English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / İngilizce → Türkçe / [ L ] / Like the sun

Like the sun Çeviri Türkçe

1,065 parallel translation
Yeah. But it sounds like the sun feels on a hot day when you don't have a hat on.
Sesi sanki güneşli bir günde... dışarı şapkasız çıkmışsınız gibi...
I don't like the sun.
Güneşi sevmiyorum.
Be like the sun and what is within you will warm the Earth.
Güneş gibi ol ve içinin sıcaklığı dünyayı ısıtsın.
I like the sun.
Güneşi seviyorum.
It was like the sun bursting in my veins.
Sanki damarlarımda alev alev güneş yanıyordu.
His hair is like the sun's rays.
Saçları güneşin ışınları gibi.
I feel like the sun around midnight.
Kendimi geceyi aydınlatan güneş gibi hissediyorum.
his burning eyes are like the sun.
Alevli gözleri güneş gibi.
But yellow dwarf stars, like the sun are middle-aged and they are far more common.
Ama günesimiz gibi orta yasam süreli sari cüce yildizlarin sayisi epey bol.
Jupiter is made mostly of hydrogen and helium, just like the sun and had Jupiter been a few dozen times more massive the matter in it might have undergone thermonuclear reactions in the interior and Jupiter would have begun to shine by its own light.
Jupiter ağırlıklı hidrojen ve helyumdan oluşmuştur, ve Güneş gibi kat be kat büyük olsaydı içerdiği yoğunluk ile iç termo nükleer reaksiyonlar ile birlikte Jupiter de bir güneşe dönüşebilirdi.
A typical star with a mass like the sun will one day continue its collapse until its density becomes very high.
Güneş kütlesindeki tipik bir yıldız birgün çökmesine devam edecektir taa ki yoğunluğu çok yüksek sınırlara gelene kadar.
A star that's supported by the gas pressure is a normal, run-of-the-mill star like the sun.
Gaz basıncı destekli bir yıldız güneşimiz gibi normal, sıradan bir yıldızdır.
Like the old currant bun, that ´ s the sun.
İlk sözcük. "Yuvarlak ateş : güneş" gibi.
[Man Narrating] I shall never forget the weekend Laura died. A silver sun burned through the sky like a huge magnifying glass.
Kızgın bir güneş büyük bir büyüteç gibi her yeri kavuruyordu.
I'm tired, I don't like to feel the sun in my eyes after hours of work in a dark place,
Yorgunum, karanlık bir yerde saatlerce çalıştıktan sonra, güneşin gözlerime ışıması hiç hoşuma gitmiyor.
'Although it was winter, the sun was shining like on a hot summer day.'
'Kış olmasına rağmen, güneş sıcak yaz günü gibi parlıyordu.'
You keep standing around like that, the sun's gonna burn the hell out of you.
Böyle dolaşmaya devam ederseniz,... güneş derinizi yakabilir.
The warm sun is making me purr, like our tomcat Vaska when he's basking in it, perched on the hedge.
Sıcak güneş, kedimiz Vaskanın bahçe çiti üzerinde uzanıp güneşlenirken keyiften mırıldanması gibi benim de mırıldanmamı sağlıyor.
Here we stand out like three sore thumbs in the bleachers, and you want to wallow in the sun like a sleepy dog.
Biz şurada çamaşır suyuna batmış iki yaralı parmak gibi dikilelim sense güneşin altında uyuz köpekler gibi keyif çat.
Then they'd lie on a rock... basking in the sun like two baby seals.
Daha sonra iki yavru fok balığı gibi kayaların üzerinde güneşlenirlermiş.
I don't like swimming or the sun.
Yüzmekten ya da güneşten hoşlanmam.
Color like this was born a hundred years ago in Italy, suffered through decades of the Piemonte winter, survived a steerage ocean voyage to America and lived to bloom afresh under the rich California sun.
Böyle bir renk bir yüzyıl önce İtalya'da doğdu, onlarca Piemonte kışından maruz kaldı, Amerika'ya okyanus seyahatine dayandı ve zengin Kaliforniya güneşi altında yeniden tomurcuklandı.
I see not but only stare like a blind man facing straight into the sun.
"Kör bir adamın gözlerine sahibim " güneşe gözlerini dikip bakan. "Düşenlerin bir daha kalkamadığı yerde düşeceğim."
There are people that live in comfort like you do, and other men that are forced to tighten their belts, but all men are equal, and all men have the right to look straight up... at the sky, where the sun of truth shines down.
Senin gibi konfor içinde yaşayan insanlar var. Bir de diğerleri var : kemerlerini sıkmaya zorlananlar. Ama aslında herkes eşit...
And so then... When I was little, he taught me you have to eat at 11 in the morning before the sun burns your head, and at 4 in the afternoon, otherwise food's like poison that gets into your blood.
- Sonra... ben küçükken bana şunu öğretti, güneş kafanı yakmadan önce, saat 11'de ve öğleden sonra da saat 4'te yemek yiyeceksin, yoksa yemekler kanında zehire dönüşürler.
Like a fighter pilot, he dives with the sun behind him so his prey can't see him coming.
Bir savaş uçağı pilotu gibi, güneşi arkasına alarak dalışa geçer ki, avı geldiğini göremesin.
A delicate girl like you should be careful with the sun.
Senin gibi narin bir kız güneşte dikkatli olmalıdır.
His silhouette is dark against the red circle of the sun... ringed with the halo of eagle-feathers like rays of light.
