I believe so Çeviri Türkçe
3,432 parallel translation
I believe so, sir.
- Herhalde Efendim.
I believe so.
- Bence var.
Can you believe I let Mindy beat the snot out of me for weeks just so I could get my ass kicked again?
Mindy'nin beni haftalarca dövmesine bir kez daha dövülmek için izin vermiştim!
I do not believe in anything, so I can do whatever I want.
Hiçbirşeye inanmıyorum o yüzden canım ne isterse onu yaparım.
I did not believe we would raise so much money.
Bu kadar para topladığımıza inanamadım.
I can't believe I was so stupid.
Bu kadar aptal olduğuma inanamıyorum.
I can't believe she wants to spend so much time with me.
Benimle çok zaman geçirmek istemesine inanamıyorum.
So I want to believe that we were real.
- Gerçek olduğumuza inanmak istiyorum.
I can't believe this is coming back on me after so many years.
Bunca yıldan sonra tekrar beni bulduğuna inanamıyorum.
I believe you're our greatest resource, and so to that end we planned to invest in you.
Sizlerin, en değerli kaynaklarımız olduğunuza inanıyorum ve bu bağlamda sizlere yatırım yapmayı planladık.
I don't believe so.
Öyle olduğunu sanmıyorum, Bayan Derain.
And, I cannot believe that, I'm seeing you after so long.
Bu kadar zamandan sonra seni gördüğüme inanamıyorum.
Even I can't believe you've become so dull and boring.
Ben bile senin bu kadar sinir ve sıkıcı olduğuna inanamıyorum.
So real I don't believe it.
O kadar ciddi ki inanamıyorum.
I believe so.
- İnanıyorum.
I don't believe in sex before marriage, so why would we need that? Really?
Niye gereksin ki?
I can't believe the breaks come by so fast.
Bu kadar çabuk ayrılacağıma inanamıyorum.
No, I do not believe so.
Hayır, sanmam.
I can't believe you are so cruel.
Senin o denli zalim olduğuna inanamıyorum.
So, what I'm curious to know is how many of you actually Believe in such a thing as spirits.
Şimdi, benim asıl merak ettiğim konu, içinizden hangileriniz, şu, ruhlar denen şeylere inanıyor?
So you believe there's spirits all around us? I do, Professor Okafor.
Yani siz şimdi, etrafımızda ruhların dolaştığına inanıyorsunuz, öyle mi?
I can not believe you said so intimate things.
Sana özel şeylerimizi söylemesine inanamıyorum.
I can not believe you're so lazy, that you can not do a few more meters, so I cram things here And I hope I will not see.
Bu kadar tembel olduğuna inanamıyorum, iki adım daha yürüyemeyip, eşyalarını ortalığa bırakıyorsun ve görmeyeceğimi sanıyorsun.
I happen to be an atheist, so I don't believe in gods.
Ben bir ateistim, yani tanrılara inanmam.
She didn't believe me, so... I proposed.
Bana inanmadı, bu yüzden... evlenme teklif ettim.
- Was it a robbery? - I don't believe so.
- Bunun bir soygun olduğunu mu düşünüyor?
So I'm asking you, believe in yourselves, believe in each other.
Bu yüzden, kendinizi, sen inanıyorum soruyorum Birbirimize inanıyoruz.
I can't believe we felt the same for so long.
Bunca zamandır aynı şeyleri hissettiğimize inanamıyorum.
Girl, I cannot believe but you look so hot!
- Evet, biliyorum.
- So that it matches. - I can't believe we're doing this.
- Bunu yaptığımıza inanmıyorum.
So we're here at the legendary BBC Maida Vale Studios, and I can't believe we're about to witness this.
Efsanevi BBC Maida Vale Stüdyoları'ndayız, buna tanık olduğumuza inanamıyorum.
Another, I believe, a whore seeking not to be so any longer.
Diğeri, inanıyorum ki daha fazla devam etmek istemeyen bir orospu.
[Laughing] You know, you're not gonna believe this, but I was actually feeling so competitive with her that I started to think that I had feelings for you.
Buna inanmayacaksın ama onu rakip görmeye, kendimi o kadar kaptırdım ki sana karşı hislerim olduğunu düşünmeye başlamıştım.
