The spectator tradutor Turco
184 parallel translation
Of all people, me - the wise guy, the spectator on the scene of life.
Onca insanın içinde, ben. Ukalâ adam. Hayat sahnesinin seyircisi.
I mix them in the eye of the spectator.
Seyircimin gözünde karıştırıyorum.
An old man in the spectator's gallery.
Seyirci salonundaki yaşlı bir adam.
"The spectator sees more than the player." He can judge the right course of action.
Her şeyi daha rahat anlıyorsun.
The spectator will be able to concentrate on the stage.
İzleyici sahneye konsantre olmalı.
The skill of the spectator will determine the machines ability to reach climax.
Gözlemcinin becerisi makinenin zirveye ulaşma yeteneğini belirleyecek.
The specialists of power of the spectacle, absolute power within its system of... language without reply, are absolutely corrupted... by their experience of contempt, and by the success of that contempt. They find their contempt again confirmed... by the knowledge of the contemptible man... who the spectator really is.
Gösteri gücünün – tek yönlü iletisiminin aleminde mutlak olan bir güç – uzmanlari küçümseme deneyimleri ve o küçümsemenin basarisi sonucunda tam anlamiyla yozlasmislardir ; çünkü küçümseyislerinin, tam anlamiyla asagilik izleyiciler olduklarinin farkinda oluslariyla nasil da dogrulandigini görürler.
Thus you create the feeling of something original even if the spectator knows your lines by heart.
Böylece orijinal birşey olduğu duygusu yaratıyorsun hatta seyirciler oyununu ezbere bilseler bile.
The word, the actor, the spectator.
Söz, oyuncu, seyirci.
The point is to watch the game, not the spectators- - especially not that spectator.
Önemli olan oyunu izlemek, seyirciyi değil. Özellikle de şu seyirciyi.
You, the spectator, hear the whisper...
Sen, izleyici, fısıldamayı duyacaktın...
Give him a subscription to The Spectator or a box of Black Magic!
Ona The Spectator'ın bir sayısını veya bir Kara Büyü kutusu alsaydın.
A woman saw a young man who walked in carrying a black satchel and sat down in the spectator section.
Bir kadın siyah bir çantayla giren bir delikanlıyı görmüş. Delikanlı daha sonra izleyicilerin arasına oturmuş.
All right, she was the one who played the field, I was merely the spectator.
tamam, oyunun hakimi oydu, ben daha çok seyirci olarak katılıyordum
I'm Dominique Ball with The Spectator.
Ben The Spectator'dan Dominique Ball.
A week ago, you couldn't get Bloomberg to give you a quote to "The Spectator." Now you're canceling on him?
Bir hafta önce istesen de Bloomberg'in "Spectator" dan bahsetmesini sağlayamazdın. Şimdi onunla olan toplantını iptal mi ediyorsun?
Nate didn't want to be half a person, and now he's running "The Spectator."
Nate, yarım insan olmak istemiyordu ama şimdi "Spectator" ı yönetiyor.
My grandfather just admitted to me that the only reason I have this job is because he bought "The Spectator."
Büyükbabam bu işi almamın tek sebebinin kendisinin "Spectator" ı alması olduğunu itiraf etti.
I'm with you, and I think we should use "The Spectator" to do it.
Senin yanındayım ve bence bunun için "Spectator" ı kullanmalıyız.
I won't be around much between school and my new job at "The Spectator."
Okul ve "The Spectator" daki işim yüzünden çok fazla etrafta olamayacağım.
Forever doomed to be a mere spectator in the great drag race of life.
O hep yaşamın meşakkatli yarışında sadece bir seyirci olmağa mahkumdur.
Sometimes he was only a spectator, a face in the crowd, but always he was there.
bazen sadece bir kişidir, seyirci yada kalabalığın içinde bir yüz, ama daima oradadır.
Let's just say I'm an interested spectator in the passing parade.
- Şöyle diyelim, ben bu geçit töreninin... -... meraklı bir seyircisiyim.
On the contrary, what is surprising is that a man like me could remain all those years watching life as a spectator before he discovered the force that was in him, but...
Tam tersine, asıl şaşırtıcı olan,... benim gibi bir adamın,... yaşadığı bütün o yıllar boyunca, hayata seyirci kalıp,... kensinde olan büyük gücü keşfedememiş olması, ama...
While I was in the play, it was more like I was a spectator.
Oynayan ben olsam da, sanki daha çok izleyici gibiydim.
The truth is what his spectator had been a fiancee of an unsuitable boy for you.
İşin doğrusu asistanı çok uygunsuz bir delikanlıyla nişanlandı.
This is the Beauty queen Lingard, my spectator.
Bayan Lingard, araştırmacı asistanım.
"an athlete pits himself against such overwhelming odds... that even the most jaded spectator finds himself cheering breathlessly."
"yarışmacılar, kendilerini nefeslerini tutarak yürekten alkışlayan seyircilerin karşısında buluyorlar."
The reason I know is because my late husband, Judge Moore was a spectator at both those trials.
Bunu çok iyi biliyorum, çünkü eski eşim Yargıç Moore her iki davayı da izlemişti.
In the stands, a special spectator celebrates the decisive shot.
