Sorun şu ki tradutor Português
1,883 parallel translation
Ben de. Fakat sorun şu ki, eğer barda yalnız başıma oturursam buradaki her erkek yalnız ve depresyonda olduğumu düşünecek ve tamamen yabancı birine asılmaya çalışacaklar.
Mas, o problema é que se eu estiver sozinha no bar vou dar a ideia a todos os tipos que cá estiverem de que estou sozinha e desesperada, e tentar arriscar com um estranho.
Sorun şu ki... Senden hoşlanıyorum.
O problema é... que gosto de ti.
Sorun şu ki, nereden başlamak gerektiğini göstermiyor.
O problema é que não diz por onde começar.
Sorun şu ki, o bunu başarabilir.
O problema é que ela pode consegui-lo.
Sorun şu ki, bu alete yalnızca tek bir şirket sahip ve bu, benim şirketim değil.
O problema é... que só existe uma empresa que o tem, e não é a minha.
Sorun şu ki, ayıların çoğu kulaklarının ıslanmasından hoşlanmaz.
O problema é que a maioria dos ursos não gosta de molhar as orelhas.
Görüşmeler yapıp... ne olduğunu anlamaya çalışıyorum, sorun şu ki onu geri getirebileceğimi sanmıyorum.
Tenho feito telefonemas e tentado perceber o que fazer, mas... Acho que não a posso ter de volta.
Sorun şu ki, Bayan Summers.
O problema é o seguinte, Mrs. Summers.
Sorun şu ki aileye evlenelim dediğimizde, okulun son haftası dediler
O problema é o único momento que a família diz que podemos casar é na semana de graduação.
Sorun şu ki, eski karın işimi çalmaya çalışıyor, Sam.
O problema é a que a tua ex-mulher está a tentar roubar-me o lugar.
Ama sorun şu ki...
Mas a conclusão é... a conclusão...
Sorun şu ki Emma ile ilişkimiz gizli kapaklıydı.
O estranho é que, eu e a Emma andávamos às escondidas.
- ıı Sorun şu ki...
- O problema é que...
Bak sorun şu ki, popüler kızlar ve popüler oğlanların seks yapması.
O problema é que são com as raparigas populares que os rapazes populares querem fazer S-E-X-O.
Bak, sorun şu ki, ben daha çok tek kişilik bir şov gibiyimdir.
O problema é que sou mais do tipo de trabalhar sozinho.
Sorun şu ki, 3.5 yıldır sağlıklı.
O problema é que ela está em remissão há 3 anos e meio.
Sorun şu ki, bu bir iade-i duruşma.
Mas é um novo julgamento.
Anlıyorum, Bobbi, ama sorun şu ki anlatacaklarını dinleyemem çünkü seni temsil edemiyorum.
Eu percebo, Bobbi, mas o problema é que não posso ouvir porque não posso representar-te.
Sorun şu ki, uzunca bir süre boyunca,
O que importa é que pra tanto tempo...
Sorun şu ki biraz zorlu olabilirler.
E são. O único problema É que podem... podem ser um pouco extremos.
Dr. Taggart, sorun şu ki buz saldırmaz.
Dr. Taggart, o gelo não ataca ninguém.
Sorun ne ki? Sorun şu ki, Şef şu anda orada bir... -...
O problema é que neste momento o Chefe está ali dentro a fazer uma lista...
Evet, ikisi de onunla çıkmış, sorun şu ki o Damon'ı seçmiş ve bu Stefan'ı bir çılgına çevirmiş ve onları ayırmak için korkunç şeyler yapmış.
Pois, ambos namoraram com ela, só que ela escolheu o Damon. E isso irritou o Stefan, e ele fez coisas horríveis para tentar separá-los.
- Doğru. Sorun şu ki hafta sonu tatilindeyiz.
O pior é que foi num fim de semana.
Buzul kütlelerindeki sorun şu ki ; hareket ederler. Yani Salı günü deldiğiniz kuyuyu Perşembe günü geldiğinizde aynı yerde bulamazsınız.
