Английские фразы | Русские фразы | Турецкие фразы
Translate.vc / турецкий → английский / [ Z ] / Zamanlı

Zamanlı перевод на английский

2,361 параллельный перевод
Bir masör, profesyonel şef, tam zamanlı bir garson.
A masseuse, a personal chef, a full time waitstaff.
Çiftçi pazarında küçük bir sebze ve meyve standı işletiyor ve ücretsiz numune dağıtan sağlıklı yiyecek kooperatifinde yarı zamanlı olarak çalışıyor.
She runs a small juice and vegetable stand at the farmers market, and she works part-time giving out free samples at the health food co-op.
Zamanlı değil.
There is no schedule.
Bu da, zamanlı olmamasıyla aynı şey.
Which is the same thing as not having a schedule.
Derslerindeki ve yarı zamanlı işindeki devamsızlığı önceki zamanlara göre fark edilir derecede artmış. Üstelik okul arkadaşlarına göre, şarap ve sert içkiler de almaya başlamış. Bu bilgiyi nereden aldınız?
His absence from school became marked, he quit his part time job, and according to his school friends, was buying a lot of beer and spirits.
Yeni bir yarı zamanlı çalışan almışsın.
You have a new part-time employee.
Yarı zamanlı çalışan bir avukata ofis vermeye gücümüz yetmiyor.
We cannot afford a part-time lawyer taking up office space.
Yarı zamanlı işin çok mu değerli?
Is working part-time worth it?
Yarı zamanlı çalışmayı düşünüyorum.
I'm thinking about working part-time.
Yarı zamanlı mı?
Part-time?
Bütün yarı zamanlı işlerimi kaybettim.
I've lost all my part-time jobs.
Yarı zamanlı işimden maaşımı alınca ödeyeceğim hemen.
When I get paid, I'm going to pay it back immediately.
Yarı zamanlı çalışıyorum, okula gidebilirim yani.
I'm working part-time so that I can go to school.
Yarı zamanlı çalışmazsam, nasıl gidebilirim okula?
If I don't work part-time, how can I go to school?
Ona söylediğim halde okulunu bitirmeye bile gitmiyor ve seni görebilmek için yarı zamanlı çalışıyor!
She won't go to graduate school even though I told her to and works part-time so she can see you!
Bu yüzden, yarı zamanlı çalışıyorum.
This is why I'm working part-time.
Ah, bir dakika önce ikinci kattaki kafede yarı zamanlı çalışan hanım geldi.
Oh, and just a moment ago, the woman who works part-time at the cafe on the 2nd floor...
Burada yarı zamanlı çalıştığımı nasıl öğrendin?
How did you know that I'm working here part-time?
"Max Liston, kısa zamanlı Seattle müteahhidi büyük iş yapıyor."
"Max Liston, small-time Seattle contractor, " gets big break.
Bugün David Wallace'ı arayıp yarı zamanlı çalışmak istediğimi söyleyeceğim çünkü kurduğumuz şirketin bana orada çok ihtiyacı var.
Today, I will be asking David Wallace if I can start working part-time, because the sports marketing company that I started really needs me to be there.
Mezuniyetten sonra, tam zamanlı çalışmaya başladım.
After graduating, I started working full-time.
Açıkçası şu anda başka bir davda tam zamanlı çalışıyorum.
Well, I'm working on something full-time at the moment.
Spartan RX marka, gerçek zamanlı DNA tahlil cihazı.
A Spartan RX real-time DNA analyzer.
Tam zamanlı komedi yapmak için, New York'a yerleşmeyi düşünüyordu.
He was about to move to New York, do comedy full time.
Şimdi, tam zamanlı çalışanlara sağlık sigortası yapılmalı, değil mi?
Now, full-time workers should get health insurance, right?
More - - Onlar tam zamanlı iş teklifinde bulunmuyor ki.
More - - they don't even offer full-time jobs.
