Mesele şu ki tradutor Português
625 parallel translation
Mesele şu ki neden geldiğimi öğrenince neredeyse sinir krizi geçiriyordu.
Ele quase teve um ataque... quando soube que eu vinha.
- Hayır Bay Candy, mesele şu ki ailem daha en başında Berlin'e gelmeme karşıydı.
Minha família era contra eu ir para Berlim.
- Mesele şu ki, biz bu konuda bir şeyler yapabiliriz.
E podemos fazer algo. É isso que eu quero dizer.
Mesele şu ki...
O que se passou foi que...
Mesele şu ki... Linda için üzülüyorum, hepsi bu.
Só que fico desapontado por causa da Linda, só isso.
Mesele şu ki fazla zamanımız yok!
A questão é que não temos muito tempo!
Mesele şu ki St. Giles, Mark Trevor'ın yaşadığı yer.
Bem, o caso é, St Giles é o lugar onde Mark Trevor viveu.
Mesele şu ki hiç bir şey ifade etmiyor.
A questão é que não faz nenhum sentido.
Mesele şu ki, askerlik hayatınız boyunca akli dengenizin bozulduğuna dair bir şey yok.
A questão é que, durante a tropa, nunca sofreu de distúrbios mentais.
Mesele şu ki, gerçekte oluyormuş gibi korkuyordum.
Mas a questão, é que me assustava como se aquilo fosse real...
Mesele şu ki, bu sahnede komedi olsun istiyorum.
Tem de haver comédia nesta cena.
Mesele şu ki, buraya yalnız kalmak için geldim.
Mas mudei-me para cá para ficar isolado.
Asıl mesele şu ki Naziler bizi Paris'in her yerinden görüyor.
O essencial é que os nazistas nos vejam por toda a cidade.
Ama mesele şu ki onu iteklemek istemiyorum çünkü çocuklara ne olur diye düşünüyorum ben.
O único problema seria ela achar que estou forçando... mas penso no que isso significaria para mim e para as crianças.
Mesele şu ki... gelecekte bir gün Avustralya'ya gideceğimi hiçbirinizden gizlemedim.
É que... nunca fiz segredo de que estou a caminho da Austrália.
Mesele şu ki...
Não, é só que...
Mesele şu ki ; hemen salıverebiliriz ve bizi her türlü sonuçtan korur.
O facto é, se libertarmos agora, podemos cobrir qualquer eventualidade.
- Asıl mesele şu ki, onlar bir şey arıyordu.
- Procuravam algo.
Ama mesele şu ki hüzünlü şarkılar bu yıl çok satmıyor.
O único problema é que as canções tristes não estão a vender este ano.
Mesele şu ki, biz ebeveynlik kıstaslarına bakıyoruz.
Temos critérios para a adopção.
Mesele şu ki, kimse bunu başaramadı...
Acha que existe mesmo? Sim, existe! Sabes onde fica?
Ama mesele şu ki, rom var piliçler var ama sadece iki kişiyiz.
Bem, temos bebidas... temos as raparigas, mas somos apenas dois.
Şey... Mesele şu ki, öndegelen tiyatrocu gruplarımızdan biriyle gizemli bir gösteri sunmayı umuyorduk ama, maalesef, üyelerinden biri rahatsızlandı, şey ben de onun yerini alacak en uygun kişinin sen olduğuna karar verdim.
Bem... o que se passa é que queríamos apresentar uma peçazinha com uma das nossas melhores companhias de teatro mas infelizmente um dos actores está doente... e eu pensei que seria a pessoa perfeita para substituí-lo.
Mesele şu ki, firmaya ait bir seri numarası, veya buna benzer başka bir kanıt olmadan bir federal yargıcının arama izni çıkarması mümkün değil.
Mas sem um número de série ou outra forma de identificação, nenhum juiz federal nos passa um mandado de busca.
Mesele şu ki Bart... onun cömertliğiyle, teniste onu yendiğimi düşünmeme izin vermesi.
A questão é que o Bart, na sua generosidade, quer que eu pense que me deixa ganhar no ténis.
Ama mesele şu ki... Yeteneğini takdir ediyorum. Kadınlığına da saygı duyuyorum.
A verdade é que tenho um enorme respeito pelo teu talento e pelo facto de seres mulher.
Ama mesele şu ki, arkadaşın seni öldürtmek istedi.
O problema é que o teu amigo te tentou lixar.
Ama mesele şu ki oyun sadece yardakçılar için olsa bile, herkes bunu oynuyor.
- Mas acontece que mesmo que seja para amadores, todos o jogam.
Mesele şu ki şu anda cidden tehlikedesin.
Só que o problema é que... tu estás em perigo. Sem uma cédula podem levar-te, percebes?
Mesele şu ki, tarih kitaplarına El Salvador'u kaybeden kişi olarak mı geçmek istiyorsun?
Você quer entrar para os livros de História... como o homem que perdeu El Salvador?
Mesele şu ki, bunun burada olanlarla ilgisi yok.
Só que não é relevante para o que se passa aqui.
Mesele şu ki, bayanlar ve baylar, bu tamah, daha iyi bir kelime bulamıyorum,... iyidir.
A questão é que, senhoras e senhores, a ambição, à falta de uma palavra melhor, é boa.
Mesele şu ki... küçükken iki rüyam vardı. İlki astronot olup Jayne Mansfield gezegenine inmek.
Mas a questão é que sempre tive dois sonhos quando era novo, um era ser astronauta e aterrar no planeta Jayne Mansfield.
Bak, mesele şu ki...
Eu não posso fazer isso. Esqueça ela.
- Mesele şu ki, dün ben...
Ouve, há um pequeno problema, em relação ao jogo. - Ontem, eu dei o teu...
- Evet. Albert mesele şu ki bundan sonra burada pek sevilmeyeceksin.
Albert, a verdade é que não vais ganhar nenhum concurso de popularidade por aqui.
- Mesele şu ki hâlâ bölgenin hükûmdarı mısın?
Continuas senhora do teu domínio?
- Mesele şu ki ; o zamana dek ne yapmalı?
- O que fazer até lá então?
Mesele şu ki, artık savaşmıyorlar.
O ponto é, esses companheiros do Maine não querem lutar mais.
Mesele şu ki, bize destek olmuş bu kişiye biz de destek olacak mıyız?
Resta perguntar se apoiaremos o homem que nos apoiou?
" Evet, olur, ama mesele şu ki...
Respondi : " Claro, o único senão...
Kopyalayabilmemiz mümkün olabilir. Mesele şu ki ;
- De qualquer modo, temos que achá-lo
Mesele şu ki...
Enfim, a ideia era que...
Asıl mesele şu ki sırada yapılacak ne var?
A questão é o que fazemos a seguir?
Mesele şu ki, Butch, şu an kabiliyetin var.
A questão, Butch, é que agora tu és bom,
Herneyse, mesele su ki, bu ise begeni toplamak için girmedim, ama bu isin içindeyim.
Seja como for, o que interessa é que não faço isto para gostarem de mim, mas faço este trabalho.
- Asıl mesele şu ki... bu iyi yazılmış bir saçmalık, ve tam burada, benim gazetemde.
Está no jornal.
Mesele para değil, sevgilim, gerçek şu ki...
O problema não é dinheiro, querida, é que...
Asil mesele su ki, ne söyledikleri hiç önemli degil.
O ponto é, não importa o que digam.
Mesele su ki, bu onlarin Tanri vergisidir.
Correcto, sim, sim.
Mesele şu ki, eğer Austin'e gidersem her şeyimi kaybederim.
A questão é que se eu for para Austin perco tudo.