You make me smile перевод на турецкий
64 параллельный перевод
I like the way you look the way you smile ... The way you make me smile
Ben senin bana bakışını seviyorum ben senin gülümsemeni ben senin beni güldürmeni.
You make me smile.
Beni güldürüyorsun.
# You make me smile #
# Beni güldürüyorsun #
Non-gae, you make me smile and cry at the same time.
Non-gae, aynı anda beni hem güldürüyorsun, hem ağlatıyorsun.
You make me smile.
Beni mutlu edeceksin.
♪ You make me smile with my heart ♪
♪ You make me smile with my heart ♪
" Dear Jordan, you make me smile.
" Sevgili Jordan, beni güldürüyorsun.
Oh, Earl, you make me smile.
Earl, beni güldürüyorsun.
♪ you make me smile, please stay for a while... ♪
♪ you make me smile, please stay for a while... ♪
... you make me smile when I'm sad, feel safe when I'm scared,
... mutsuz oldugumda beni gulumsetiyorsun, korktugumda beni guvende hissetiriyorsun,
You make me smile.
Beni gülümsetiyorsun.
But... you make me smile.
Ve beni güldürüyorsun.
Life's smiling on me today. I want to make you smile, too.
Bugün hayat bana gülümsüyor, size de gülsün isterim.
When I was a kid, didn't you frequently make me smile?
Çocukken, hep gülmemi istemiyor muydun?
But did you ever force yourself to make me smile?
Bana hiç gülümsememe neden olacak bir şey verdin mi?
You know, Frederick, when I was a boy nothing brought a smile to my face like when Mother would make a rémoulade and let me lick the spoon.
Frederick, çocukken beni çok gülümseten tek şey annemin remoulade yaptıktan sonra kaşığı yalatmasıydı.
Your voice says "go away," but your heart wants me to make you smile.
Sesin "git buradan" diyor, ama kalbin, benim seni güldürmemi istiyor.
You don't tell me where that other bomb is, I'll make sure you spend your prison time..... putting a big smile on some convict's face.
Diğer bombanın yerini söylemezsen, ben de hapishanede geçireceğin tüm vakti diğer bir mahkumun yüzüne koca bir tebessüm yerleştirmekle harcayacağından emin olacağım.
Think you make me want to smile?
Sence bu beni güldürecek mi?
So for example, when I smile at you, almost immediately, there is a smile that comes back to me and if you are unable to make a smile then you are unable to have that interaction
Ben size gülümsediğimde neredeyse anında sizden de gülümseme görürüm. Ve eğer bu gülümsemeyi veremiyorsanız o iletişimi sağlayamamış olursunuz.
Got it? Since I like you so much, better make me smile like this. * * ¦ ¬ ¦ ¬ ¦ ¬ ¦ ¬ ¦ ¬ ¦ ¬ ¦ ¬
Seni çok sevdiğim için, beni böyle güldürsen iyi edersin : * ^ _ _ _ _ _ _ _ _ _, ^ *.
- You always knew how to make me smile.
Beni nasıl güldüreceğini her zaman biliyorsun.
- But I'll tell you right now, Pacey when I am old and grey, last summer is one of those things that will make me smile time and time again.
- Ama itiraf etmeliyim Pacey yaşlandığımda, geçen yaz yaşadıklarımızı düşündükçe tekrar tekrar gülümseyeceğim.
Let me entertain you let me make you smile. It's unbelievably difficult.
Dayanılması çok güç bir şeydi.
Are you gonna make me smile again?
Beni tekrar güldürecek misin?
Thank you for trying to make me smile- - not today.
Beni güldürmeye çalistigin için sagol-- - ama bugün degil.
Thank you for trying to make me smile.
Beni güldürmeye çalıştığın için teşekkür ederim.
You're just like the sunlight through the leaves that gave me the happy smile courage and will to make me live on
Yaprakların arasından süzülen güneş ışığı gibisin Yüzümü güldürür, bana cesaret verir ve beni yaşamaya itersin.
