Önemli перевод на английский
126,401 параллельный перевод
Başka şeyleri düşünmüyorum, aklımda sadece işim var, çünkü önemli olan bu.
I don't think of other things. Only my work, because that is what's important.
Tarif aynı olsa bile sonuçta önemli olan, yapan kişinin elidir.
Even if the recipe is the same, it's the hand of the one who makes it that matters in the end.
Önemli bir faaliyet ve...
It becomes an event, and it's just...
Bütün gece çalışmış olabilirsiniz, ama önemli olan yeni bir günün şafağıdır.
You may have worked the whole night, but what really matters is when a new day dawns.
Her gece pazara gittiğinizde önemli olan iyi yapılmış bir işin sonucudur.
When you go to the market, night after night, all that matters is the final result of a job well done.
- RBG'deki stajımdan beri ilk defa. Bu yüzden de stajyerlerimi özenle seçiyorum. Benim için çok önemli.
As, uh, as I'm sure you know, the attorney general has suspended my investigation and ordered me back to Washington.
Adaylarda da önemli olan burada ne olduğudur.
And candidates are about what's in here.
Görünmez değilsiniz. Önemli insanlarsınız siz.
You are not invisible.
Bu kadar önemli olan neydi?
What was so important?
Önemli vesileleri kutlamazsak zamanla birlikte geçer gideriz.
You know, if we don't mark the milestones, we're just passing with the time.
Sadece bir sorum var. Önemli olan tek soru bu.
I just have one question, the only question that matters.
Bunun ikimiz için de önemli olduğunu düşündüm.
I thought it was important for both of us, really.
- Hayır, sana önemli bir şey söylemeliyim.
- No, I need to tell you - something important.
Silahlardan daha önemli olan bir şey var.
Something's gotta matter more than guns.
Sonunda, onun için önemli olduğunda ve hatta onu yıkadığında seni hala sevmiyordu, değil mi?
Even in the end, when you cared for her and bathed her, she still didn't love you, did she?
Önemli değil.
I don't mind.
Jake bizim için önemli.
Jake's important to us.
Bu gitmemem için bir sebep değil, aksine gitmemi daha önemli yaptı.
This- - this makes it more urgent, more reason to go, not less.
O benim için önemli.
I care about her.
Su önemli.
Water is precious.
Bu yadigarlar Walker için önemli.
Walker values these relics.
Önemli olan tek şey gelecek.
The only thing that matters is a future.
Gençlik, en önemli olması gereken.
Youth, is the main requirement.
Evet, Lisa, Bu çok önemli.
Yes, Lisa, it's very important.
Önemli olan şey benim hayatta kalmam.
It's important that I'm alive.
Ama B pozitif biri olarak herkesin sağlıklı ve üretken bir hayat yaşaması için ortaklığa önemli bir katkıda bulunacağımı biliyorum.
I know that I'm making a vital contribution to The Partnership to ensure that everyone can live healthy, productive lives.
Anlaşılan önemli anlamsal farkları var.
Clearly an important semantic difference.
Ve yapsak da önemli olmaz diye düşünüyorsunuz.
And you feel like what we do doesn't matter.
Ama bunların hiçbiri önemli değil çünkü Jack-O-Lert alarmın ancak Jack Squat'ı tespit edebilir.
But none of this matters because your Jack-O-Lert detects jack squat.
Bizler önemli değiliz.
We're not important. The work is important.
Kovaya işeyebilirim, önemli değil.
I can pee in a bucket, I don't care.
Önemli olan şu ki, ölebilirdim.
The point is I could've died.
Bu şeyler hava durumu sunarken önemli değildi ama artık bir haber spikeriyim.
This stuff didn't matter when I was doing the weather, but now I am their anchor, man.
Ya da en önemli kararların yazı tura atılarak çözüldüğü
Or adopt "flipism,"
Profesör Batty, Donald Duck'ı tüm önemli kararları yazı tura atarak vermeye ikna ediyordu.
Flip Decision, one of my favorites, in which Donald Duck is persuaded by Professor Batty to make all the most important decisions based on the flipping of a coin.
Mücadele etmemizi, kendini daha önemli hissettirmemizi istiyor.
He wants us to put up a fight, make him feel bigger.
Seni içeri sokmamı isteyecek kadar önemli olan ne?
So you wanna tell me what was so important I had to get you through the gates?
Ancak senin de anlayacağı gibi ayık olmam önemli.
But it is important that you accept that I am sober.
- Bu hem önemli hem de önemsiz bir şey Lordum.
Lord, it is about both something and nothing. Sit.
Önemli kârlar elde etmek için harika bir fırsat sunan iş stratejisi.
It's a business strategy that offers a great opportunity to generate Alpha returns.
Çok önemli olan bir şey.
The most important.
Böyle önemli bir işte ona ne diye güveniyorsun?
Why trust him with a job this important?
Kötüye karşı savaşta bu gerçekten önemli bir dönüm noktası.
This is truly a milestone in the war against evil.
Bunların hiçbiri çok önemli bilgiyi sakladığın gerçeğini değiştirmiyor.
None of this changes the fact that you kept crucial information from me.
Bu önemli.
It's important.
Çevremizde inşa ettiğimiz toplum için çok önemli.
Vital to the society we are building all around you.
- Tablolarını ve topladığın önemli ziynet eşyalarını da öyle. Aç gözlülüğün bile bir sınırı var.
- Or your paintings or all your other material trappings.
Önemli şeyler için daima vakit yaratmalısın.
You always need to make time for the things that are important.
Yaptığım şey de önemli zaten.
Ma'am, what I do is important.
Bazı önemli açılardansa biraz eksik kalmış olabiliriz.
And in other important ways, we maybe fell a little short.
Senin ve oğlanın benim için ne kadar önemli olduğunu biliyorsun.
You know how much you and the boy mean to me.
önemli değil 3809
önemli degil 25
önemli birşey değil 33
önemli değil mi 21
önemli bir şey değil 261
önemli olan bu 110
önemli bir şey 34
önemli bir konu 16
önemli olan 207
önemli mi 77
önemli degil 25
önemli birşey değil 33
önemli değil mi 21
önemli bir şey değil 261
önemli olan bu 110
önemli bir şey 34
önemli bir konu 16
önemli olan 207
önemli mi 77