Английские фразы | Русские фразы | Турецкие фразы
Translate.vc / турецкий → английский / [ O ] / Oyun zamanı

Oyun zamanı перевод на английский

974 параллельный перевод
Eğlence ve oyun zamanı.
Fun and game time.
Hadi ama. Oyun zamanı değil.
This is no time for games.
Oyun zamanı bitti.
Playtime is over!
Oyun zamanı bitti.
Playtime is over.
Şimdi oyun zamanı.
Now, we're gonna play the game.
Pekala, çocuklar, oyun zamanı bitti.
All right, children, playtime's over.
Tamam, oyun zamanı.
Okay. Time to play.
Cehennem Zamanımız insanları hakkında bir oyun.
Inferno A play about people of our time.
Dinleyin, beyler, bu oyun dürüstçe oynanacak her zaman sakin olun.
Now, listen, fellas, this game is gonna be on the square... and be gentlemen at all times.
Oyun oynayacak zamanım yok.
You know I have no time to play.
Haydi durma, gel! Oyun için henüz zamanımız var!
Come on, we still got time to play.
Evet. Yeni bir oyun izlemeyi her zaman isterim.
Yes. I always like to see a new play.
Geldiği zaman ona bir oyun oynayacağız.
When he comes back, we'll have to play up to him.
O zaman, olaydan habersiz olduğum için bana da oyun oynanıyor.
The jokes on me, too, for I didn't know anything about it.
Oyun oynayacak zamanım yok.
I haven't got time to play games.
- O zaman oyun başlasın!
Then let the game begin!
Oyun oynayacak zamanım yok.
I've got no time for games.
Bu, uzun zaman önce ayarlanmış bir oyun.
It's a game I set up a long time ago.
Bu öğleden sonra Avrupa'ya gidiyorum ve oyun oynayacak zamanım yok.
I'm leaving for the Continent this afternoon and I haven't time for games.
Bana oyun oynadın! O zaman ben de bir fıkra anlatayım.
You got me!
"Oyun yazarlığında yeteneği olmayan biri tarafından yazılmış..." "... 20 yıllık bir oyuna zaman harcıyorlar. "
They're wasting time on a 20-year-old play written by a man with no talent for writing plays.
Oyun oynayacak zamanım yok.
No time for games.
O zaman, bu oyun benim için banko.
Certainly, it will be a big affair.
- Bir tanem, oyun oynayacak zamanım yok bugün.
- Darling, I don't have time for games today.
Bizim beraber takıldığımız zaman, oyun tahtasının boyunu geçmeyebilir.
When you and I go head-to-head, it may not be across a chess board.
Her zaman bir oyun yazabileceğimi düşünürdüm.
I'd always had the idea I could write a play.
Komşular her zaman yemek ve içmek için ona gelirdi, eşiyle kartlarla oyun oynarlardı.
The neighbors always came to him to eat and drink, play cards with his wife.
- Güzel, o zaman, belki bir oyun yapabiliriz.
- Well, then, we, perhaps, could have a game.
- Hayır, daha yakın bir oyun. Ne zaman bitirecekler?
No, a more intimate game, you know?
Büyüdükleri zaman, ve oyun oynayacak odaya ihtiyaçları olduğunda,... Nuru'yu onlara bakıcı olarak koyacağız ve çok güzel bir ilişkiye sahip olacaklar.
When they grew older and needed more room to play we put Nuru in charge of them, and they got along beautifully.
İkiniz başka zaman oyun oynayabilirsiniz.
You two can play games some other time.
O zaman, ona oyun oynamadan tuz verelim.
Oh. Well, we could offer it salt without tricks.
Oyunda avantajlı olduğunu bilirsen... kazanıp, kaybedeceğini de bilirsin, o zaman... da oyun oldukça sıkıcı olacaktır.
If you knew in advance whether you'll win or lose in a game, then nothing would be more boring than that.
Her zaman oyun bahçesinde dururdu, hatırlamıyor musun?
I always kept it in the playroom, remember?
Bütün zamanını oyun sahasında ve dans salonlarında geçirirdi.
He always spent time on the playing field, in dancehalls.
Hadi o zaman oyun oynayalım.
So let's play a game
Oyun oynamak için biraz zamanı olmalı.
He should have some time to play.
Oyun oynamak için hiç zamanımız yok, Snoopy.
We don't have any time to play, Snoopy.
Oyun oynayacak zamanımız yok.
We don't have any time for this playing around.
Bakın, her kimseniz, ben meşgul bir kadınım ve oyun için zamanım yok.
Look, whoever you are, I'm a busy woman and I don't have time for games.
Bir zamanlar takip ettiğim bir oyun vardı ama ben hiç bir zaman karmaşanın içerisinde gol atmak istemedim. Niçin hiç ateşin yok.
Look, for once I'll back you up, but you can't fool me, y'know?
Oyun oynamak için zaman yok.
No time for playing games.
Onları bunu yaptıran biz değiliz ama madem yaptılar o zaman bu adil bir oyun!
We didn't make them do these things, but once they did, they're fair game!
Oda servisini beklerken zaman geçirmek için bir oyun. lçkinizi ve 300 dolarlïk elbisenizi karïnïzïn parasï öderken.
It's a game to wile away the time while you wait for room service while your wife's dough buys martinis and your $ 300 suits.
Bir oyun her zaman olacak ama kurallar değişiyor.
There'll always be a game... but it's just that the rules are being changed.
Edmond babasından korkup saklandığında, zamanını burda oyun oynayarak geçiriyor.
Edmond's afraid of get a hiding from his father, so he spends his time playing here.
"Boş zaman" ve "oyun" sözcükleri programımda yok.
The words "recreation" and "enjoy" have no meaning to my programming.
Bu oyun ne zaman oynandı?
When was this play done?
Oyun yazarını zamanından önce gömmeyelim.
Let's not bury the playwright before his time.
Ve kimi zaman kısıtlı yeteneğim bir araya gelir ve oyun yazabilirsem bu çok, çok güzel oluyor.
And if I can occasionally get my little talent together and write a little play... well, then that's just - that's just wonderful.
Hiç kimse zamanını tam olarak söyleyemez, ancak çok uzun zaman önce eski kil zamanlarında bir oyun hamuru ülkesinde - Görüyorsunuz! Size bir turnabalığının öyküsünü anlatmak istiyordum.
Hard to tell when, but a while ago, in a good olde clay time in one plasticine country just as I wanted to tell you the tale of the Pike fish

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]