- Don't I? I've been called every name in the book, treated like dirt, and I had to smile in the face of it, but I've never let that destroy me, make me run away, like you are now, son.
Listeden adımı her okuduğunda pislik gibi davrandı ve ben onun yüzüne gülümsedim.
It makes me smile when you smile and say the food that I make is good.
Yaptığım yemeğin güzel olduğunu söyleyip gülümsediğinden benim de gülesim geliyor.
In the next three seconds if I don't make you smile, you won't see me ever.
Üç saniyede... ... seni güldüremezsem, beni asla görmeyeceksin.
You make me happy every time you smile.
Her gülüşünle beni de mutlu ediyorsun.
* come back to me * * you smile and you make my life complete *
# Bana geri dön # # Gülümse ve hayatımı eksiksiz yap. #
Let me make you smile again.
İzin ver tekrar gülmeni sağlayayım.
Got it? Since I like you so much, better make me smile like this. * * ¦ ¬ ¦ ¬ ¦ ¬ ¦ ¬ ¦ ¬ ¦ ¬ ¦ ¬
Seni çok sevdiğim için, beni böyle güldürsen iyi edersin. * * ¦ ¬ ¦ ¬ ¦ ¬ ¦ ¬ ¦ ¬ ¦ ¬ ¦ ¬
I get excited with dinner under the candlelight, guys that make me re : r... you bubble and my goal is to... the world smile.
Beni heyecanlandıran şeyler, mum ışığında yemek beni güldüren erkekler, köpük banyosu ve sabaha kadar çılgınca sevişmek.
Your husband wants me to remind you of something- - something that will make you smile.
Kocan, sana bir şeyi hatırlatmamı istiyor seni gülümsetecek olan bir şeyi.
You make me laugh, smile.
Beni güldürüyorsun, gülümsetiyorsun.
You sure make me smile.
Beni çok güldürüyorsun.
"Baby, every time I think of yöu, yöu make me smile."
Bebeğim, hep seni düşünüyorum, sensin beni gülümseten.
Somehow you... you always make me smile.
Beni hep gülümsetmeyi başarıyorsun.
But knowing you were in great pain did make me smile.
Ama acı çekmen beni sevindirdi.
You telling me thinking about that tilt-a-whirl at carnival doesn't make you smile?
Lunaparktaki o treni düşününce gülümsemediğini mi söylüyorsun bana?
Just the thought of you can make me smile. "
Seni düşünmek bile beni gülümsetmeye yetiyor. "
You want to do something to make me smile, then?
Beni güldürecek bir şey yapmak ister misin o zaman?
Tell me that doesn't make you smile.
Bunun yüzünde gülümsemeye sebep olmadığını söyleme bana.
You boys do make me smile.
Beni güldürüyorsunuz çocuklar.
Oh, Sweetpea, you can always make me smile.
Ah, bezelye çiçeğim beni her zaman gülümsetiyorsun.
I'm not gonna look at you and you are not gonna make me smile.
Sana bakmayacağım, sen de beni gülümsetmeyeceksin.
You're the first person in a long time to be able to make me smile.
Uzan zamandan beri beni güldürmeyi başaran tek kişisin.
You're the first person in a long time to be able to make me smile.
Uzun zamandan beri beni gülümsetebilen ilk kişisin.
you make me happy 42
you make me laugh 67
you make me feel 28
you make a good point 33
you make me sick 180
you make me nervous 20
you make 37
you make me 18
you make it sound so easy 34
you make the call 17
you make me laugh 67
you make me feel 28
you make a good point 33
you make me sick 180
you make me nervous 20
you make 37
you make me 18
you make it sound so easy 34
you make the call 17
you mean 3569
you motherfucker 331
you mean everything to me 17
you mean it 157
you mean right now 22
you mean me 104
you made it 730
you meant 25
you miss me 101
you mean you don't know 16
you motherfucker 331
you mean everything to me 17
you mean it 157
you mean right now 22
you mean me 104
you made it 730
you meant 25
you miss me 101
you mean you don't know 16