I can't believe I actually found someone so genuine.
Sonunda temiz bir adamı bulduğuma inanamıyorum.
I mean, you guys won't believe this, but I get so caught up with work and opposing the health care law at a grassroots level that sometimes I just forget to, you know, cut loose and have some fun.
Buna inanmayacaksınız, ama kendimi işe o kadar kaptırıp temel seviyede sağlık hizmetleri yasasına karşı koyuyorum ki kurtları dökmeyi ve biraz eğlenmeyi unutuyorum.
We have reason to believe you may have been attacked by the same person, so I'm gonna have to show you another picture.
Aynı kişinin ona da saldırmış olabileceğine inanıyoruz. - Bir resim daha göstermek istiyorum.
I just have more to say, and I think, if I don't lay it out, I don't believe we'll make it, and I so badly want us to make it, Gus.
Daha konuşacak şeylerim var, ve düşündüm ki eğer konuşmazsam, ilişkimizi yürüteceğimize inanmıyorum. Bu ilişkiyi yürütmeyi çok istiyorum, Gus.
- Uh, I don't believe so.
- Bıraktığını hiç sanmıyorum. - Yapma ya.
I've seen him obsess about things in the past, and it never goes Well, so believe it or not,
Daha önce onun bir şeyleri takıntı yaptığını gördüm ve işler hiç iyiye gitmedi. İnan ya da inanma,
So believe me when I tell you that your best interests and mine are the same.
Onun için, senin çıkarların ile... benim çıkarlarım aynıdır derken inan bana.
I can't believe you got her down so fast.
Onu bu kadar çabuk uyutmuş olmana inanamıyorum.
And then I think about how you are so upset with Walt and how you wanted the kids out of the house, and all of this makes me believe that there has got to be hope for you, that whatever he did to you can be undone.
Ama sonra Walt'la ne kadar mutsuz olduğunu düşününce çocukları evden uzaklaştırmak isteyişini düşününce senin için hâlâ bir umut olduğuna, sana yaptığı şeyleri düzeltmenin bir yolu olduğuna inanmak istiyorum.
So I believe.
- Ben de öyle düşünüyorum.
Because he's one of God's children, and-and I believe he has suffered unjustly, terribly so, maybe more than Job.
Çünkü o da Tanrı'nın bir çocuğu ve haksız yere ıstırap çektiğine inanıyorum, belki de Hz. Eyüp'ten de fazla.
So I believe.
Bu yüzden inanıyorum.
I just can't believe I was so off my game.
Sadece sahanın çok dışında kaldığıma inanamıyorum.
I mean, you wouldn't believe me anyway so...
Yani, anlatsam da bana inanmayacağına göre...
It's going so fast, I can't believe it.
Çok hızlı gidiyor, buna inanamıyorum.
Believe me, I lost my interest in everything. Everything is so boring and meaningless.
İnan bana her şeye olan ilgimi kaybettim ben.
Well, I had hoped not, but I believe for the time being that's so.
Öyle olmamasını ummuştum ama, görüyorum ki şimdilik gerekli görünüyor.
# Believe it or not, I'm walking on air # So I was talking to Joe.
Joe'yla konuştum.
i believe i can fly 18
i believe in god 50
i believe in you 281
i believe you 1112
i believe her 65
i believe i am 28
i believe that 143
i believe 1269
i believe it is 47
i believe i will 16
i believe in god 50
i believe in you 281
i believe you 1112
i believe her 65
i believe i am 28
i believe that 143
i believe 1269
i believe it is 47
i believe i will 16
i believed you 55
i believe i do 40
i believe this is yours 37
i believe him 92
i believed it 24
i believed him 56
i believe you're right 23
i believed in you 45
i believed her 16
i believe in him 25
i believe i do 40
i believe this is yours 37
i believe him 92
i believed it 24
i believed him 56
i believe you're right 23
i believed in you 45
i believed her 16
i believe in him 25
i believe i can 17
i believed 28
i believe it was 28
i believe it 129
i believe mr 26
i believe this belongs to you 27
sorry 58639
solo 156
sofia 386
something went wrong 81
i believed 28
i believe it was 28
i believe it 129
i believe mr 26
i believe this belongs to you 27
sorry 58639
solo 156
sofia 386
something went wrong 81