Английские фразы | Русские фразы | Турецкие фразы
Translate.vc / турецкий → английский / [ B ] / Bağ

Bağ перевод на английский

107,172 параллельный перевод
Ne kadar bir bağış?
What kind of donation?
Bağımlı mısın?
You an addict?
Sence bir bağımlı bunu yapabilir miydi?
You think a junkie could pull that off?
Sen alkoliksin, Vicodin bağımlısı değil.
You're an alcoholic, you're not a Vicodin addict.
Ben de bağırarak bir şeyler dedim ve...
So, um... I yelled something and, um...
Anne babalarımızı kaybetmiş olmaktan gelen bir bağ oluştu aramızda.
You know, we've really bonded over being parentless.
Bir rıhtıma adınız verilmiş, hayır kurumlarına yaptığınız bağışlar...
A pier's dedicated to you, charitable contributions...
Danny, Sarah'ı alıp tekneyle denize açılmıştı bağırışmalarımızı duymasın diye.
Danny took Sarah out on the boat just to... get her away from all the yelling.
Bir anne ile ilk evladı arasındaki bağ, en güçlü bağdır.
A mother and her firstborn have the strongest bond,
Geonwoo avukat istediğinden vakayla bağını bulmak daha zor olacak.
Now that Geonwoo's lawyered up, it'll be even harder to find his connection to all this.
Bakın, fil dişi kulemizin bu tür saçmalıklara karşı bağışıklığı olduğunu düşünenler...
- [woman chuckles] - Look. For those of you who thought our ivory tower was immune to this type of shit...
Hashtaglerle ve yürüyüşlerle zaten yanımızda olan insanlara bağırmak mı?
- [Kelsey] Yelling at people who are already on our side using hashtags and marches?
Bir de rahat on kere Freebird diye bağırdığın için.
And for only yelling "Freebird!" like, a dozen times.
Nedense çocuklarla aramda bir bağ var.
Kids, for some reason, I connect with them.
Sanki aramızda bir bağ oluştu.
You know, it really seems like me and you are bonding.
Hayır! - Neden bağırıyorsun?
Nooooo!
Bu çiftin bugün kurduğu bağ kutsaldır, hürmet ve onurla kurulmalıdır.
The bond this couple makes today is sacred... and should be entered into with reverence and honor.
Bağış toplama etkinliğimiz durdu.
Our fundraising has been... It's been off.
En büyük kesintilerimizden bazıları kurumsal bağışçılarımızdan geliyor.
Some of our biggest cuts are coming from our corporate donors.
Bağışların kaymağını sıyırırken
People are getting busted every other day
Bir kez Nicky'ye bağırdığında, kolunu biraz bükmüştü.
There was one time when she shouted at Nicky, she twisted his arm a little bit.
Kelime bağ olarak.
Word as bond.
Tanrım, Julia. Lütfen bu herifi bağırsakta bırakır mısın
Jesus Christ, Julia, would you please just gut this guy?
Bağıra bağıra pes ettireceğiz!
We will yell them into submission!
Bağırmaya bayılırım, bunu biliyorsun ama bu defa, sistematik ırkçılıkla savaşımızda yanımızda olmaları için davamızı daha vurgulu şekilde ifade etmeyi düşünüyordum.
Uh... huge fan of yelling, you know this, but this time, I was thinking more emphatically stating our case so they want to work with us on fighting systemic racism.
Kâğıt parçasıyla bağışlandım Görmen gereken bir kimlik Kimliğimi tespit edip Beni güya özgür bırakabilesin diye
Spared by a piece of paper, a student ID that you had to see before you could identify me and set me supposedly free.
Bağırın, bağırın.
Loudenloudefl
- Bağırmayın!
- Stop shouting!
Kesin bağırmayı.
Stop shouting.
Bağırmayın!
Don't shout!
Bağırmaya devam ederseniz adam kaçacak.
If you keep shouting " He has gone somewhere!
- Demek iki şirket arasında bağ var. - Evet!
- So it's a relation between 2 companies.
Biriyle bağ kurmanın en iyi yolu, iyilik yapmak değildir.
You know, the best way to bond with someone isn't doing a favor.
Eğer doğru çıkarsa, böyle bir bağışı reddedemem.
And if it checks out, you know, that's the kind of giving I can get behind.
Bir kadının bağırışıyla bana bağlılık yemini eden adamlar, düşman oldu.
One woman crying out and men that swore fealty turn against me.
Bağımsız şekilde yapmış.
Independent.
Beni yavaşlatacak ya da bağımlı hale getirecek ilişkilerden uzak dururum.
And I tend to avoid the kind of connections that lead to dependence or can slow me down.
Bağışçılarına ne tür bir okula para verdiklerini anlatmama ne dersin?
How about I tell your donors about the kind of school they're giving to? You listen to me.
Pekâlâ, sonra görüşür müyüz, yoksa bağımlısı olmayayım diye bekletecek misin?
So, uh... see you later or are you rationing that so I don't get addicted? I'll text you.
Doğru. Liderimiz Troy Fairbanks Kurt Fletcher'ı ve palyaço birliğini bağışladı.
Our leader Troy Fairbanks pardoned Kurt Fletcher and his clown confederacy.
Sen ve JD, bunu karıştırdınız, ve şimdi sen, beni ve Laurie Ann'i sorumlu bırakarak uzaklaşmak istiyorsun
You and JD. You stirred this up, and now you want to walk away and leave me and Laurie Ann holding the bag.
Bağımlı olmadığını söylemiştin.
Thought you said you weren't a junkie.
Çantamdaki iğneyi getir.
I have a reaper stick in my bag.
Şüpheli onu naylon çöp poşetine tıkmış ve büyük boy alışveriş arabasına koyup Itaewon semtinde çöpe atmış. Orası da yakındaki ABD üssünde çalışan siviller ve askerler arasında popüler bir yer.
The unsub stuffed her in a plastic trash bag and then put her into a jumbo shopping cart before leaving her by a dumpster to be picked up in the Itaewon District, which is popular amongst ex-pats and soldiers from the nearby US military base.
Maalesef hayır, naylon poşet çürüme ve şişmeyi hızlandırmış, o yüzden pek çok detay kayıp.
Unfortunately, no, that plastic bag accelerated the decomp and the bloating and obliterated a lot of the details.
Ravi ne halt yaparsa...
- Ravi can eat a bag of... - Oh!
Çantaya koydum galiba.
Uh, must've packed it in the bag.
Bir alışveriş torbası giydim.
I'm wearing a shopping bag.
Klozetin arkasında plastik poşette.
It's in a plastic bag behind the toilet.
20 dakikadır o paketin içindekileri yiyorsun.
Okay, you've been going in on that bag for the past 20 minutes.
Çantayı versene.
Why? Get me that bag.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]