Bu senin hayatın tradutor Português
582 parallel translation
Bay Williams, bu senin hayatın, o yüzden açık konuşacağım.
Sr. Williams, é a sua vida, portanto vou ser directo.
Bu senin hayatın.
Tu é que mandas.
Her şeyden önce, bu senin hayatın.
No fim de contas, é a tua vida.
- Tabii, bu senin hayatın.
- É assunto teu.
Bu senin hayatın ve bu konudaki tüm sorumluluk sadece bende.
É sua vida, e sou a única que se responsabiliza por ela.
Bu senin hayatın ve biz onun hakkında konuşuyoruz.
A tua carreira é tão importante como a tua vida?
Bak, bu senin hayatın.
Ouve, é a tua vida.
Sana birşey söyleyeceğim Rupe bu senin hayatında birden fazla defa gerçekleşecek çünkü sen olayı anladın.
Vou dizer-Ihe uma coisa, Rupe... Vai ser mais que uma vez na sua vida para si... porque você tem talento.
Bu senin hayatının geri kalanının ilk günü.
É o primeiro dia do resto da tua vida.
Dinle, tamam. Bu senin hayatın. Beni ilgilendirmez.
Está bem, é lá contigo.
Bu senin hayatın.
É a sua vida.
Senin yüzünden, hayatını sona erdirecek bu hastalığı kaptı ve şimdi de onu ziyaret etmeni bekliyor.
Tu contagiaste-a com um doença que lhe vai tirar a vida. Agora, ela espera-te.
O aptalın hayatı senin için bu kadar değerli mi?
A vida daquele imbecil é assim tão valiosa para você?
Bu hala senin hayatın, değil mi?
Ainda controlas, não?
Senin hayatın bu. Ve senin için doğru olan da bu.
É toda a tua vida e é aquilo de que precisas.
Ama senin yaşadığın hayat... Ben bu hayatı bilmiyorum.
Mas a forma de vida que você leva, eu... eu não conheço essa vida.
Sonuçta bu senin hayatın, Wakefield.
A vida é sua.
- Bu senin hayatına mal olabilir. - Korkak bir tavuk gibi davranamazsın.
Não se pode ser medroso ou covarde.
Saçmalama. Ben senin hayatını Almanya'dan, sen de benimkini bu kargaşadan çıkararak kurtardın. Yani ödeştik.
Eu salvei a tua vida tirando-te da Alemanha, e tu tiraste-me desta enrascada, estamos quites.
Ve senin hayatın bu olacak öyle mi?
E vai dedicar a sua vida só a isso?
"eğer kalsaydın bu, senin de... " hayat arkadaşı olarak... " benim seni istediğim kadar beni istediğin...
Que você... que você me quer tanto quanto eu a si... como parceira para toda a vida.
Senin nefret ettiğin bu hayatın içine saplandım.
Estou atolado a viver esta vida que tu odeias tanto.
Ama senin için bu hayatın boyunca bir problem olarak kalacak.
Mas você viverá sempre assim se não disser nada.
Bu iki dünyalı kadının hayatı için sen ve senin hayatın.
Tu e a tua vida, pelas vidas destas duas mulheres da Terra.
Asker, unutma, savaşta bu hortum senin hayatını kurtarabilir.
Não te esqueças, soldado : em batalha, essa tromba pode salvar-te a vida.
Vulcanlı olmak senin için bu kadar önemliyse, o halde orada kal, Yıldız Filosu ve Vulcan felsefesinin kurallarından ve yönetmeliklerden bahsederek, babanın ölmesine izin ver. Ve bunun için hayatımın sonuna kadar senden nefret edeceğim.
Se ser Vulcano é mais importante para ti, então vais lá estar, de pé, a citar regras e regulamentos da Frota Estelar e filosofia vulcana, e deixares o teu pai morrer, e... eu odiar-te-ei para resto da minha vida.
Şey, bu senin hayatın.
Bem, é a vida.
Senin için önemli olmadığını biliyorum ama bence hayat bu.
Pode não lhe parecer grande coisa, mas para mim isso é que é vida.
Bu konuda sık sık tartışırız. Ama lütfen zavallı cinsel hayatımızı senin tutkularının dışında tutalım.
É algo sobre o qual brincamos muitas vezes, mas a nossa pobre vida sexual não pode ser poupada?
Edna, bu sadece bir iş, senin bütün hayatın değil ki.
Edna, só é um trabalho, não sua vida.
Senin yüzünden hayatının mahvolduğunu düşünüyorsun ve bu yüzden kendini suçlu hissediyorsun.
Dizes que te sentes culpado por a tua mãe vos ter dado toda a sua vida...
Bunlardan anlamam ama... bu iyi bir şey... senin ve Pasc'ın hayatını kurtaracak bir şey olabilir.
