Zamanlarında перевод на английский
2,571 параллельный перевод
Biliyorsunuz... Yılın bu zamanlarında Aegis 7 çok güzel oluyor diye duydum.
You know, I hear Aegis 7 is beautiful this time of year.
Boş zamanlarında ne yapardın?
What'd you do in your free time?
Yılın bu zamanlarında Partizilla oluyor.
This time of year, she turns into partyzilla.
Çocuklarına verecek yeterli paran olmaması mı? Veya zor zamanlarında onların yanında olamamak mı?
not having given enough to his children or not having been beside them during the hard times.
şimdi kriz zamanlarında, hepiniz bencilce davranıyorsunuz.
Now in times of crisis, you've all become selfish.
Et'i ilk zamanlarında görmeliydim.
She's having a baby. I needed to see the Flesh in its early days, that's why I scanned it.
Tabii ki alkolik zamanlarında alamazdı. Ancak bağımlılıklarından kurtulduktan sonra ehliyet almak istediğini çok istedi.
He wouldn't have been able to do it in his drinking days, obviously, but since he had become sober he had talked about it quite a lot, about getting his driving licence.
Ama öyle olsaydı bile, o zor zamanlarında seni kim teselli ederdi?
But, you know, if it did, who would... who would comfort you through the hard times?
Ama bir Başkan'da olması gereken özellikler bunlar mı, özellikle de kriz zamanlarında?
But is that really what we need in a President, especially in a time of crisis? Excuse me?
Ulusal kriz zamanlarında bile insanların mutlak ve temel özgürlükleri korunmalı.
'Even at times of national crisis,'certain basic human freedoms have to be protected.
İstersen boş zamanlarında Çapkın Haydut'un peşine düşebilirsin ve onu gördüğünde kendisine bağırıp kızabilirsin ama ben şehirde kalıyorum.
You may hunt the Kissing Bandit down in your free time if you wish and give him a good tongue-lashing when you see him, but... I'm staying in the city.
Pekâlâ. Dennis, boş zamanlarında neler yaparsın?
So, Dennis, what is it that you do with your free time?
Boş zamanlarında hukuk kitabı okuyordun, değil mi, Sam?
Have you been reading law books in your spare time, Sam?
Los Angeles'ın yılın bu zamanlarında kavrulduğunu sanıyordum.
I thought it was boiling hot in Los Angeles all year round.
Açlık, salgın ya da felaket zamanlarında tam da yapacağımız şey bu.
This is exactly what we would do in times of a famine or a plague or pestilence.
Bazı insanlar gerçekten boş zamanlarında yapacak bir şeyler bulamıyorlar.
Some people really have nothing better to do with their time.
Tam böyle Noel zamanlarında fazla parlak ışıkları koyuyorlar falan.
They always do it right around Christmas, with all the twinkly lights.
Yılın bu zamanlarında köpek kızakları onlar için tek ulaşım kaynağı demek.
At this time of year, the dogsled is their only means of transportation.
Özellikle de kriz zamanlarında.
Especially in a time of crisis.
Bu savaş zamanlarında tek bir karşıt söz...
One word of dissent in this time of war and...
Kötü zamanlarında diğer eşi desteklemek.
You know, supporting the other person when they're going through something.
Bu işte yaz boyunca çalışabilirsin Berkeley'deyken tatil zamanlarında.
You could do this during the summer, when you're off of Berkeley.
Berkeley'deyken tatil zamanlarında.
When I'm off from Berkeley with you guys.
Boş zamanlarında yapacağın şeyi seçmek sana kalmış.
Whatever you want to do in your spare time is up to you.
O zamanlar, Sam Braddock ve Jules Callaghan arasında bir ilişki olduğundan haberiniz var mıydı?
Is that when you knew sam braddock And jules callaghan were romantically involved?
Bir zamanlar, güneşin bütün bir yıl parıldadığı topraklarda Camelot adında bir yer varmış. Genç bir Kral'ın, onun şövalyesi ve savaşçılarının halkı uğruna özgürlük mücadelesi verdiği bir yer.
Once, in a land where the sun shone all year, stood a place called Camelot, where a boy king and his noble champion and their warriors fought for the freedom of their people.
Oğluma ya da kızıma, bir zamanlar Mitchell adında bir dostum olduğunu asla anlatmam.
I will never tell my son or daughter that I had a friend called Mitchell.
Tabiki yalnız olduğum zamanlar dışında.
Except, of course, when I'm alone.
Bir zamanlar, Chris adında bir küçük tavşancık varmış.
Once upon a time, there was a little bunny rabbit named Chris.
Bugün, Front ve Grace'in köşesinden canlı yayındayız. Bir zamanlar burada Karen'in Kafesi adında küçük bir kafe vardı. Haley James Scott, burada şarkı söyleyip garsonluk yapardı.
Today we're live from the corner of Front and Grace where, once upon a time, there sat a little diner called Karen's Café, where Haley James Scott performed and waited tables.
Bir zamanlar Amerikan polisi tarihi hakkında tez veren bir öğrencim vardı.
Huh. I once had a student give a thesis on the history of the American police drama.
