Sadece benim tradutor Português
5,459 parallel translation
Sorun yok, sadece benim.
Está tudo bem.
Sadece benim olandan bir parça bulmaya çalışıyorum.
Só estou a tentar encontrar um pedaço de algo que é meu.
Verilere sahip olan sadece benim.
Afinal de contas, sou o único que conhece os factos.
Restoran olsaydım spesiyalim olurdun. Ama kimse seni sipariş edemezdi çünkü sadece benim olmanı isterdim. Tamamen benim.
Se eu fosse um restaurante tu eras a minha especialidade, mas ninguém te podia pedir, porque eu iria querer que fosses minha, só minha.
Dürüst olursam ilk beş dakikada ölürsün gibi gelmişti ama bu sadece benim düşüncem.
"Sinceramente, pensei que só tinham pas - sado 5 minutos, mas foi impressão minha."
Sadece benim hakkımda bir çok şey biliyor gibi görünüyorsun.
- Pareces saber muito sobre mim.
Belki de sadece benim hayal gücümdür.
Talvez tenha sido só imaginação.
Sadece benim için yalan söylemiyorsun.
Não está só a mentir por mim.
Sadece benim ailem değil.
Não só a minha família.
Sadece benim.
É só eu.
Sorun yok, sadece benim.
Ok, sou eu.
Sadece benim.
Só eu.
Görünüşe göre buradaki radyoaktif gücü olan sadece benim ki bu benim öfkemi dışa vurmak için - Çok fazla konuştum.
Parece que agora sou o único com poderes radioactivos. O que me vai permitir libertar a minha fúria... Falei demais.
- Hey, ama sadece benim.
Calma, sou só eu.
sadece benim öncelikleri var.
Pois é. É uma questão de prioridades.
Sadece benim parlaklığımı takip et.
Segue o meu brilho.
Bunun için sadece benim sözüme güvenmek zorundasınız.
Terão simplesmente que acreditar na minha palavra.
Sadece benim için de değil.
E não só por mim.
- Bana sadece benim bildiğim bir şey söyle.
Diz-me uma coisa que apenas eu sei.
Belki de aptal olan sadece benim.
Talvez o único tolo tenha sido eu.
Sadece diyorum ki, duyulduğunda inanılmaz, bu harcanan zamana göre, küçük bir iyi niyet de değil, ve sebebiyet verdiğin aleni mahcubiyet de, bu benim, seni geri götürmeyi candan istemem.
Quero dizer que... Por incrível que pareça, e olhe que não é um gesto insignificante, tendo em conta o tempo que perdi e a vergonha pública que me fez passar, estou disposto a aceitá-la de volta.
O Yargıç kadına benim sadece seninle yaşamak istediğimi söyledin mi?
Disseste à senhora juíza que eu só quero viver contigo?
- Sonrasında sadece ev benim olacak. - Aynen.
- Sou só dono do apartamento.
Sadece bana doğruyu söyle. Mathias benim kardeşim mi?
Diz a verdade, o Mathias é meu irmão?
Meğerse benim gittiklerini düşünmemi istemişler sadece.
Parece que eles só queriam que eu pensasse isso.
Bu şirkette sadece büyümekle ilgileniyorum, ve bu olmadığı zaman benim için de şakası olmaz.
Só estou interessado no crescimento desta empresa. Quando não cresce, não acho graça nenhuma.
Sadece o gece arabayı benim kullanmam gerekiyordu.
Só sei que se tivesse guiado naquela noite...
Benim için zor, çünkü sadece yardım etmeye çalışıyorum.
É difícil para mim, porque só estou a tentar ajudar.
Bay Chandler benim için hiçbir önem arz etmiyor, sadece bir tetikçi.
O Sr. Chandler nada significa para mim. É um meio para chegar a um fim.
Sadece, benim yaptığım hataları senin de tekrarlamanı istemiyorum.
Só não quero que passes pelo sofrimento de cometeres os mesmo erros que eu cometi.
Ben... Benim sadece bu yeri arkamda bırakmam gerekiyor.
Eu tenho... tenho de esquecer este lugar.
Sadece pikseller, sayılar ve minik devreler ve programımız ilerlemeyi sürdürdükçe kablolar döşemeye devam ettikçe daha fazla piksel ve sayılar daha fazla üniversiteleri bağlayabilecek biraz teknik konular gibi geliyor aynı zamanda biraz bunaltıcı dürüst olmak gerekirse, benim gibi birine...