Tribünlerde, özel bi seyirci sonucu belirleyen atışı kutluyor.
Mad, am I, Darwin? You are a mere spectator to creation, while I, I have become the creator!
Sen yaratılmışları izliyorsun bense yaratıcı olacağım!
Do not fold your arms in the sterile stance of a spectator.
Rahatça izleyen bir seyirci gibi kavuşturma kollarını.
In the meantime, you couldn't become a spectator.
İzleyici kalamazdınız.
I'm basically a spectator now, but I think your instincts can find the key.
Ben sadece seyirciyim, ama senin anahtarı bulabileceğine inanıyorum.
In this conflict he is the enemy, you're just a spectator, so why not sit this one out? Conflict?
Bu çatışmada düşman o, siz seyircisiniz, hiç bulaşmasanız?
He can get you into the mountains, but after that, I'm just a spectator.
Seni dağlara çıkartabilir, fakat ondan sonra yalnızca izleyici olurum.
Maybe it was because we wanted to receive the images first... when they were still new, still fresh... before they cleared the hurdles of the rows behind us... before they'd been relayed back from row to row, spectator to spectator... until worn-out, secondhand, the size of a postage stamp... it returned to the projectionist's cabin.
Görüntüleri hala yeni ve tazeyken, ilk olarak biz görmek istediğimiz için olabilir, arkamızdaki koltukların tozlarını temizlemeden önce. Sıra sıra, izleyici izleyici arkaya yayılmadan önce yıpranıp, ikinci ele düşüp, bir posta pulu boyutunda makinistin kabinine dönünceye kadar.
Every record, even before we knew they were produced by Phil Spector, we'd buy them and later on, find out all about Phil Spector, that he had produced all these bands, put them all together, wrote the songs.
Her albümü, Phil Spectator'ın hazırladığını bilmeden önce bile, alıyorduk. Daha sonra, Phil Spector'ın bütün bu grupları ortaya çıkardığını, hepsini bir araya toplayıp şarkılar yazdığını öğrendik.
The campaign was centered on a small right-wing magazine called the American Spectator which had set up what was called the "Arkansas Project"
Kampanyanın merkezi, Amerikan Seyircisi adında küçük bir sağcı dergiydi. Clinton'un geçmişini araştırmak için Arkansas Projesi'ni düzenlemişlerdi.
David Brock, of the American Spectator magazine.
Amerikan Seyircisi dergisinden David Brock.
but also by the care, meticulousness, how it is done, and also by our spectator's identification with it.
Ve aynı zamanda da seyirci konumunda olan bizleri tanımladığı için.
Jennifer Knox from the "wine spectator" Wants to do a feature on our coastal reserve...
"Şarap Gözlemcisi" dergisinden Jennifer Knox şarabımızla ilgili inceleme yazısı hazırlamak istiyor...
I'm not merely a spectator in the crowds
Ben kalabalıkta izleyen yalnız biri değilim.
Let me tell you. - So what are you, mr. Gourmet all of a sudden, food critic from the brooklyn spectator?
Birden Brooklyn Gazetesi gurmesi mi kesildin başımıza?
Ladies and gentlemen, please enjoy with me as we recreate not only one of our favorite moments of the annals of history but also one of the great spectator sports, as well.
Bayanlar baylar lütfen aramıza katılın ve eğlenin
You were brought here under the name John Doe, as a mere spectator.
Buraya masum seyircilerden biri olarak kimliği belirsiz kişi olarak getirildin.
I have the heart of a champion and the legs of a spectator.
Kros hocam bir keresinde şampiyonların ruhu ve izleyici bacakları var demişti.
For my daughter to be something more than a passive spectator to the death of someone I love.
Kızım olarak sevdiğim insanın ölümüne pasif izleyici olmaktan daha fazlasını olmanı.
An excited spectator has run out on to the field The game is delayed momentarily
Heyecanlı bir seyirci polisi de peşine takıp oyunu kısa bir süre geciktirecek gibi görünüyor.
As of recently, I own "The New York Spectator," and I wanted to interview your mother for my inaugural article on the disgraced wives of dirty businessmen, but she not-so-politely declined.
Yakınlarda, "The New York Spectator" u satın aldım ve açılış makalem için annenle röportaj yapmak istedim kötü bir iş adamının rezil edilmiş karısı olarak ama o, - hiç kibarlık göstermeden - reddetti.
I know. She has a concern that I'm turning the "Spectator" into a tabloid, but I'm very happy to give her story approval.
Biliyorum. "İzleyici" yi sansasyonel bir gazeteye çevireceğim hakkında endişeleri var.
spectator 20
the simpsons 168
the sun 236
the sun is shining 35
the show must go on 78
the same goes for you 21
the s 152
the sky's the limit 40
the storm 50
the same to you 32
the simpsons 168
the sun 236
the sun is shining 35
the show must go on 78
the same goes for you 21
the s 152
the sky's the limit 40
the storm 50
the same to you 32
the sun is out 17
the sound 24
the same as you 50
the same one 32
the song 78
the same thing happened to me 16
the same 389
the sex 65
the stairs 24
the sword 66
the sound 24
the same as you 50
the same one 32
the song 78
the same thing happened to me 16
the same 389
the sex 65
the stairs 24
the sword 66