya çalışan yolcuya Bay Lampe ne diye bağırıyordu?
Well, did you tell him a copper was knocked over on the way to his place?
E, ona giderken bir polisin araba altında kaldığını... -... söylemedin mi? - Söyledim.
What secured his conviction was the eyewitness testimony of three women on their way home from a WI meeting -
Mahkûmiyetini garantileyen ise Kadın Enstitüsü toplantısından eve dönen üç kadın görgü tanığının ifadesi olmuş.
There was a whisky bottle on the floor and I knew that John had lost his wife to alcohol and I thought it might break his heart if his son went the same way.
Yerde duran bir viski şişesi vardı ve John'un karısını alkol yüzünden kaybettiğini biliyordum ve oğlunun da aynı şekilde gitmesinin kalbini kırabileceğini düşündüm.
If I got to know all the places on his body and continued all the way in, I'd never find my way out.
Eğer vücudunun her yerini öğrenirsem ve içine girmeye devam edersem, asla çıkış yolunu bulamam.
Lobna is an old love story. I haven't seen her for 10 years and each has gone his separate way.
Lobna ; on yıldır görmediğim, yolların ayrıldığı bir aşk hikâyesi.
While there's no way to prove what ultimately caused his paralysis, Sergeant Linn's wounds match those on the ballistic dummy.
Felç olmasının kesin sebebini ispatlamamızın bir yolu yok. Çavuş Linn'in yaraları, balistik mankeninin yaralarıyla eşleşiyor.
Tommy and his date are on their way up.
Kapıcı az önce haber verdi. Tommy ve sevgilisi eve varmışlar.
The way it was described to me, Mr. Rose walked up to Mr. Martenz on Euclid Avenue and... no warning, just emptied his weapon.
Bana söylenene göre, Mr. Rose, Mr. Martenz'in yanına gitmiş Euclid Avenue'ye ve hiç uyarmadan kurşunları üzerine boşaltmış.
It's just his way. After years of disappointment, I have learned not to expect a pat on the head from my dad.
Yıllarca yaşadığım hayal kırıklıklarından sonra babamdan başımı okşayıp beni tebrik etmesini beklememeyi öğrendim.
on his 21
on his own 45
wayne 745
ways 66
wayland 30
waylon 24
way to go 1028
way off 17
way ahead of you 120
way too much 31
on his own 45
wayne 745
ways 66
wayland 30
waylon 24
way to go 1028
way off 17
way ahead of you 120
way too much 31
way ticket 45
way up 26
way better 36
way down 31
way too long 22
way mirror 27
way trip 38
way back 82
wayward pines 19
way tie 16
way up 26
way better 36
way down 31
way too long 22
way mirror 27
way trip 38
way back 82
wayward pines 19
way tie 16