Ikı перевод на английский
2,221,694 параллельный перевод
Hepsi ortaya çıkınca şöyle diyorlardı :
And then it all came out and...
Okul koridorundan geçip, dışarı çıkıp arabasına bindik.
I remember walking through the corridor of the school... and we go out, and we get in a car.
"Artık sen de kendi terapine dâhil olacaksın" dedi.
He said, "So, now, you're gonna be participating in your therapy."
Ve Rahibe Cathy de gitar çalardı, beraber çok pratik yapmıştık.
And Sister Cathy played guitar, too, so I did a lot of practicing with her.
Tanrı'nın eşi olmak için sunağa yaklaşıyor ve ölene dek Tanrı'ya sadık kalarak hizmet edeceğine yemin ediyor.
She approaches the altar to become the spouse of God, promising to serve God faithfully until death.
"Çığlık atardım ama sessizlik yemini ettim."
"I'd yell, too, but I took a vow of silence."
51 kız katılmıştık.
We had 51 girls that entered.
Sabah saat 5 : 15'te uyanırdık, ayine giderdik, meditasyon yapardık.
We'd get up in the morning at 5 : 15, we'd go to Mass, we'd have meditation.
Kahvaltı ederdik, kahvaltıdan sonra günlük işleri yapardık, neyle görevlendirildiysek.
We'd go to breakfast, and after breakfast, you would have your chore to do, whatever you were assigned.
Akşamları büyük sessizlik denen bir şey yapardık.
We had what was called the Great Silence at night.
Sırada otururken birden Maskell'ın sesini duyardık :
We'd be sitting there. All of a sudden, you'd hear Maskell's voice :
Rahip Maskell'ın ofisine gitmeniz anons edildiğinde sınıfa ölüm sessizliği çökerdi ve diğer kızlar size acıyarak bakardı.
When you were called over the loudspeaker to report to Father Maskell, a dead silence would come over the classroom, and other, um, girls would look at you with sad eyes.
Sanki artık Maskell koruyucum olmuştu.
So, it was as if Maskell became my protector.
Polis memurunun gömleğini ve pantolonunu görebiliyordum, arkadan çok parlak bir ışık geliyordu.
And I could see the shirt and pants of the officer with the very bright light coming in the back.
Babam eski kafalı birisiydi ve kızların üniversiteye gitmemesi gerektiğine inanırdı.
My father was an old-fashioned man who believed that girls really shouldn't go to college.
Ensest, hayvanlarla seks, kızların grup seksi, zührevi hastalıklar, falan filan.
It involved incest, it involved bestiality, it involved girls having group sex, venereal disease, on and on.
Size Hırsız Kız'ı anlatmayı unuttum.
And I forgot to tell you about Marnie.
ALFRED HITCHCOCK'TAN "HIRSIZ KIZ" Hırsız Kız din dersi müfredatında olan bir filmdi.
Marnie was a movie that was part of the religion class curriculum.
Filmin konusu, kızın bastırılmış anılarıydı.
The whole point of it was, she had repressed memories.
Sean Connery, sorunlarına rağmen kıza âşık oluyordu.
Sean Connery grew to love her despite her problems.
" Evet Marnie, bence artık iyileşeceksin.
" Yes, Marnie, I think you're gonna be all right now.
" Yazık.
" Oh, no.
Ofisine en son çağrıldığımda dersler bitmişti, Rahibe Cathy ile sınıftaydım, kız kardeşim de bizimleydi.
The last time that I was called to his office, it was after school, and I was in the classroom with Sister Cathy and my sister was with me.
1966 yazında tanışmıştık.
We first got acquainted in the summer of'66.
O yaz temmuz ayında mektuplaşmaya başlamıştık.
We were corresponding in letters by July of that summer.
Bunu yapamazdık.
We couldn't do that.
Ve son seneme başlamak için 1969 sonbaharında geri geldiğimde o orada değildi ve artık fakülteye dâhil değildi.
And when I came back in the fall of 1969 to start the senior year, she was not there and she was no longer on the faculty.
Ona ne olduğunu veya nereye gittiğini hiçbirimiz anlamamıştık.
And it was not real clear to us what happened to her or where she went.
Kızgındı çünkü...
He was upset because, uh, he...
" Kızları incittiğini duydum.
Uh, he was, um... hurting the girls.
Kızlara istemedikleri şeyler yaptırıyormuşsun. "
He was making the girls do something they didn't wanna do.
Cathy'nin ikilemi, bu kızların düşünce yapısını tam olarak anlayamamamızdı.
Cathy's dilemma was that we are not in touch with where these girls are coming from.
