Make a choice перевод на турецкий
1,021 параллельный перевод
I would have to make a choice too.
Seçim yapmak zorunda kalırım.
Now you have to make a choice.
Şimdi, bir seçim yapmak zorundasınız.
You've got to make a choice.
Bir seçim yapmalısın.
You've got to make a choice : either they'll do it later, or I'm doing it now.
Bir seçim yapman lazım : Ya onlar sonra öldürecek ya da şimdi ben.
Make a choice.
Seçimini yap.
You make a choice impossible.
Bir seçim yapması imkansız gibi.
" Children, tonight I'll go and make a choice
" Çocuklarım, bu gece önemli bir karar alacağım
He's going to make a choice between Punishment Park and prison and he'll have to make that choice himself
Ceza Kampı ve hapis arasında seçim yapacak. ve bu seçimi kendi başına yapmak zorunda
Country's gotta make a choice.
Ülkenin bir karar vermesi gerekiyor.
You're gonna have to make a choice.
Bir seçim yapmak zorundasın.
Now, if I had to make a choice, man, I would rather my kid watches a stag movie than a clean movie, like King of Kings.
Seçmek zorunda kalsaydım çocuğumun "Krallar Kralı" gibi düzgün bir filmdense porno film seyretmesini tercih ederdim.
But you must make a choice, and military option is the best.
Ama bir seçim yapmalıyız ve askeri çözüm şu an en iyi seçenek.
Make a choice!
Seçim yap!
And I asked hi m to make a choice : hellfighting... or us.
Ve ondan bir tercih yapmasını istedim, cehennem savaşçılığı ya da ben.
Had to make a choice, Lou.
Bir tercih yapmalıydık Lou.
You better make a choice.
Tercihini yapsan iyi olur.
You had to make a choice.
Bir seçim yapmalıydın.
You read it, and when you get to the bottom, you have to make a choice..... of what the character's gonna do - if he's gonna fight the dragon, you push a button.
Okuduğunuzda ve en alta geldiğinizde karakterin ne yapacağına karar vereceksiniz, eğer ejderhayla savaşacaksa, tuşa basacaksınız.
But, when I put it to him that he would really have to make a choice... I must say, he did not hesitate.
Ama ona bir seçim yapması gerektiğini söylediğimde... pek tereddüt etmedi doğrusu.
And then, I have to make a choice.
O zaman bir karar vermem gerekiyor.
it is another matter to make a choice over someone else's life who is the dearest person in the world to you.
Çünkü bizim için neyin en iyi olduğuna emin olsak da bu durum, her şeyden çok sevdiğiniz birinin kaderine karar vermek gibi bir şeydi.
Here, man, a real woman. You make a choice.
Gerçek bir kadın.
Make a choice, Elliot.
Seçimini yap Elliot.
Look, I had to make a choice with your father.
Baban konusunda bir karar vermeliydim.
You have to make a choice.
Seçim yapmak zorundaydın.
I'm telling you, we've got to make a choice.
Size söylüyorum. Bir seçim yapmak zorundayız.
and I'm not knocking it... is that in order for people to be really good... they have to make a free choice between good and evil and choose good. Look.
... insanların gerçekten iyi olması için iyi ve kötü arasında özgür bir seçim yapıp iyiyi seçmeliler.
I admire your ability to make so measured a choice.
Bu derecede ölçülü bir tercih yapabilme yeteneğinize hayranım.
It was a tragic and dramatic situation, in which one had to make the choice which would save the most human lives possible. I was brought up in a middle-class family.
Fransız ya da büyük bir vatansever olsa bile bir devlet adamının insanoğlunu ilgilendiren böyle kararlar vermeye hakkı var mı size soruyorum.
The lives of a billion people make it our only choice.
Milyonların yaşamı onu tek seçeneğimiz haline getiriyor.
Well, one has to make a living... no choice
Şey... bilirsiniz ekmek parası işte!
That's a choice that you're going to have to make.
Bu senin yapman gereken bir seçim olacak.
