Telling me tradutor Turco
19,840 parallel translation
I refused to believe what he was telling me.
Bana anlattıklarına inanmayı reddettim.
Are you seriously telling me you all saw a ghost?
Gerçekten hepinizin hayalet gördüğünü mü söylüyorsun?
Thank you for telling me that.
Bunları anlattığın için teşekkür ederim.
You're telling me this right now?
- Ciddi misin?
- Why are you telling me this?
- Niye bana bunu anlatıyorsun?
Are you telling me I shouldn't fight Hades?
Bana Hades'le savaşmamamı mı söylüyorsun?
Are you telling me this to get me to stay longer?
Daha çok kalayım diye mi anlatıyorsun?
Because all the big-name stars of the movie are staying in Woodbury, but my little birds are telling me that a bunch of B-level actors are staying at the Dragonfly.
Çünkü bütün ünlü yıldızlar Woodbury'de kalıyor ama kuşlarım ünsüz aktörlerin Dragonfly'da kaldığını kulağıma fısıldadı.
My little birds are telling me that the A-listers are throwing money around Woodbury like there's no tomorrow.
Yine aynı kuşların fısıltılarına göre ünlü aktörler Woodbury'de resmen para saçıyormuş.
- What's with not telling me about stuff?
- Ne bu saklamalar falan?
- So, basically, you're telling me I'm out.
- Kısacası beni çıkarıyorsunuz.
- He's telling me to write a spec script.
Bana hep bir senaryo yazmamı söylüyor.
Were you planning to move away without telling me?
Bana söylemeden taşınmayı mı düşünüyordun?
After all I have done for you, you were going to raise my child in another country without telling me?
Senin için yaptığım onca şeyden sonra çocuğumu, başka bir ülkede bana söylemeden mi yetiştirecektin?
You're leaving, and this is how you're telling me?
Gideceğini bana bu şekilde mi söylüyorsun?
Well, you're telling me now.
Şimdi söylüyorsun ya.
Thank you for telling me in person.
Bana şahsen söylediğin için teşekkürler.
He was just telling me about the time that he got to go to the Grammys with his cousin Justin Timberlake.
Bana kuzeni Justin Timberlake'le Grammy ödüllerine gitmek zorunda olduğunu söylüyordu.
And I could get a juicy interview, and now you're... now you're telling me that you're fake dating?
Ve ilgi çekici bir röportaj yapabilirdim ama sen bana çıkıyormuş gibi yaptığınızı mı söylüyorsun?
James, you don't know this? Is that what you're telling me?
- James, bunu bilmediğini mi söylüyorsun?
George, you've been telling me that since I met you.
George, seninle tanıştığımız günden beri aynı şeyi söylüyorsun.
She not telling me something?
Bana anlatmadığı bir şey mi var?
Is there something you're not telling me, Elena?
Bana söylemediğin bir şey mi var Elena?
What... what... does he want to commit Norman without telling me?
Bana söylemeden Norman'ı hastaneye yatırmayı mı düşünüyor?
Well, I thought you were telling me something with your silence.
Sessiz kalarak bana bir şey anlattığını düşünmüştüm.
Y-you're telling me you don't believe in the work?
Bu işe inanmadığını mı söylüyorsun?
I remember you telling me how keen Art was to start a family as soon as you were married.
Art'ın evlenir evlenmez bir aile kurmaya ne kadar hevesli olduğunu söylediğini hatırlıyorum.
That's what you're telling me?
Bunu mu diyorsun?
- You're telling me you don't like a girl doing that to you?
Bir kızın sana öyle yapması hoşuna gitmiyor mu yani?
What are not you telling me?
Bana söylemediğiniz şey ne?
And if this is Randy's world... uh, bird bones and pretentious people... then maybe my body is telling me I can't take it.
Eğer Randy'nin hayatı buysa... of, kuş kemikleri ve gösterişli insanlar... O zaman bedenim bunlara katlanamayacağını söylüyor.
You're telling me!
Bana mı anlatıyorsun?
Anyway, my intel is telling me right now that
Herneyse, istihbaratım bana şu anda
Because this guy is telling me in this moment that my car is following him.
Çünkü bu herif telefonda Sarı Camarom'un kendisini takip ettiğini iddia ediyor.
Are you telling me?
Bana mı söylüyorsun?
And somehow, in the back of my mind, I'm getting this strange little voice telling me, they're not being straight with you.
Ve nasıl oluyorsa, zihnimin arka planlarında o ince tuhaf ses bana, ajansın sana karşı açık olmadığını söylüyor.
I know. Bill, is there something you're not telling me?
- Bill bana söylemediğin bir şey mi var?
It's not you. Then what are you not telling me?
O zaman niye söylemiyorsun?
I appreciate your telling me this.
Bana bunu söylediğin için minnettarım.
I'm so proud of you for telling me.
Bunu bana söylediğin için seninle gurur duyuyorum.
Why are you telling me this like it was your idea, Ricardo?
Bu senin fikrinmiş gibi konuşuyorsun, Ricardo.
There's something you're not telling me, isn't there?
Bana söylemediğin bir şeyler var, değil mi?
You overheard Baptiste telling me that he thought Stone was involved in Alice's disappearance.
Baptiste, Alice'in kaçırılışında Stone'un parmağı olabileceğini söylediğinde bize kulak misafiri oldun.
Are you telling me Brigadier Stone did it?
Bana bunu, Tuğbay Stone'un yaptığını mı söylüyorsunuz?
But now you are telling me they are fake passports.
Yani bu pasaport sahte mi?
He would tell me stories about his past in the Navy and growing up on his parents'farm, but he- - he didn't really care that it was me that he was telling.
Bana donanmadaki günlerini, ailesinin çiftliğinde büyüdüğü günleri anlatırdı. Ama bunları bana anlatıyor oluşu pek de umurunda değildi.
Telling my donors to give up on me?
Bağışçılarıma beni terketmelerini söyleyerek mi?
You wouldn't want me telling the next guy in here about you, right?
Sizden sonra buraya gelecek elemana sizden bahsetmemi istemezsiniz değil mi?
That's some serious jet lag there. You're telling me.
- Ciddi bir uçak yorgunluğu var.
For the life of me, I can't figure out why Helen would rather risk her parents finding out about me by accident than just sitting them down and telling them the truth. I'll tell him.
Benim durumumda ise, Helen'ın ailesinin karşısına oturup onlara gerçeği söylemek yerine neden beni kazara öğrenmeleri riskini aldığını anlayamıyorum.
You remember how you used to love telling the story about when you first met me?
Eskiden ne kadar çok tanışma hikayemizi anlatırdın, hatırlıyor musun?