And so it was Çeviri Türkçe
6,562 parallel translation
And so it was, that from the first, they were not only brothers but rivals for the throne.
Yani en başından beri sadece kardeş değil rakip varislerdi.
So it reaches everyone. - And then the other thing I realized very quickly was that I had to go to the bathroom.
Ve fark ettiğim başka bir şey de acilen tuvalete gitmem gerektiğiydi.
- [Fox] I mean, people think that it looked so smooth, but I this thing stapled to my foot, and I was dangling from wires.
İnsanlar çok kolay olduğunu sanır, ama ayağıma o şey tutturulmuşken, kablolara asılı duruyordum.
I know that Sean's parents love the movie and showed it to him, so he was very familiar with it.
Sean'ın anne babası filmi sevdikleri için ona da gösterdiler.
Yeah. Okay, so it was our third anniversary, and Mickey was staying with us.
Üçüncü yıldönümümüzdü, Mickey bizde kalıyordu.
So, instead of the old forms of farming, which were very much in-tune with nature, they were linked to the cycles of the natural year and the seasons, what you see now is an intensification where the land is almost reconsidered as if it was a factory.
Eski mahsul türleri yerine geçen bu yeni türler doğa ile gayet uyumludur. Ayriyeten takvim yılı ve mevsimler gibi döngüler ile yakından bağlantılıdır. Şu an gördüğünüz, arazinin neredeyse bir fabrika gibi yeniden değerlendirilmesidir.
And so, at that point in time, organic was no longer important to me, it was imperative.
Ve o zamanlar, Organik benim için o kadar önemli değildi, Şart oldu, tarımda değişiklik yapmak şart oldu.
Well, so I borrowed Mum's key and went into your study, and there it was.
Bu yüzden annemin anahtarını ödünç alıp çalışma odanıza girdim ve işte tam oradaydı.
And like so many secrets, it was the most important thing of all about him.
Tıpkı pek çok sır gibi bu sır, onun hakkındaki en önemli şeydi.
I was pressing it down, burying it... Cos I taught myself to do that, these past few months, so I could survive and then in the court..... seeing him and... him choosing to...
Bastırıyordum gömüyordum çünkü hayatta kalabilmek için bunu yapmayı kendime öğrettim, sonra davada onu görmek ve suçsuz olduğunu söylemesi....
It's so soon, you know, and this was before... -... Jimmy.
Çok yakında, biliyorsun, daha öncesi vardı, Jimmy.
It was, for example, possible for a black worker to get a decent job in an auto plant, buy a home, get a car, have his children go to school and so on.
Mesela, siyah bir çalışanın bir otomobil tesisinde düzgün bir iş bulması ev alması, araba alması, çocuklarını okula yazdırması mümkündü.
I wanted children right away, but Henry wanted to wait. 'Cause it was about that time that he was starting the institute. And then he had a different research lab job at the same time so we could make rent.
Çocukları hemen istedim, ama Henry beklemek istedi çünkü o sıralar Enstitü'yü kurduğu zamanlardı, aynı zamanda bir de araştırma laboratuvarı işi vardı ve bunu kirayı ödeyebilmek için yapıyordu.
And I never saw it until Jenny came over and she was so happy.
Jenny gelene ve onun mutlu olduğunu görene kadar bunu fark etmemiştim.
- It seemed like this bait and switch that the government had accused him in this almost informal way of murder so that when he was charged with these non-violent crimes in the end, he would still be seen as a violent criminal.
- Bu gibi görünüyordu Bu yem ve anahtar Hükümet sanık olduğunu Bu neredeyse gayri resmi bir şekilde onu cinayet böylece o zaman O bu suçlandı sonunda şiddet içermeyen suçlar, Hâlâ görülecektir şiddetli bir suçlu olarak.
It was just so strong that I would just let go, and then I'd feel myself floating in the air.
Öylesine güçIüydü ki girmesine izin verirdim. ... sonra bedenimi havada yüzüyormuş gibi hissederdim.
Um, so it was very dark and very quiet, just pitch silence, which, you know, itself kind of has a sound.
Çok karanlık ve çok da sessizdi. Sadece alan sessizliği var. Bilirsiniz, kendisine özgü sesi vardır.