If it's a choice I have to make between a chicken thief and ridding the world of a few uniforms, I'll not be choosing the chicken thief.
Bana bir tavuk hırsızı mı, birkaç uniformalıyı haklamak mı deseler seçimim tavuk hırsızından yana olmazdı.
The Cardinal stayed yesterday or the day before, faced with a choice to make.
Kardinal dün veya önceki gün, bir seçim yapmakla karşı karşıya kaldı.
Our lives are threatened if you... ( B ) Ah, yes, we have a choice to make.
Siz bir karar vermedikçe hayatlarımız tehlikede... Evet, yapacak bir seçimimiz var.
If the disease is worrying you, you couldn't make a finer choice.
O olduğu için şanslısınız.
It would seem that you must make a difficult choice.
Bu sizin zor bir tercih yapmanız gerektiğini gösterir.
You leave this tribunal no choice but to make a decision.
Mahkemeye karar vermekten başka seçenek bırakmıyorsun.
"you've chosen a mate for life" "But why did you have to make such a choice?"
Duydum ki hayat arkadaşını seçmişsin.
Madam, my father cannot make a better choice and it is a great joy to me to welcome you here.
Babam bundan daha iyi bir seçim yapamazdı. Sizi görme şerefine erişmek benim için büyük bir mutluluk.
Make a choice!
Bir seçim yap!
But soon I realized I had a choice to make.
Ama kısa bir süre sonra bir seçim yapmak zorunda olduğunu fark ettim.
I can't look into the future, but I know that right now you have a choice to make.
Gelecek ne getirir bilemem, ama tam şu an bir seçim yapacağını biliyorum.
I got a choice to make.
Bir seçim yapmak zorundayım.
We make a calculated choice.
Tercihi hesaplıyoruz.
And like those mutineers of 500 years ago, we, too, have a hard choice to make.
500 yıl öncesinin isyancıları gibi, bizim de vermemiz gereken zor bir karar var.
And, Tom, if it were your intention to do anything to bring down David Brice then I'd have no choice but to make sure that you didn't get away with it.
Tom, David Brice'a zarar verecek bir şey yapmaya kalkışırsan sana engel olmaktan başka seçeneğim olmaz
Or maybe he was thrown back in time so that we would be able to take another road- - make... make a different choice.
Belki de, O, zamanda geri atılıp, bize, başka bir yola girmemiz için fırsat vermiştir. Farklı bir seçim yapmamız için.
Because I don't think it's a choice that you'd make in a normal frame of mind.
Çünkü bu aklın başındayken alacağın bir karar değil.
And Some People Make A Bad Choice, Dat's All.
Bazıları yanlış seçim yapmış, hepsi bu.
John, do us all a favour and make the right choice.
John, bu bir hatır işi sakın yanlış yapma.
make a wish 235
make a difference 25
make a statement 17
make a decision 55
make a hole 97
make an appointment 40
make an effort 64
make a fist 35
make a plan 19
make a deal 19
make a difference 25
make a statement 17
make a decision 55
make a hole 97
make an appointment 40
make an effort 64
make a fist 35
make a plan 19
make a deal 19
make a sound 16
make a move 41
make a left 38
make a right 30
make a note 26
make a list 22
a choice 27
choices 35
choice 102
make your move 45
make a move 41
make a left 38
make a right 30
make a note 26
make a list 22
a choice 27
choices 35
choice 102
make your move 45
make it happen 119
make some noise 52
make sense 40
make it rain 28
make it count 38
make it work 61
make it last 17
make it up 16
make me proud 45
make me happy 23
make some noise 52
make sense 40
make it rain 28
make it count 38
make it work 61
make it last 17
make it up 16
make me proud 45
make me happy 23
make it two 94
make your choice 53
make me 142
make love to me 50
make it stop 329
make it 257
make it so 49
make it look good 18
make it better 21
make love 46
make your choice 53
make me 142
make love to me 50
make it stop 329
make it 257
make it so 49
make it look good 18
make it better 21
make love 46