Altın yok tradutor Português
685 parallel translation
Evet, ama bu kez altın yok.
Sim, mas neste caso não há ouro a ganhar.
Kara Tepeler'de altın yok ki.
Bom, mas não há ouro em Black Hills.
- Altın yok.
- Não há ouro.
SIOUX ANLAŞMASI İHLAL EDİLİYOR Altın yok
TRATADO SIOUX COMPROMETIDO Ouro em Black Hills Imaginário
Git buradan, başka altın yok.
Vão-se embora. Não há mais ouro.
Bak artık viski için altın yok.
Não há mais ouro por uísque.
Akabe'de altın yok!
Não há ouro em Aqaba!
Akabe'de altın yok.
Não há ouro em Aqaba.
Altın yok.
Não há ouro.
Bugün dünya, marş eden birliklerin topuklarının altında sarsılıp dünyanın büyük bir kısmı, açgözlü ve kuvvet hırsı olanların önünde titrerken biz Amerikalıların, henüz yeni olmuş geçmişimizi hatırlayacak vaktimiz yok geçen her nesille daha da mükemmelleşecek bir devir ta ki bir gün insanlar bunun asla olamayacağını düşünene kadar.
Hoje, enquanto a terra treme sob os pés das tropas que marcham, enquanto uma grande parte do mundo estremece perante a ameaça de homens sedentos de poder, nós, Americanos, temos pouco tempo para recordar uma era estarrecedora na nossa própria História recente, que se tornará mais impressionante com o passar das gerações, até que, um dia, as pessoas digam que é impossível ter acontecido.
Hiç kanıtınız yok. Burası ne Almanya, ne de işgal altındaki Fransa.
Não tem qualquer prova contra ele e isto não é a Alemanha ou a França ocupada!
Ali Baba'nın başı ve haramilerin yok edilmesi için on bin altın. Moğol Hakanı ve Bağdat Hükümdarı Hülagü'nün emriyle.
10.000 peças de ouro pelo corpo de Ali Babá, e a destruição do Bando de Ladrões.
Şimdi tezgahın altında ne var ne yok diye göz atmaya gidiyorum.
Vou descobrir a cilada toda.
Taşın altında kertenkele falan yok.
Não há nenhum lagarto ali debaixo.
Sana köyde söylemiştim, buralarda altın falan yok.
Já te disse na aldeia, não há por aqui ouro.
Size iyi bir şey söyleyeceğimi zannetmiyorum çocuklar... bizim hiç altınımız yok.
Suponho que não servirá de nada dizer-lhes, rapazes... que não temos o ouro.
Onun kadar iyisi yok. Düşünebiliyor musunuz? Bir altın sikke!
Isto é que é um homem generoso, vejam só : uma moeda de ouro.
Her yer altın dolu ama çalışacak su yok.
O solo cheio de ouro e sem água para o trabalhar.
Sen yok olacaksın ahbap altınlar da benim olacak.
Vais em liberdade e eu fico com a mina de ouro.
Hiç altınımız yok ki.
Não temos ouro.
Arabada altın falan yok.
Ali não há ouro por que lutar.
Çiftliğe harcadığım paranın bir kuruş altına satmam, öyle bir niyetim yok.
Não tenciono vender o meu rancho por menos daquilo que o paguei.
Bu harabeleri samimiyetle, inceliyoruz, sanki bu eski canavar bu molozların altında ebediyen ezilmiş yok olmuş gibi.
No nosso pasmo sincero contemplamos estas ruinas, como se o velho monstro concentracionário estivesse morto sob os escombros.
İncilde, altı yaşamın geri verilmesi hakkında herhangi bir şey yok mu?
Bem, a Bíblia não diz nada sobre devolver seis vidas, e mais?
Fakat ne mutlu, bu yeryüzünün kibirli efendilerine sarsılmaz bir iradeyle karşı koyanlara, devlet adamlarının, hakimlerin giysilerinin altından yırtarcasına çıkan günahları ezerek yok edenlere ne mutlu.
Mas ditoso é aquele, que contra orgulhosos deuses e comandantes desta terra, se mantém firme e inexorável. Que destrói todo o pecado. Nem que o tenha de ir buscar por debaixo das togas de senadores e juizes.
- Altınım yok.
- Não tenho.
Yaşlı şehre hakim iki şeyden biri olan Antonia Kalesi Roma iktidarının merkezi büyük altın tapınak ise yok edilemez bir imanın dış görüntüsüydü.
A velha cidade era dominada pela fortaleza de Antónia, símbolo do poder romano. E pelo grande templo dourado, afirmando uma fé imperecível.
Hiçbir şart altında gece yalnız başınıza çalılığa gidip maceraya atılmak yok.