She was very excited, too, and she wanted to understand more about it because she felt that maybe something medical could be done so that we no longer had it.
O da heyecanlandı. Sonra, o da bu mevzuyu anlamayı istedi belki tıbbi olarak bir şey yapılabilirdiki böylece bizde de artık olmazdı.
I felt, like, this tingling sensation come over me, and since I had been dealing with it so long, it was kind of like a familiar feeling, it was like the warning sign,
Bu karıncalanma hissi bana geliyor gibiydi. Uzun zamandır uğraştığımdan beri hemen hemen aynı his gibiydi. Uyarı işareti gibiydi.
And, you know, younger me thought it was maybe that little high-pitched noise, tv's make when you leave them on, so I would leave it on overnight on mute for that little high-pitched noise.
Daha gençken, onları açık bıraktığımızda, televizyonun çıkardığı o ufak cızırtıIı sesleri düşündüm. Böylece geceleri, o cızırtıIı sesleri açık bırakırdım.
So I just removed all the tv's at that point from my room, and, you know, all it did was leave me with a much stronger and more elaborate sleep paralysis.
O noktada, odamdaki bütün televizyonlardı kaldırdım. Aslında tek yaptığı da, beni daha güçIü ve daha ayrıntıIı bir uyku felciyle bırakmaktı.
And it felt so different from that past presence, because, you know, this was my mother.
O geçmiş varlığa göre çok farklı gelmişti. Çünkü, bu kadın annemdi.
And they made you this totem, so that when you returned, we would know it was you.
Ve sen geri döndüğünde tanıyabilmemiz için sana bu kolyeyi yaptı.
So it was just Dad and me.
Yani sadece babamla ben vardık.
So, told Teo and Leo to go tell him what was what, but they ain't never get around to it.
Bu yüzden Teo ve Leo'ya gidip bunu ona söyleyin dedim ama buna hiç fırsatları olmadı.
And it was fulla'blood, so it was warm.
Kan hücum etmişti, o yüzden sıcaktı.
It was both disappointing and good that it was over so quickly so not a lot of Danes fell.
Hem büyük bir hayal kırıklığıydı hem de çok çabuk bitmesinden dolayı güzeldi böylelikle çok Danimarkalı ölmedi.
And it was a nice day, so off I went.
Bu güzel günü kaçırmayıp dışarı çıktım ben de.
So, I'm on the Titans pee wee football team and it was third down.
Çocuklar futbol liginde Titanlar'dayım, üçüncü yardadaydım.
Mm-mm. It was a mom-and-pop operation, so small they called it The Kitchen.
O kadar küçük bir işletmeydi ki ona "Mutfak" adını verdiler.
So Hugo, as the nephew, stood to inherit. And when little Cyril popped out, that was it for Hugo's hopes. Hm!
Bu yüzden Hugo yeğeni olarak mirası devraldı ve küçük Cyril doğduğunda Hugo'nun umutları o yöndeydi.
Well, Bill, whose idea was it to put music on, to get drunk so we'd all pass out and not hear anything?
Peki Bill müzik çalmak ve sarhoş olup sızarak hiçbir ses duymamak kimin fikriydi?
And my greatest fear has been that in the moment he decided to end the hunt for the Urca gold, the moment he decided it was in his interest to betray my trust... that he would find a way to do so
En büyük korkum olan Urca altın avına son vermesi ise, ona olan güvenime ihanet olurdu bunu yapmanın bir yolunu bulurdu, aldatmayla, zor kullanarak kim bilir başka ne şekilde.
But it was clear to me the reason why he was so good at bending men towards his will was he knew the power of a story and how to harness it to his own ends.
Ancak anladım ki insanları kendi arzusuna çekmekte bu kadar iyi olmasının sebebi nasıl hikâye anlatacağını biliyordu ve bunu da kendi amacına bağlayabiliyordu.
I realized that she was doing it so, you know, I'd get mad and I'd hit her.
Sinirlenirim ve ona vururum diye yaptığını fark ettim.
So, um, I was gonna walk, but why don't I drive with you and show you where it is, and then I can walk home.
Yürüyecektim ama seninle gelip yolu göstereyim, sonra yürüyerek gelebilirim istersen.
