Işık yok tradutor Português
233 parallel translation
Işık yok.
Está tão escuro.
Işık yok oldu.
Não tem luz.
Burası amma karanlık. Işık yok mu?
Está escuro, aqui não há luz.
Işık yok, elektrik de yok.
Mas não tenho luz nem energia.
Işık yok.
Não há luz.
Işık yok. Kara yok.
Não há luzes, não há terra!
Işık yok. 30 millik çevrede tek bir elektrik ışığı yok.
Não há luzes. Nem uma sequer num raio de 48 km.
Işık yok, TV yok... karanlıkta kullanmak için ışıldak bile yok.
Sem luz, nem televisão... nem sequer a lanterna para os blecautes.
Işık yok ; çünkü hiç gece olmuyor.
Não há luzes porque não há escuridão.
Işık yoksa, sürgün yok.
Não há luz, não há rebentos.
- Işık yok mu?
- Nenhumas luzes?
Işık yok, tabela yok, hiçbir şey yok.
Nem luzes, nem placas, nada.
Ufukta küçük bi iş yok mu, karaborsacılık falan?
Não há um trabalhinho para mim. Um tráfico?
Her ikimiz iş için New Yok'taydık.
Fomos ambos para Nova Iorque a negócios.
Işık falan yok.
- Não tem luz nenhuma!
- Orada ışık filan yok. - Işık gördüm diyorum!
- Querido, não à nenhuma luz!
- Işık var mı? Hayır, ışık yok.
Nada de luzes.
Basit bir iş planı uyanıklık yok, tehdit yok, kar için iyi bir teklifiniz varsa sonra vedalaşacağız.
Um plano de trabalho simples, sem falcatruas, sem coacção, uma mais-valia para os bens e todos nos safamos bem.
Artık iş yok.
Acabou o negócio.
Işıklar açık, ama orada kimse yok.
As luzes estão acesas, mas não está ninguém em casa.
İyi bir iş yaptın ama artık sana ihtiyacımız yok.
Fizeste um bom trabalho, mas já não necessitamos de ti.
Dr Olafson un Işınlanma teorisi dersinde ki bir günümü hatırladım. Vücut dönüşümünden bahsederken milyonlarca kiloquad veri, altuzayda sıkışıyor, ve farkettim ki bu işlemde hataya yer yok.
Recordo quando o Doutor Olafson comentou a teoria do transporte, disse-nos que o corpo se converte em milhões de kiloquads de dados, atravessando o subespaço, e pensei que não havia lugar para nenhum erro.
Eroinde iş yok artık.
A heroína já era.
Artık hiç iş yok.
Não hà negócio.
İş konuşmaya gelince tık yok.
Não sabem é falar...
Buradan ayrılamayanlar hareketsiz bir biçimde yer altında son buzul çağına kadar evrim geçirerek uzaylı yarışında yeniden dirilmeyi bekliyorlardı. İş kolonileşmeye gelince bizim vücudumuzu kullandılar. Buna karşılık, bizim savunmamız yok.
Aqueles que não partiram têm estado inactivos na forma de um agente patogénico desenvolvido, à espera de ser reconstituído pela raça alienígena quando invadirem o planeta, usando-nos como hospedeiros.
Artık fabrikalar yok, iş yok.
Sem fábricas, sem trabalho.
İş yoksa harçlık da yok.
Então sem tarefas cumpridas, não há mesada.
Işıklar açık, ama evde kimse yok.
As luzes estão acesas, mas não está ninguém em casa.
Ve iş üzerindeyken biraz balık tutmakta yanlış bir taraf yok.
E enquanto eu estiver nisso, não há nada de mal em ir à pesca.
Artık iş yok.
Não há mais Sr. Hannon.
Tamam. Başka seçeneğimiz yok, yani şeye ihtiyacımız var... Işık.
Vamos precisar de uma luz.
Işık ve siren yok.
Nada de lanternas, ou sirenes.
Castella'da bir sıkıntı yok, ama bu iş canımı sıkıyor.
O Castella é um gajo porreiro mas este trabalho é mais chato...
Belki de artık anlaşma yok. Belki de bu iş yattı.
Talvez não houvesse acordo possível e isto tenha falhado.
ve elinize bu yarışmayı kazanma fırsatı geçti, ama onun giydiği bu kıyafetle bu iş olmaz. Baştan Aşağı'da hiç şansı yok.
Ainda tens algumas hipóteses de ganhar o Concurso, mas ela não tem safa possível no Look Total com um traje daqueles.
Bende iş yok artık.
Sou uma causa perdida.
Bağırmayın. Kıyafetlerinizde hiç iş yok.
A voz está boa, mas a roupa nem por isso.
İş alanlarına karşı ayrımcılık yok
Não existe discriminação contra áreas de actuação.
Şey, cadı işi ve "iş" işi arasında, artık pek vaktim yok.
Com o trabalho bruxesco e com o trabalho "trabalhesco", já não tenho mais tempo para nada.
Sıkıcı bir iş. Konuşacak pek bir şey yok.
É trabalho aborrecido, não há muito para contar.
Işık oyunlarına ihtiyacımız yok.
Nós não precisamos da ilusão da luz.
Kahrolasıca, hiç bir yol yok, Haftalardır bir iş alamadık.
De maneira nenhuma. Não temos trabalho nenhum há semanas.
Kahrolasıca, hiç bir yol yok, Haftalardır bir iş alamadık.
- Nem pensar. Não tínhamos trabalho há semanas.
Gösterişli evlere, güzel kızlara ve klas restoranlara ihtiyacım yok, Bu yüzden Slough'a gelmekle iyi iş yaptım!
Não preciso de grandes casas, mulheres bonitas, ou restaurantes de luxo, portanto fiz bem em vir para Slough!
"Işık ne olursa, ne kadar güçsüz olduğunun önemi yok, çiçekler onu bulur."
"Onde a luz estiver, por muito fraca que seja, a flores encontrá-la-ão."
Artık kirli iş yok.
Acabaram-se as coisas sujas.
Şimdi işin yok ve kısa bir süre sonra... ... seni gerçekten meşgul edecek yeni bir iş bulacaksın.
Agora, estás desempregado e, daqui a algum tempo, arranjarás um emprego que te manterá muito ocupado.
Ona karşı sert bir sevgilisi olmamış, kıskanç iş arkadaşları yok ve bildiği kadarıyla da takipçisi yok.
Nada de namorados violentos, colegas ciumentos ou perseguidores que ela saiba.
Burda ağırlık kaldırmaktan başka yapacak iş yok evlat.
Não há muito para fazer por aqui, filho, se não levantar pesos.
Kızmana gerek yok. Gösteride bana yapacak daha çok iş vermemize ne dersin, ha?
Porque não arranjas mais espaço para mim no concerto?
yoko 23
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yoksa ben 17
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yoksa ben 17
yok mu 410
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok canım 523
yok birşey 158
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yok bir şey 967
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok canım 523
yok birşey 158
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yok bir şey 967
yoktu 131
yok musun 43
yok et 47
yoksa ne 75
yok yahu 26
yok etmek 16
yoksa o 24
yoksa seni öldürürüm 37
yok hayır 73
yok efendim 65
yok musun 43
yok et 47
yoksa ne 75
yok yahu 26
yok etmek 16
yoksa o 24
yoksa seni öldürürüm 37
yok hayır 73
yok efendim 65