Şunu söylemeliyim ki bunu yapmadığımız zamanlar oldu. Bir zamanlar, özellikle de kariyerimizin başlarında paraya ihtiyacımız olduğunda şarkılarımız oldukça iğrenç reklamlarda kullanıldı.
And I gotta say, we have not always done this, there were times, especially early in our career where we just needed the cash and our songs were in some pretty gross commercials.
Ve böylece büyük ve harikulade bir dünya, devasa boyutlarda bir afetin ardından en güzel anlarında yıkılarak, tüm zamanların en büyük efsanelerinden birinin yaratılmasına neden oldu...
And so a great and wonderful world, cut off in its prime by a disaster of cataclysmic proportions, became the birthplace of one of the greatest legends of all time...
Hakkında konuşabileceğim, kendime ait olan orijinal hiçbir şeyim yoktu. O zamanlar çok fazla içine kapanıktım. Kendimi çok rahatsız hissediyordum.
I didn't have anything original of my own to really talk about, and I was so introverted at the time, and I felt so uncomfortable.
Bir zamanlar ruhsuz kurtçuklardınız, ama şimdi ruhlarınız günahsız. Tanrı'nın Krallığı'nda yeniden doğmak için hazır olun!
Once you were merely soulless maggots, but now... you are souls without sin, ready to be born again into the Kingdom of God!
Bir zamanlar ruhsuz kurtçuklardınız, ama şimdi ruhlarınız günahsız. Tanrı'nın Krallığı'nda yeniden doğmak için hazır olun!
Once you were merely soulless maggots, but now... you are souls without sin... ready to be born again into the Kingdom of God!
İşin gücün olmadığını olsa olsa haftada birkaç saat kahve dükkânında çalıştığın zamanları...
When you had no occupations whatever... maybe working a couple hours a week at a coffee shop.
Kimin kariyerinin daha önemli olduğu hakkında tartışmadığımız zamanlar...
Come on. It wasn't that bad,
Evet, bundan bahsetmen çok komik aslında, çünkü ben zor zamanlarımda kime sığınacağımı çok iyi biliyorum.
Yeah, I mean, it's funny you should mention it, because I know exactly who I would turn to in my hard times.
Sanırım aslında çok daha fazla rüzgar vardı o zamanlar.
I think there was actually more wind back then.
Brian bir zamanlar boynunun ağzıyla erişemediği bir noktasında kene olduğunu ve masa tenisi topu kadar şiştiğini anlattı mı?
Did Brian ever tell you he once had a tick on the back of his neck that he couldn't reach with his mouth, and it swelled up to the size of a ping-pong ball?
Patron iş hakkında size işiniz hakkında güvenmiyor ise ekonomik anlamda sürekli zor zamanlar geçireceksiniz.
Oh, uh, it's the one where your boss makes you feel insecure about your job by constantly referring to the tough economic times.
Okul olduğu zamanlar arkadaşlarında kalmak yok.
There's no sleepovers on a school night.
O zamanlar babam fabrikada çalışıyor ama aslında bilim adamı olmayı hayal ediyordu.
At the time, my dad worked at the factory. But what he really dreamed of was of becoming a scientist.
Bu maktullerin ikisi de göğüslerindeki kurşun yaralarından ölmüş. Ama ölüm zamanları arasında bir gün var.
Both of these vics were killed by gunshot wounds to the chest, but their times of death were a day apart.
Bu sıralar yıllık hasat zamanları gelmek üzere ve tahılları aç gözlü bir düşmanın tehditi altında.
Today their annual harvest is under way, and their grain is under attack from a ravenous enemy.
Tuvalette kusmakla meşgul olmadıkları zamanlar genellikle ponpon kız antrenmanında olurlar.
When they're not puking in the toilet, they're usually at cheer practice.
Bir zamanlar Swooni adında bir saray varmış.
Once upon a time there was a place called Swooni.
Böyle zamanlar yanında biri olduğunda işler daha kolay oluyor.
You know, sometimes these things go better if you have someone with you.
Bir zamanlar, seni de onların arasında sayabilirdim, değil mi?
There was a time, was there not, when I could count you among them?
"Bir zamanlar, şehrin yanında bir tarlada, bir çekirge ailesi çekirge evlerinde yaşar ve tüm gün çekirge işlerini yaparlarmış."
"Once upon a time, in a big field near the city," a grasshopper family lived in their grasshopper house, "doing grasshopper things all the day long."
zamanı 41
zaman 286
zamanında 22
zamanla 88
zaman geçiyor 44
zamanlama 22
zamanım yok 137
zamanın var mı 17
zaman yok 141
zaman doldu 144
zaman 286
zamanında 22
zamanla 88
zaman geçiyor 44
zamanlama 22
zamanım yok 137
zamanın var mı 17
zaman yok 141
zaman doldu 144
zamana ihtiyacım var 37
zamanımız azalıyor 34
zaman geldi 92
zamanın var 16
zamanım var 22
zamanım olmadı 22
zamanımız tükeniyor 18
zamanı geldi 236
zamanını boşa harcıyorsun 43
zamanı gelince 71
zamanımız azalıyor 34
zaman geldi 92
zamanın var 16
zamanım var 22
zamanım olmadı 22
zamanımız tükeniyor 18
zamanı geldi 236
zamanını boşa harcıyorsun 43
zamanı gelince 71