Pär tradutor Russo
1,154 parallel translation
- Parıldamıyor baba, ipek.
- Папа, не лоснящаяся, а шёлковая.
Bu parıldayan şey de ne?
Что это за блестящая штучка?
Bu benim cazibem, parıltım.
Это мой шарм, мой блеск. Понимаешь?
- Eksi üç par.
- Три меньше ПАРа.
Eksi üç par.
Три меньше ПАРа.
Altımda duruyordu, Victoria Gölü'nün parıltılı suları.
Передо мной открылись мерцающие воды озера Виктория.
Eski Meksika'nın ruhuyla biraz da büyük şehrin parıltısını birleştiriyor.
Она сочетает дух древней Мексики с неким щегольством большого города.
Parıldayan o kokuyu içine çekti.
Он очарован был в одно мгновенье.
Parıldayan o kokuyu içine çekti.
" Он очарован был в одно мгновенье.
Jadzia, sen benim par'machkaimsın Bunun anlamı beni temsil edendir.
Джадзия, ты мой пар'макхай и это значит, что все твои действия отражаются на мне.
Worf, par'mach için bozuldun gibi görünüyor.
Ворф, похоже у тебя на лицо все симптомы па'Мач.
Par'Mach, aşk için bir Klingon kelimesidir ama agresif bir sesle.
Па'Мач - клингонское слово, означающее любовь, но с более агрессивным подтекстом.
Çok parıltı var.
Тут слишком светло.
Silahlarımız parıldayarak geliyoruz!
На нашей стороне подавляющая сила!
Lambaları söndürüp... alev ışığının parıltısı altında oturmaya başladığında tüm kurallar yokolur.
Когда гасишь свет... и садишься у тлеющего камина... там нет ни каких правил больше.
Dalgalar denize vuruyor. Güneş gökyüzünde parıldıyor.
Область низкого давления покидает побережье.
Gerçek ışık altında parıldayan 2 bin iplik makinesi.
Две тысячи новых ниткоделательных станков.
Üzerlerindeki o parıltıyı görürsün.
Ты чувствуешь вокруг них некую историю.
Ve adaletin parıldayan ışığını her karanlık köşeye ulaştırmak için planlar yaparken de gerçekten ihtiyacım olan şey, bir işti ve durum pek iyi değildi, çünkü Memphis'te çok fazla avukat vardı.
Хотя я был готов нести факел юстиции во все уголки страны, мне нужно было найти работу. Увы, в Мемфисе слишком много адвокатов.
Şey... parıldamasını.
Как она... сияет.
Prioritising, sub-par.
Концентрация так себе.
Ne güzel, Joey artık bizim küçük Parıldayan-Ayak'ımız.
Это так мило. Джоуи, наш маленький лебедёк.
Yani son kez beceriksizlik parıltıları içerisinde ayrılmak istiyorsun.
Хочешь уйти в финальном ореоле некомпетентности.
Bir Klingon savaşçısı neden tehlikeyle yüzleşmeyi seçtiğini par'mach'kai'sine ( sevgilisine ) bile açıklamak zorunda değildir
Клингонский воин не обязан объяснять, почему он решил столкнуться лицом с опасностью даже своей пар'макай.
Safran parıltısını arıyorum,... 20'lerin çay dansı türünde.
В духе иллюминации на танцплощадках 20-ых годов.
Ne zaman birine uzansan, sönüp karanlığa karışıyor, ardından diğeri başka bir yerde parıldıyordu. Ve ışığı, dikkatini dağıtıp, yakalamaya çalıştığın ateşböceğinin yerini kaybetmene yetecek kadar sürüyordu.
А в это время мимо пролетал другой, который отвлекал твое внимание.
Yarın güneş yine parıldayacak Bundan emin olabilirsiniz
" Завтра солнышко взойдёт спорим на доллар
Yarın güneş yine parıldayacak
Завтра солнышко взойдёт
Yarın güneş parıldayacak
Завтра солнышко взойдёт
Yanağının parıltısı utandırırdı o yıldızları.
Как ясный день собой свечу затмит,...
Gözleri gökte öyle parıltılarla geçerdi ki havadan kuşlar ötüşürdü gün ağardı sanarak.
А в небе заструят сиянье очи,... И утренние птицы запоют,... Решив, что сумрак ночи миновал...
Senin için şaraplık üzümlerle yüklenmiş bağlar parıldıyor,
Для тебя созревшими гроздьями поле отяжелело и пенится сбор виноградный в точилах.
Ağrı genellikle o adamın üzerine düşen bir çeşit şimşeklerle gösterilir. parıldayan kızarıklıklar da popülerdir,
Боль обычно показывают в виде удара молнией, и частенько в виде покраснений на теле.
- Yapma. Hayır. Gözlerinde iki parıltı gördüm.
Я видела два мерцания в их глазах.
Gözlerinde yeni bir parıltı var.
В глазах у тебя вновь появился блеск.
Güneşin parıltısına ulaşmak istiyorum.
Веселей, парень! Я хочу к солнцу!
- Sana Florida ile ilgili bir şey söyleyeyim Homer. - Güneş parıldıyor!
Я тебе расскажу про Флориду!
Yumuşak parıltı, muhteşem kaplamalar.
Мягкий блеск, превосходная позолота.
Şuna bak, neden o adamın kalbi öyle parıldıyor?
- Посмотри. - Я сам донесу. Я возьму.
Bir piyano ışıkta parıldamalıdır, ama takım elbise değil.
Пианино должно быть хорошим и блестеть Но не костюм.
Şu parıldayan Wellan kristallerine ne istiyorsun?
Нам пора! Так сколько вы хотите за этот велланский глоб?
Gözlerin parıldıyor.
Почему у тебя глаза мокрые?
Özel canlı rengarenk parıltısız, geri çekilebilir tank mı bu yoksa?
Антибриковые с убирающимся верхом.
Yıldızlar gökyüzünde parıldar
Даже звезды на небесах
- Gözlerindeki parıltı kaybolmuş
Из его глаз исчезла искра.
... 1957 Chateau Par-Tay ve 1966 Thunder Chevitz'i seçtim.
... 57-го года Шато Пар Тэй и 66-го года Грозовой Шевитц.
Sence ben ne hissettim, Red? Zavallı adamın başında durup izlerken gözlerin yuvalarından fırlıyor gibiydi ve yağlanmış kaslarını bronz bir ilah gibi parıldıyordu.
Смотря на тебя, стоящего около этого бедного парня... твои глаза горящие неистоством... твоими пульсирующими мускулами, блестящими на солнце.
Serum parıldıyor.
Сыворотка облучeна.
# Gözlerinin içinde... #... Parıltı var.
У тебя искрятся... глаза,
Gözlerindeki o muzip parıltı mı yoksa... taviz vermeyen tavrın mı bilmem... ama daha genç ve tüysüz halimi andırıyorsun.
- Не знаю, подействовал ли на меня восхитительньый блеск твоих глаз, или тьы напомнила мне про мои молодьые годьы, когда я еще бьыл не таким волосатьым :
Par-pardon?
- Простите?