Não percebo dessas coisas. Mas isto pode ser muito bom! Pode salvar a tua vida e a do Pasc!
Ve benim bu acı dolu çürüyen aşkım, senin ve o anlamsız hayatın arasındaki tek güzel şey.
E esse doloroso e decadente amor, é a única coisa entre ti e a gritaria sem sentido, em que vives o resto do dia.
Senin hayatını kurtarmanın bana ifade ettiği şey, bu.
É tudo o que salvar a tua vida significa para mim.
Bugünden itibaren, senin bütün hayatın bu bina içinde olanlardan ibaret olacak.
A partir de hoje, o vosso mundo ficará restrito ao que se passa aqui dentro.
O yüzden unutma, bu istasyonu hayatın pahasına koru... çünkü cinsel hayatım senin ellerinde.
Então lembre-se, controle muito bem este posto... pois minha vida sexual está em suas mãos.
Bugün sana hayat ve ölüm arasında ve lütuf ve lanet arasında bir seçim yapma hakkını veriyorum. cenneti ve dünyayı size karsı tanıklık etmeye çağırıyorum... ... Ve şimdi cenneti ve dünyayı senin yapacağın bu seçimin şahidi olmaya çağırıyorum.
'Invoco o Céu e a Terra para que testemunhem que neste dia, te dei a escolher entre a vida e a morte, a bênção e a maldição.
Hepsi bir olmuş.Bu senin ihtiyarın yaşadığı türden seks hayatı.
Tudo junto num só. É o tipo de vida sexual que o teu velhote tem.
Bu defter senin hayatını kurtaracak.
Este livro vai salvar sua vida.
Bu kalkanı iyi koru çünkü bir gün o senin hayatını kurtaracak.
Guarda bem este escudo pois, um dia, guardará a tua vida.
Senin bu sürekli ayrılmalarının hayatımı nasıl etkilediğini biliyor musun?
Tens consciência de como as tuas relações afectam a minha vida?
Sözkonusu olan sırf senin hayatın değil, bu gemideki herkesin hayatı!
Não se trata só da tua vida, mas a de todos os que estão a bordo!
Bu hayatın en iyi yönüdür genç bayan... Charles ve senin gibiler, aptalca idealizmleriyle insanları terörize etmeye çalışsa da!
É um óptimo estilo de vida, senhorita, e não importa o quanto a gente como você e Charles tentem destruiu-lo com seu idealismo barato.
Bu senin hayatın Carl.
A vida é sua, Carl.
Ama aslında bu şeyin senin hayatını emdiğini görmek için araştırmaya veya belgelere ihtiyacım yok.
Eu não preciso de nenhuma pesquisa ou documentação... para ver que esta coisa está a "sugar" a sua vida.
Ama bu kumlarla birlikte senin de hayatın sona erecek.
Mas a tua própria vida se esvai com a areia.
Ama bir gün, adamım senin bu yerleri onların ise seni unuttuğu zaman ve sen zavallı hayatının içine sıkıştığın zaman, orada olacağım.
Mas um dia, quando já se tiver esquecido deste lugar e eles de si e estiver na sua vidinha patética, eu apareço.
Bu iki Yeryüzü kadınının hayatı, senin hayatına karşılık.
O senhor e a sua vida pela destas duas mulheres.
Bak senin için çok şey yaptım daha da çok şey yaparım ama bu kadının hayatını riske atmak bunların arasında yok.
Já fiz coisas por ti, e estou disposto a fazer mais, mas arriscar a vida desta mulher não é uma delas.
Bu insanların hayatı senin elinde.
Se alguém se aproximar, mata-o.
Bu senin için daha kolay. Tüm hayatın önünde. Bir şeylerin olması için tüm geleceğin önünde.
Para ti é fácil, tens toda a vida à tua frente.
bu senin sorunun 70
bu senin mi 96
bu senin 195
bu seninle benim aramda 18
bu senin için 282
bu senin düşüncen 27
bu senin hakkın 21
bu senin fikrin 31
bu senin problemin 26
bu senin son şansın 40
bu senin mi 96
bu senin 195
bu seninle benim aramda 18
bu senin için 282
bu senin düşüncen 27
bu senin hakkın 21
bu senin fikrin 31
bu senin problemin 26
bu senin son şansın 40
bu senin için de geçerli 20
bu senin işin 74
bu senin fikrindi 50
bu senin seçimin 22
bu senin araban mı 29
bu senin hatan 79
bu senin işin değil 28
bu senin payın 24
bu senin suçun değil 43
bu senin hatan değil 72
bu senin işin 74
bu senin fikrindi 50
bu senin seçimin 22
bu senin araban mı 29
bu senin hatan 79
bu senin işin değil 28
bu senin payın 24
bu senin suçun değil 43
bu senin hatan değil 72