Para kazanmak için mi devlet okulunda yarı zamanlı öğretmenlik yapmaya başladın?
You became a part-time teacher in a public school for money?
Görüntüleri deniz haritasındaki koordinatlarla eş zamanlı hâle getirirsem tam olarak ne olduğunu öğreniriz.
If I synchronize the images with the coordinates of the sea charts... We know exactly how it happened.
Kafa travması geçirdiğinizden ötürü yakın zamanlı hafızanız biraz bulanık.
You suffered a head trauma, so your short-term memory's a bit fuzzy.
"Verme" nin gelecek zamanlı hali nedir?
What's the future tense of'I give'?
Yarı zamanlı mucit!
Part-time inventor!
Yarı zamanlı iş de bulamadım.
I haven't even found a job yet, but I'm already looking for a place.
Yarı zamanlı işi de odayı da ben bulacağım.
A job and a place. I'll find both of them for you.
On dakika içerisinde, eş zamanlı.
Ten minutes, synchronized.
Gerçek zamanlı olarak.
Locations in real time.
Sen ilk tam zamanlı kadın haber sunucusu olacaksın.
You're going to be the first female full-time network news anchor.
Onunla yaşamak tam zamanlı bir iş gibi, doğru mu?
Being with him's like a full-time job, correct?
16 tam zamanlı hizmetçi var.
There are sixteen full-time maids.
Bu yeni bir şekle ihtiyacı olan eş zamanlı bir takip cihazı.
It's a real-time tracking device that needs a new purpose.
Sen? - Yarı zamanlı jinekologluk yapıyorum.
- Uh, I'm a part-time gynecologist.
Çok fazla iş, sadece uzun zamanlı değildi.
Plenty of jobs, just not for long.
Daha önce tam zamanlı işçiye ihtiyacım olmazdı. Ama Grady gittiğinde, burada bir boşluk olacaktır.
I ain't never had use for a full-time man before, but once Grady goes, it ain't right that his mother should take up the slack.
Gerçek zamanlı olarak bir görüntü göndermek için Washington sorabilirsiniz bölgede Sommerton etrafında.
Ask Washington to send an image in real time the region around Somerton.
Alman enformasyon teknisyeni Daniel Domscheit-Berg WikiLeaks'in ikinci tam zamanlı üyesi oldu.
A German IT technician, Daniel Domscheit-Berg, became the second full-time member of WikiLeaks.
Herhangi kısa zamanlı müttefikliğin ötesine geçen bir bilgi savaşını kazanıyoruz. Ana medya örgütleri bizim yanımızda ve sen tüm bunları Amerikan muhbirlerine zarar gelir diye korktuğun için bir köşeye atıyorsun.
We are winning an information war... which goes beyond any short-term alliance we have with the mainstream media... and you want to throw it all away because you fear... that some U.S. Government informant might come to harm?
Kısa zamanlı haydut.
Small time thug.
Tam zamanlı bir mesai bu, ama başka yolu yok.
It's a full-time job but that's how it works.
Sayısı 10'a kadar çıkabilen günlük cinsel tatminlerimin yanında tam zamanlı bir işim de varken, bu karmaşık düzeni idare etmekteki başarıma rağmen yine de belli bir mutsuzluğa meyilliydim.
Despite my success in managing the complicated logistics involved in arranging up to 10 daily sexual satisfactions while also having a full-time job, I was still prone to a certain sadness.
Hazır olun, çünkü alışılmış topuk danslarında asla göremeyeceğiniz bir şey deneyeceğiz. Eş zamanlı, karşı karşıya bir topuk düellosu.
Brace yourselves,'cause we're gonna try something you would never see in mainstream tap, a simultaneous, head-to-head tap-off.
Başkanım, yarı zamanlı iş için başvuran kişi burada.
President, the applicant for part-time work is here for the interview.
Tam zamanlı çalışamam.
I can't work full-time.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]