São só píxeis, dígitos e pedaços de circuitos. E, à medida que o nosso programa continua a avançar e lançamos mais pedaços de circuitos elétricos para que mais píxeis e mais dígitos se liguem a mais universidades, parece tudo um pouco técnico e avassalador, às vezes sinceramente, para alguém como eu.
Sadece senin için olacak. Ve benim için.
Será só para ti e para mim.
Benim görevim sadece eğitimle ilgili, para konusundan bahsedemem.
O meu papel é meramente educativo. Não falo de dinheiro.
Benim sahip olduklarımsa sadece Goken Sensei, dojo ve sensin.
Tudo o que tenho é o Sensei Goken, o dojo... e a ti.
Benim rehberliğimde Ansatsuken yolunun öncülerinden oldunuz. Sadece Mu no Hado kullanarak çok özel tekniklerde ustalaştınız.
Sobre a minha orientação, tornaram-se pioneiros da linha Ansatsuken... dominando a sua técnica especial usando apenas o Mu no Hado.
Sadece söylüyorum, bu benim sonsuz kariyerim değil.
Só digo que não vou fazer isto o resto da vida.
Benim işim bilgi toplamak sadece.
Meu trabalho é apenas recolher a informação.
Sen ve çocuğumuz benim için sadece siz varsınız.
Tu e o nosso filho, é tudo o que me importa.
Ama, bak, sadece açık olabilmemiz için, bu demek oluyor ki benim eşyalarım senin odanın her yerinde, bu demek oluyor ki protein barlarım her yerde,
Mas, olha, só para ficarmos entendidos isso significa as minhas coisas espalhadas no chão do quarto, as minhas barras de proteinas por todo o lado,
Bu sadece senin ve benim aramda.
- Isto é só entre ti e mim.
Benim asıl merak ettiğim Bromley gelebilmek için ailesine ne söyledi. - Aynen. - Sadece...
O que gostava de saber é o que disse o Bromley aos pais dele.
Sadece sizin benim için hazırladığınız tuzakları bitirmenizi bekliyordum.
Só estava à espera que vocês os dois acabassem de montar a vossa pequena armadilha para mim.
Pekala ama sadece, burada daha buyuk bir hikaye oldugunu dusundugumden ve hepsi benim.
Ok... Mas só porque acho que há uma história maior aqui, e é toda minha.
Bu oyun benim için gerçekten bir dönüm noktasıydı çünkü hayatta sadece kendine güvenebileceğimi öğrendim, aslında... başkalarına güvenemezsin anlamında değil ama evet, dediğim gibi hayatta seni yarı yolda bırakmayacak tek kişi sensin.
O jogo foi mesmo o ponto de viragem para mim porque eu acabei por aprender que na vida só podes confiar em ti próprio... não no sentido de que não podes confiar nas pessoas mas sim que a única pessoa que nunca te vai desapontar és tu mesmo.
Cross ve benim hakkımda. Sadece bana söylediklerini biliyorum.
Sobre mim e o Cross.
Ben sadece siz vurulduktan sonra yaptığımız ameliyatta beraber ne kadar iyi olduğumuz göz önüne alınırsa benim için tavsiye mektubu yazmayı tekrar düşünür müsünüz diye merak etmiştim.
Estava a pensar... Como trabalhamos bem na cirurgia, juntos, depois de ter sido baleado... Se poderia reconsiderar em escrever-me uma carta de recomendação.
Benim daha az zamanım var sadece.
Eu só tenho menos tempo.
Sadece... teknik olarak, benim patronum.
É que... tecnicamente, ela agora é minha chefe.
Yani sadece ben olmalıyım, benim de kırıcım falan yok.
E não tenho martelo.
Yerini benim dışımda sadece onu koruyanlar biliyor.
Os homens que a guardam são os únicos, além de mim, que sabem da sua localização.
benimle evlenir misin 227
benim 5594
benim için fark etmez 98
benimle 208
benimsin 41
benimle kal 183
benim de yok 54
benim için uygun 18
benim için üzülme 18
benimle gelir misin 93
benim 5594
benim için fark etmez 98
benimle 208
benimsin 41
benimle kal 183
benim de yok 54
benim için uygun 18
benim için üzülme 18
benimle gelir misin 93
benim için bir zevkti 58
benim için zevkti 116
benim için sorun değil 83
benim adım 192
benimle gel 1086
benim için farketmez 29
benim gibi 258
benim için öyle 32
benimdi 32
benimle dalga geçme 73
benim için zevkti 116
benim için sorun değil 83
benim adım 192
benimle gel 1086
benim için farketmez 29
benim gibi 258
benim için öyle 32
benimdi 32
benimle dalga geçme 73