.. I was just not here for a bit, and it was so easy, Timba.
.. biraz bir süre burada değildim.. ve o kadar rahattı ki, Timba.
Mom, it was so beautiful and over-the-top.
Anne, öyle güzel ve abartılıydı ki.
It was fun, and I was flattered, and so I went with it.
- Çok eğlenceliydi, gururum okşanmıştı. Bende devam ettirdim.
It was so boring and brown.
Çok sıkıcı ve kahverengi bir bisikletti.
We created this app together and this conference only happens once a year, so we thought it was really important to commit, and get it here, and get it out.
Bu uygulamayı birlikte yarattık ve bu konferans yılda bir kere oluyor. Biz de bunun bayağı önemli olduğunu düşündük. Bağlanmak, buraya gelmek ve ortaya çıkarmak...
Hmm. So you're saying the more praise and promotion we heap on this person, the more it looks like Pied Piper was created here at Hooli.
Yani diyorsun ki, bu kişiye ne kadar terfi ve övgü yüklersek Pied Piper'ın Hooli'de oluşturulduğu o kadar inandırıcı olur.
And when I woke up, I was so disappointed it was only a dream.
Ben de uyandığımda, bunun rüya olmasına üzülmüştüm.
I was so excited to see you and I wanted to be able to do it, but I haven't done anything for like two months.
Seni göreceğim için çok heyecanlıydım ve bunu yapmak da istiyordum... ama iki aydır hiç bir şey yapmıyorum.
I think that they suspected that it wasn't a heart attack right away, and they just thought it was poison and so they did the autopsy.
Bence doğrudan kalp krizi olmadığından şüphelenmişler, akıllarına zehir gelmiş ve otopsiyi yapmışlar.
Naturally, I didn't believe there was any substance to Rita Richards'so-called theory, and yet, for some reason, it bothered me.
Doğal olarak Rita Richards'ın o dayanaksız teorisine inanmamıştım. Ama bir şekilde rahatsız etmişti.
It helped having a boyfriend who was so loving and supportive.
Beni destekleyen ve seven bir sevgilimin olması da yardımcı oldu.
Okay, my cousin Tina kept it so tight, she didn't even know she was knocked up until she dropped a set of trips in the movie-theater snack line, hence their names Mike, Ike, and Goobers.
Kuzenim Tina çok zayıftı, sinemada kuyruktayken doğurana kadar hamile olduğunu bilmiyordu. Bu yüzden isimlerini Mike, Ike, ve Goobers koydu.
I think that that was his way of getting... When he'd come from school feeling so hurt, that he would go and do that, and it would get the anger out.
Ve bence bu şekilde başa çıkıyordu okuldan eve kırılmış bir şekilde geldiğinde gidip boks yapmak onun sinirini atma yöntemiydi..
So, as a result, it was an easy pick, and virtually,
Yani sonuç olarak bu kolay seçimdi ve neredeyse...
If you thought it was the second word, "arm", you'd push the second button, so on and so forth with third and fourth word choices.
İkinci kelimenin doğru olduğunu düşünürsen, ikinci düğmeye basarsın, üç ve dört için de aynısı geçerli.
and so it begins 55
and so 1582
and soul 16
and so are you 214
and so on and so forth 34
and something else 47
and so are we 42
and so have you 26
and so do you 187
and somehow 99
and so 1582
and soul 16
and so are you 214
and so on and so forth 34
and something else 47
and so are we 42
and so have you 26
and so do you 187
and somehow 99
and so was i 23
and so on and so on 22
and so will i 38
and so were you 23
and so should you 49
and so i 33
and so far 102
and so on 257
and sometimes 297
and so do we 31
and so on and so on 22
and so will i 38
and so were you 23
and so should you 49
and so i 33
and so far 102
and so on 257
and sometimes 297
and so do we 31
and so do i 174
and so did i 52
and soon 235
and so did you 29
and so am i 177
and so it is 20
and so is she 17
and sooner or later 54
and so what 55
and so i did 24
and so did i 52
and soon 235
and so did you 29
and so am i 177
and so it is 20
and so is she 17
and sooner or later 54
and so what 55
and so i did 24