O problema com a calota polar é que flutua, move-se, por isso, não se consegue construir um poço na terça-feira e esperar que este esteja no mesmo local na quinta-feira, é por isso que muitos grupos de análise conservadores e companhias petrolíferas
- Bekle, K.C., sorun şu ki şu aralar Van der Biltler'le aram pek iyi sayılmaz.
KC, o problema é que não falo com os van der Bilt.
Sorun şu ki, bir önemi yok.
A questão é que não importa.
Sorun şu ki pil atıklarının saklanması biraz pahalı.
O problema é que o armazenamento da escória das pilhas pode ser caro.
Sorun şu ki, Dr. Fife, insan ceninlerini çıkarmadan önce 4O hafta büyümeleri gerekir.
O problema, Dr. Fife, é que os fetos devem crescer até às 40 semanas, antes de os extrairmos.
Evet, bunu farkettim. Ancak sorun şu ki dönemi yarıladık yarısına kadar başarısız olman da pek de umut verici değil.
Sim, vi isso, mas o problema é... que estamos a meio... de um semestre, e um meio chumbo... também... não é grande coisa.
Ama sorun şu ki benim eidetik bir hafızam var. Ve olay öyle olmadı.
Mas, o problema é, eu tenho uma memória eidética, e não foi isso que aconteceu.
Sorun şu ki bunu ispatlayamıyorum.
O problema é que não posso provar isso..
Sorun şu ki, kendisini bu kadar belli etmek, çok tehlikeli olabilir.
O problema é que tamanha exposição torna-o facilmente visível.
Sorun şu ki, bunlara neden gerek duyuldu?
A questão é : porque foram necessários?
Sorun şu ki, oraya nasıl gideceğiz?
A única questão é : como chegamos ali?
Sorun şu ki, yeni şirket sahiplerimiz, önemli şahsiyetlerden biri kayıtlara geçmedikçe bunu kesinlikle basmama izin vermezler. Kayıtlar Cal!
O problema é que os novos donos do jornal não me deixam publicar nada, a menos que um dos principais intervenientes fale publicamente, Cal.
Ancak sorun şu ki, gökyüzünde ölüm yağdıran tek şey siz değilsiniz.
O único problema é que não és o único.
Ama sorun şu ki bu mala çok para harcayan, çok önemli bir müşterim var ve ben teslimatı zamanında yapamıyorum.
Mas eis um problema. Tenho um importante cliente que gastou uma grande quantia de dinheiro por mercadoria que não vou conseguir entregar a tempo.
Asıl sorun şu ki, ortada beş çocuk vardı.
O problema é que havia cinco miúdos.
Sorun şu ki, beni görmüyorsun.
O facto é que tu não olhas mais para mim.
Sorun şu ki, başım belada.
Os... O problema é que estou em apuros.
Sorun şu ki, o işle hiçbir ilgim yok.
O único problema, é que não tive nada a ver com isso.
Sorun şu ki Bay Navinsky şartlı tahliye edilmişti.
O Sr. Navinsky ainda está sob pena de liberdade condicional.
Sorun şu ki neredeyse tutuklanıyordum.
O que interessa é que quase fui presa.
Sorun şu ki, Boulis Amerikan vatandaşı değil. 1916'daki gemicilik yasasına aykırı olduğu saptanmış.
O problema é que o Boulis não é americano, o que se revela uma violação da Lei de Extradição de 1916.
Ama sorun şu ki, ben sadece iyi olmak istemiyorum.
Mas o problema é que não quero ser só boa.
Sorun şu ki hayat boyu emekli maaşı ödenmeyecek.
O problema é que a reforma não dura sempre.
Ama sorun şu ki, köylüleri hiç sevmem.
"Esta é a questão : Não gosto dos mujiques".
Olay şu ki ; sorun şeytan kanı değil, tam olarak değil yani.
Só que o problema não é o sangue de demónio... nem por isso.
Sorun şu ki :
O único problema é...
Sorun şu ki, onun benim sevgilim olduğunu saniyordum.
- É uma boa agente.