Sob nenhumas circunstâncias se aventure na charneca sozinho à noite.
- Buralarda altın madeni yok.
- Nunca tivemos uma mina de ouro.
Alaskadaki bütün altınların, Onun küçük parmağı kadar değeri yok!
Seu mindinho vale mais que todo o ouro da Alaska.
Nasıl olurda bu kadar boş ıvır zıvırı isteyebilirsin, değeri bile yok? Ve bu şekilde bir altın madenine nasıl gideceksin.
Gostava de ter tudo isto grátis, sem pagar nada... além de meia mina de ouro?
Yeterli altınımız yok.
Mas não temos ouro que chegue.
Buraların en güzel toprağını alacak ve Tennessee Nehri'nin altında yok edecek
Sim senhor, vai tirar o melhor bocado de terra por estes lados... e pô-la completamente debaixo do rio Tennessee.
Bu nehirdeki kadar altın hiçbir yerde yok.
Há mais ouro neste rio que no Klondike.
Dünyanın belki de yok oluş eşiğinde olduğunu biliyorlar, ama evlerine ve ailelerine ulaşmaya çalışmak yerine, burada, denizin altında, bir insanın kanıtlanmış hiçbir bilimsel temeli olmayan çılgın planının peşinde yarış yapıyorlar.
Sabem que o mundo está à beira do esquecimento, mas em vez de tentarem ir ao encontro dos seus lares, das famílias, estão aqui, numa corrida debaixo do mar, levados pelo louco esquema de alguém, sem base científica comprovada.
- Ben iyiyim, efendim. Verilenler haricinde pijamalarınızın altına kısa şort giymek yok.
Em homenagem aos novatos, sem calções sob os pijamas.
Orta sınıf bizi yok etmek istemiyor. Sadece yerimize geçmek istiyorlar, gayet tatlılıkla bu arada belki cebimize bir kaç bin düka altın koyarlar.
A classe média não nos quer destruir, mas tomar o nosso lugar, com calma, de forma educada.
Aslında, davranışlarımın tam bir savunması yok. Tek söyleyebileceğim Buddy Love olarak söylediklerimin ve yaptıklarımın kontrolüm altında olmadığı.
Na verdade, eu não tenho defesa para as minhas acções... senão... o facto de não controlar o que disse ou fiz como Buddy Love.
Yok, doğru değil, o altın yürekli ikinci sırada.
Nao, na verdade, nao é ela.
Ya da gümüş zincir gevşeyip yok olur ya da altın kase kırılır.
"Antes que se quebre a cadeia de prata, " e se despedace o copo de ouro,
İş kisvesi altında kar yapmanın bir zararı yok.
Ter uma cobertura pode ser lucrativo.
Altın falan yok, Jesse.
Não há ouro, Jesse!
Söylüyorum, altın falan yok.
Já vos disse que não há ouro.
- Alt uzay gevezeliğine ihtiyacınız yok.
- Não precisa desse aparelho.
Altın sandığı, gömülü hazine falan yok.
Nenhum tesouro.
Bu torbada platin yok, altın ya da gümüş de yok, olmayacak da.
Este saco não contém platina, prata ou ouro, nem conterá.
Ama tüm günahları altına yıkmanın bir anlamı yok.
Mas não culpemos o ouro pelos nossos pecados.
Başarırsak altını aramızda... bölüşürüz, başaramazsak tek başına timsaha yem olursun, ne de olsa... onlara vermek için bir tane yeterliyken iki tane vermenin hiç manası yok.
Se conseguirmos dividimos o ouro ao meio, se não conseguirmos, serás comida para os crocodilos sozinho, aliás, não é preciso dar-lhes dois, quando só um serve perfeitamente.
Altın, orada yok.
O ouro não está aqui.
... Grant of Richmond'ın koruması altında artık endişelenmenize gerek yok. Sizi koruyan şirket.
... esqueça as preocupações com a "Grant of Richmond", a seguradora que se preocupa consigo.
Olayın altınla ilgisi yok, Stella.
Não se trata apenas do ouro, Stella.
yoko 23
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yoksa ben 17
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yoksa ben 17
yok mu 410
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok canım 523
yok birşey 158
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yok bir şey 967
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok canım 523
yok birşey 158
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yok bir şey 967
yoktu 131
yok musun 43
yok et 47
yoksa ne 75
yok yahu 26
yok etmek 16
yoksa o 24
yoksa seni öldürürüm 37
yok hayır 73
yok efendim 65
yok musun 43
yok et 47
yoksa ne 75
yok yahu 26
yok etmek 16
yoksa o 24
yoksa seni öldürürüm 37
yok hayır 73
yok efendim 65