Bir içki Çeviri İngilizce
11,680 parallel translation
Hayatım, bir içki bile ikram edilmeden ne kadardır misafirimiz burada?
Baby, how long has our guest been here without you offering him a drink?
Ama kendime sert bir içki hazırlayacağım.
But I am gonna have to put myself down with a stiff drink, so...
- Doğru. - Bir içki ikram ederdim ama acelemiz var.
That's right.
Bu 60 yıllık bir içki.
This is 60-year-old dry pressed Hokk.
- I ı başka bir içki gerek.
- [chuckles] I think I need another drink.
- Ben bir içki daha alayım.
I'm gonna grab another drink.
Bir içki ikram et bana.
Offer me a drink.
Size bir içki ikram edebilir miyim?
Can I get anybody a drink?
Ben bir içki alacağım.
- Mm-hmm. - I'm gonna get a drink.
Sakıncası yoksa bir içki için oturabilir miyim?
Mind if I sit here for a drink?
Sana bir içki borcum var.
I owe you a drink.
Yani üzerimize fena bir yıldırım düşebilir ve biz öbür tarafa dönüp her şeyin yolunda olmasına dua ederiz. Ama size söyleyeyim, Büyükbaba Silas'ın bir içki kaçakçısı oluşu bunun bizim kanımızda olması durumunu epey inandırıcı kılmış.
I mean, there can be a shit storm raining down on us and we just turn the other way and pray it's all right, but I'll tell you, he makes a pretty compelling case that this is in our blood'cause Grandpa Silas was a bootlegger.
Bir içki için girmek ister misin?
You want to come in for a drink?
Bana bir içki borcun var.
You owe me a drink.
Bir içki, bir sohbet, bir kahkaha?
A drink, a chat, a laugh...? Why?
Bir içki dükkanını soyan birkaç ahmağı paketlemiştik.
We rolled up on a couple of dummies robbing a liquor store.
Bana bir içki lazım.
I need a drink.
Bir içki alayım.
Let me grab a drink.
Bir içki alacağım.
Uh, I'm gonna grab a drink.
Özür dilemek adına bir içki ısmarlayabilir miyim?
Well, shall we have a drink by way of an apology?
- Bir içki almalıyım.
- I need to get myself a drink.
Arka kapının dışında bir içki şişesi buldum.
I found a liquor bottle outside the back door.
Çünkü aptal bir içki istedin.
Why? 'Cause you ordered a dumb drink.
simdi çekilin yolumdan, bir içki daha aliyorum.
Now out of my way, I'm getting another drink.
Bu yüzden, sana bir içki ısmarlamam gerek.
For that, I owe you a drink.
Beklerken, müessesemizden bir içki ısmarlayalım?
While you wait, why don't you have a drink on the house?
Belki yolda, Will'e de rastlarız. Ben, bir içki daha içsem, iyi olacak.
No, but I'm right here.
Bana bir içki borçlusun.
You owe me a pint.
Kendime bir içki hazırladım, kürkçüm aradı.
I made a drink, my furrier called.
Kendime başka bir içki hazırladım ama buzum bitmişti...
I made another drink, but I was out of ice, so I- - - What?
Hayır, ama onunla bir içki içeceğim.
Nope, but I am gonna have a drink in it.
Bir içki de sen ister misin?
You want one?
O zaman bana bir içki ısmarla.
Then buy me a drink.
Alkollü bir içki.
Looking for any alcohol.
Happy Hour! Ufaklıklar liginde çocuğu olan her baba için bir içki alana ikincisi bedava.
Happy hour at Molly's, two for one drinks for every dad in pee wee's, huh?
Ayrıca sen bir kalp hastasısın, içki içmemen gerekir hatta şu an kalbin yolda bile olabilir.
I mean, besides the fact that you're a heart patient and you shouldn't ever be drinking, you might have an actual heart on its way to you right now.
Çocukların son bir aydır oraya gidişlerindeki amaç kızın evinin bodrumundan içki çalmak olmuştu.
The object of the guys who'd been going there for the past month was to steal booze from the downstairs basement den of her house.
Diğerleri onun dikkatini dağıtırken, bir kişi aşağı inip içki çalıp alt kapıdan çıkar giderdi.
While others distracted her, one would go down and take a fifth and then exit out the downstairs.
Uyuşturucu, kaçak içki. Ailelerimiz arasındaki kavga hakkında bile bir şeyler koymuş.
Drugs, the moonshine, he even put in the stuff about the feud between our families.
Kongrenin ulusal bir yasal içki yaşı atamasını önlemeye çalışıyoruz.
We're trying to keep congress. From passing a national drinking age.
15 yaşındaki bir kızla içki içiyorsun.
You're drinking with a 15-year-old.
- Belki de bir tane daha içki çaksam iyi olacak.
Mm, maybe I should just have another drink.
Burası içki için pek uygun değil başka bir yere gitsek daha iyi olur.
I think this place is perfect for a drink
İçki dolabından uzak tutamadığı, ağzı süt kokan bir bebek bakıcısı dersleri ektiği için okuldan uzaklaştırılan bir kızı ve 8 bin mil ötedeki bir savaşta savaşan bir oğlu var.
She has an infant with a babysitter who can't keep out of the liquor cabinet, she's got a teenager suspended for cutting class, and she's got a son fighting in a war 8,000 miles away.
- Belki bir-iki içki içseniz? - Olmaz!
- Maybe have a drink or two?
Bir içki ısmarlayın, sizin olsun.
How about you buy me a drink...
Vermut deli gibi içilecek bir içki değildir.
Mm. You know, that stuff's not supposed to be guzzled- - it's an apéritif.
Sana bir içki ısmarlayayım.
Mm-hmm.
Bir sürü içki içip poker oynayacağız sadece. Osuruklarını ateşe verecekler falan.
It's just gonna be a lot of drinking, poker, guys lighting their farts on fire...
Turnayi gözünden vurdum içki yasağı geldiğinden beri bir odaya girince kimseye kendini gösteremedin.
I'm hitting my stride, and you haven't been able to walk into a room and turn heads since the Volstead Act was repealed.
İçki içecek bir zaman varsa o da şimdidir.
If ever there was time for a drink, it's now.
bir içki ister misiniz 16
bir içki ister misin 77
bir içki daha 25
bir içki iç 60
bir içkiye ihtiyacım var 44
bir içki içelim 22
bir içki al 76
bir içkiye ne dersin 85
bir içki alır mısınız 20
bir içki alın 17
bir içki ister misin 77
bir içki daha 25
bir içki iç 60
bir içkiye ihtiyacım var 44
bir içki içelim 22
bir içki al 76
bir içkiye ne dersin 85
bir içki alır mısınız 20
bir içki alın 17