Gölgesi güneşin kırmızı ışığını karartıyordu... Işık halkası adeta şahinin kantalarındaydı Işık kanadı gibiydi.
Why is the sun so bright today? Because on a golden day like this, my child the black tears stopped, old wounds were healed. The wheat grew tall.
Çünkü yine böyle altın bir günde, çocuğum... durdu kanlı gözyaşları, iyileşti eski yaralar, büyüdü buğdaylar, ve dönüştü tüm taşlar, çiçeklere ve altından derelere.
It has a sun like Old Earth's, and in the same proportion to its size.
Çocukların ateşle oynamasına izin vermişim.
Some of them would like to have the sun behind their back.
Bazisi günesi sirtina alirdi.
Like you teached me yhíro is the tree and tílo is the sun.
Yhiro'nun ağaç, tilo'nun güneş demek olduğunu öğrettiğin gibi.
I sat like that, enjoying the sun, a burning sun, which made me feel like I had a fever...
Güneşin keyfini çıkararak öylece oturdum. Yakıcı güneş ateşimi yükseltti...
Like you teached me yhiro is the tree and tilo is the sun.
Yhiro'nun ağaç, tilo'nun güneş demek olduğunu öğrettiğin gibi.
- fullness, with a swift retreat of the great shadow when the sun, clearing the ridge looked down, hot and dry with a devouring glare like the eye of an enemy.
... tamamen, güneş yamaçtan görünüp aşağıya bakınca, sıcak ve kuru düşmanın gözü gibi yutan bir pırıltıyla.
This is a name given to a race of spirits who came from the rising sun... bringing sacred objects with them... like these stones.
Bu, gün doğumundan gelen bir ruh soyuna verilen bir isimdir... beraber kutsal objeler getirmişler... bu taşlar gibi.
Just think, up to now temperatures like 300 million degrees can be found only at the center of the sun.
Sadece düşünün, şimdiye kadar 300 milyon santigradlık sıcaklıklar sadece güneşin merkezinde bulunuyordu.
Faces that shine Like rays of the sun
Yüzlerindeki ışık Sanki güneşten bir damla
Like rays of the sun Like rays of the sun
Sanki güneş ışığı Sanki güneş ışığı
the moment we name them, their meaning disappears, melts, dissolves like a jellyfish in the sun.
Onları adlandırdığımız an, anlamları kaybolur erir, çözülür, güneşte kalan bir denizanası gibi.
Pelycosaurs dealt with that difficulty by developing great sail-like fins along their backs to catch the first rays of the morning sun so they could get out hunting really early.
Pelikozorlar bu sorunu sırtlarında yelken benzeri büyük paletler oluşturarak çözmüşlerdir. Böylece sabah güneşinin ilk ışınlarını yakalayarak çok erken saatlerde ava çıkabilirlerdi.
In places like this it's easy to imagine some 12-foot species of pelycosaur, like dimetrodon, lying basking on the rocksin the early morning sun.
Burası gibi yerlerde dimetrodon gibi 3,5 metrelik pelikozor türlerinin kayaların üstünde sabahın ilk saatlerindeki güneşin altında güneşlendiklerini hayal etmek kolaydır.
Ptolemy believed that the Earth was the center of the universe that the sun and the moon and the planets like Mars went around the Earth.
Ptolemy Dünya'nın evrenin merkezinde olduğuna, Güneş, Ay ve Mars gibi gezegenlerin ise Dünya'nın etrafında döndüğüne inanıyordu
The confrontation between the two views of the cosmos Earth-centered and sun-centered reached its climax with a man who, like Ptolemy, was both an astronomer and an astrologer.
Dünya merkezli ve Güneş merkezli iki ayrı kainat düşüncesinin, birbirleriyle en çok çatıştığı zamanlarda Ptolemy hem astronom hem de bir astrologtu.
They huddle around the sun their source of heat and light a little bit like campers around a fire.
Bu gezegenler, ateşin çevresindeki kampçılar gibi sıcaklık ve ışık kaynağı olan güneşin etrafında toplanır.
The big Jupiter-like planets tend to be much further from the sun.
Jüpiter gibi büyük gezegenler ise Güneş'ten daha uzaktadır.
For example, we know that there once existed here a book by the astronomer Aristarchus of Samos who apparently argued that the Earth was one of the planets that, like the other planets, it orbits the sun and that the stars are enormously far away.
Mesela, biliyoruz ki bir zamanlar burada, Samos'lu astronom Aristarchus'un bir kitabi vardi. Dedigine göre dünya ve diger gezegenler,
The sun is the nearest star, a glowing sphere of gas shining because of its heat, like a red-hot poker.
Kırmızı küre şeklinde gaz yığınını, bize en yakın yıldız olan Güneşin parlamasının nedeni O'nun sıcaklığındandır.
Viewed from elsewhere, our system will then resemble the Ring Nebula in Lyra the atmosphere of the sun expanding outward like a soap bubble.
Dışarıdan bakıldığında bizim sistemimiz Çalgı takımyıldızındaki "yüzük bulutsusu" ile benzerlik gösterecek. ... Güneşin atmosferi dışa doğru bir sabun köpüğü gibi genişleyecek
If our moving ball approaches a stationary distortion it rolls around it like a planet orbiting the sun.
Eğer hareketli topumuz sabit bir bükülmeyle gelirse gezegenlerin güneş etrafında dönüşüne benzer bir yörünge izler.
I like the globe that flashes red like our Krypton sun.
Tepedeki yuvarlak şeyi sevdim. Kırmızı Kripton güneşi gibi parlıyor.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]