Manastır dediğimiz şey bizi koruyor ve genç bir kızın yaşadıklarını anlamakta zorlanıyoruz.
We're protected behind this convent thing, which limits our understanding of what a teenage girl is going through.
CARRIAGE HOUSE SİTESİ KASIM 1969 Rahibe Cathy'nin kayboluşundan iki gün önce bir arkadaşımla öylesine evine ziyarete gittik, onunla kısaca konuştum.
Two days before Sister Cathy disappeared, a friend and I went to her apartment, casually, for a visit... and we talked shortly.
Detaylı konuşmadık çünkü arkadaşım neler olduğunu bilmiyordu.
We didn't talk in-depth because my friend didn't know what was going on.
Cathy'yle öldürüldüğü günden bir gün sonra buluşacaktık aslında.
Cathy and I were supposed to get together the day after she was actually killed.
Ama şimdi düşünüyorum da, eğer Başpiskopos Keough'daki rahiplerin kızlara cinsel tacizde bulunduklarını biliyorduysa, belki de konuşmak istediği konu buydu.
But I look back now and say, if at that time she was aware... of priests sexually abusing the girls at Archbishop Keough, then maybe that's what she wanted to talk about.
Odasından ayrıldık.
We leave his room.
Ve artık tacizleri eskisinden daha da beter olmuştu.
And now the abuse became worse than it had ever been.
Anne, dışarı çık ve babamla tekrar gir.
Mom, go back out and come in with Dad.
Ya okula giderdik ya kilisede bir şeyler yapardık.
It was either going to the school and doing something with the church.
Kilise arkadaşlarımız, dua gruplarımız vardı, oyun oynardık.
It was church friends, prayer groups, and the kids would play.
Gücün Tanrı'dan, Tanrı ve kilise yoluyla kurulan ilişkilerden geldiğine inanırdık.
Our understanding was, is that the strength came from God and our relationship with each other through God and the church.
Bunu anlamıştık.
It was just understood.
Yemek odamdaydık ve mezunlar gecesine gelmemi istiyordu.
We were in my dining room and she was asking about me going to a reunion.
Ve hepsinin sonunda her zaman bir kısmını hatırlayıp bir türlü tamamını hatırlayamadığım bir anım vardı.
And at the end of it... was a memory that I had always had a part of it... but not the whole part.
Sanki 14 yaşındaki bir kız gelip yanıma oturmuştu ve bana başına gelenleri anlatıyordu.
It was as if a 14-year-old came in and sat down next to me and started telling me what happened to her.
Ve yetişkin bir kadın olarak kendimi kınıyordum çünkü o genç kıza bakarken eminim bu hikayeyi dinleyen birçok kişinin sorduğu soruyu soruyordum kendime.
And I, as a grown woman, was condemning myself because I'm looking at this girl and I'm saying the same thing that I'm sure many of other people who are hearing this story said.
Biz arkadaştık.
We were friends.
1982'de, yani iki yıl sonra, Baltimore'daki Holy Cross Kilisesi'ne gönderilmiş. 1992'de gizli tanık ortaya çıktığında orada çalışıyormuş.
In 1982, two years later, he was sent to Holy Cross parish in Baltimore... and he was there in'92 when Jane Doe came forward.
Biz de Steve Tully diye bir avukat bulduk, ücretini kilise ödüyordu, yani aynı taraftaydık.
So, we found a lawyer, Steve Tully, and the church was paying his fee, and so, it was a mutual...
ikinci 72
ikın 61
ıkın 30
ikimiz 71
ikizler 58
ikiniz 72
iki tane 162
iki gün sonra 30
iki dakika 132
iki hafta sonra 31
ikın 61
ıkın 30
ikimiz 71
ikizler 58
ikiniz 72
iki tane 162
iki gün sonra 30
iki dakika 132
iki hafta sonra 31
iki kez 99
ikimizde 16
ikincisi 419
iki kere 86
ikinizde 56
iki saat 66
ikimize 16
iki kart 16
ikiniz de 254
ikimiz mi 17
ikimizde 16
ikincisi 419
iki kere 86
ikinizde 56
iki saat 66
ikimize 16
iki kart 16
ikiniz de 254
ikimiz mi 17
ikimiz birlikte 20
iki bira 67
ikili 30
iki gün 84
ikimiz de 70
ikinci olarak 82
ikinci kat 64
ikinci katta 29
iki mi 107
iki katı 19
iki bira 67
ikili 30
iki gün 84
ikimiz de 70
ikinci olarak 82
ikinci kat 64
ikinci katta 29
iki mi 107
iki katı 19