English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Francês / [ B ] / Bın

Bın tradutor Francês

97,856 parallel translation
Düğünü öylece yarıda bırakamazsın.
Tu peux pas partir au milieu d'un mariage.
Ve Elena'yı nasıl serbest bırakağını bilmek istiyorsan, bunu yapamazsın.
Et si tu veux savoir comment libérer Elena, tu ne peux pas.
Biliyorsun Damın onu bırakmaz ve burada ölür.
Tu sais que Damon ne la laissera pas mourir seule ici.
Bir mesaj bırakın.
Laissez un message.
Lütfen şaşırmış gibi davranmayı bırak da bana nasıl yaptığını söyle.
Épargne-moi ta tête de surprise et dis-moi juste comment tu as fait.
Açıkçası Dr. Scott'ın kendini sakat bırakmasının tek sebebi sizin onu izliyor olmanızdı.
La vérité est que le Dr. Scott a mutilé sa main parce qu'elle était observée par vous.
Beni burada bırakamazsın!
Ne me laissez pas ici. À l'aide!
Azrail'in bıçağının seni cehenneme göndermesi değil, yok etmesi gerekiyordu.
Je ne comprends pas, la lame d'Azrael, elle aurait dû te détruire, pas t'envoyer en enfer.
- Umarım dünyada yarım bıraktığın iş kalmamıştır.
- affaire non résolue sur Terre... - Quoi?
- Lütfen sesinizi mesaj olarak bırakın. - Hadi ama.
Votre voix ira dans la boîte.
Sonra arkadaşlarını bırakıp eve gitmek için çıkmış.
Il a lâché ses amis pour rentrer. Personne l'a revu.
Bir şey daha var. Şu sigarayı bırakmalısın.
Faut que t'arrêtes les joints, d'accord?
Hızlı, sessiz çalışın ve iz bırakmayın. Görünüşe göre Mick Sam ve Dean'e kahrolası Colt'u vermiş.
Oh, et il semble que Mick a laissé Sam et Dean mettre leurs mains sur le foutu Colt.
Tanrıyı kan için her şeyi yapacak kadar aç bırakmak.
On laissait le dieu avoir si faim qu'il aurait fait n'importe quoi pour du sang.
Nasıl hissedersen hisset, üzgün, kızgın rahatsız, bıkkın ya da depresif hepsi normal tamam mı?
Quoi que vous ressentiez, que vous soyez triste, en colère, inquiète, épuisée, déprimée, tout ça est normal.
Lütfen mesajınızı bırakınız.
Laissez-nous un message.
- Ağzını bıçak açmıyor.
- Tu ne parles pas beaucoup.
Beni rahat bırakıp dandik öğününe odaklanır mısın?
Fichez-moi la paix, mangez votre fichu Scotch egg.
- Nereye bıraktın? - Lyme tepesine.
À quelle adresse l'avez-vous déposé?
Hak yerini bulana kadar da peşini bırakmayacağım.
Je n'arrêterai que quand il sera vengé.
Adamı hiç bir zaman rahat bırakmayacaksınız değil mi?
Vous pouvez pas lui foutre la paix?
Okul olayını ardında bırakmış gibi. Anlamadım hangi okul olayı?
Pardon, quel souci?
- Artık peşini bırakmalısın.
Laisse tomber.
- Erkek arkadaşın seni yalnız bırakmış gibi.
Ton copain t'a laissée toute seule?
Bu numarayı bırakmıştınız bana.
On m'a donné ce numéro.
O bıçağı kullanacak mısın?
Utiliser ce couteau?
Gözaltı memuruna seni kefaletle serbest bırakmasını söyleyeceğim.
Je vais demander votre remise en liberté sous caution.
Bizi rahat bırakamaz mısınız artık?
On peut pas avoir la paix?
Geçmişi ardında bırak ve hayatını yaşa.
Laisse tomber le passé. Vis dans le présent.
Arabasını dükkana çekip kendisini de evine bırakmıştım.
Je l'ai récupérée, ai posé sa voiture au garage et l'ai ramenée chez elle.
Alo ben Ed Burnett, lütfen mesaj bırakın.
Bonjour, ici Ed Burnett, laissez-moi un message.
- Nerede oturduklarını bilmiyordum. - Çoğunu evlerine bırakıyorsun.
J'ignorais leurs adresses.
Bahçede şüpheli bir poşet bulup onu aldığına, her yerinde parmak izlerini ve DNAnı bırakıp üstüne içindekine de dokunduğuna inanmamızı mı istiyorsun?
Ce sac n'était pas là. Vous voulez nous faire croire que vous avez vu un sac louche dans un de vos hangars, l'avez ramassé, laissant vos empreintes et votre ADN, et avez fouiné dedans.
- Kimleri eve bıraktın?
Qui ça?
Dur, kendin mi bıraktın?
Tu choisis d'arrêter?
Bırakın, duyuruyu ben yapayım.
Laissez-moi la faire.
Çatal bıçak takımını alamam, ama...
Enfin, pas l'argenterie, mais...
Kapını açık bırakmışsın! Serserinin teki evine girmiş! Bu yüzden tüm dünya sana karşı sanıyorsun!
Vous laissez votre porte ouverte, un petit voyou vous cambriole, et maintenant, vous êtes le centre du monde?
Beni en azından eve bırakır mısın?
Vous me raccompagnez au moins?
- Yarım bıraktın. Fark var.
- Non, la moitié.
- Bıçağın varmış.
- Avec un couteau.
Bırak ya.
N'importe quoi.
Komşu kızını oynayan domates güzelini kozduğum günden beri bütün ekip mecbur bırakıldığımı biliyor.
Depuis que j'ai viré cette tomate qui jouait la voisine, toute l'équipe sait qu'on m'a poussé à le faire.
Tek istediğim işimi iyi yapmak. Bu yüzden sabah kahvenle pembe bok sıçtığın zaman arasında Parsons'la dedikodu kaynatmayı bırakmanı tavsiye ediyorum.
C'est ce que je veux faire, alors je te suggère d'arrêter d'appeler Parsons entre ton café du matin et le moment que tu passes à chier des papillons ou peu importe ce qui sort de ton cul.
Eğer bırakmazsan sonun olur.
Si tu n'arrêtes pas, j'organiserai tes funérailles.
All About Eve filminde bir sahne vardı. Margo basamakları tırmanıp yükselirken insanın geride bırakıp, unutacağı ama gelecekte muhtaç olacağı şeylerden bahsediyordu.
Il y a une scène dans Ève, quand Margo parle de faire carrière et de tout ce qu'on abandonne en chemin en oubliant qu'on en aurait besoin plus tard.
Lincoln Memorial'dan tüydüğünde arkanda birşey bıraktın.
Vous en avez semé derrière vous dans votre fuite du monument Lincoln.
Lütfen Mizuyama-San'a söyle yaptığı şeye büyük saygı duyuyorum ama bırakmasının tam zamanı.
Vous allez dire à Mizuyama-San que j'ai le plus grand respect pour son oeuvre, mais qu'il est grand temps qu'il la cède.
Ş ž ayet bunu yapmazsa lütfen ona bırakmasını sağlayacak bir yol bulacak kadar vaktim olmadığını söyle.
Et s'il refuse, Dites-lui bien que je ne compte pas attendre de trouver le moyen
Bekle, diyorsun ki birileri iblisi serbest bırakmak için Lincoln Abidesinin başını kesti.
Attendez, vous suggérer que quelqu'un a décapité le monument de Lincoln pour libérer ce démon?
Ama bırakmıştın.
Pourtant... vous l'avez fait.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]