Gerceği Çeviri İngilizce
24,207 parallel translation
Gerçeği mi istiyorsun?
Truth?
Bu doğru mu? Bir kez olsun bize gerçeği söyleyebilir misin?
Can you tell us the truth for once?
Sadece gerçeği söyle... Nerede olduğunu bilmediğini.
Just tell them the truth - - that you don't know where he is.
Gerçeği öğrenmek ister misin?
Do you want to know the truth?
Yoksa okul ücretini karşılıyor gerçeği mi?
Or is it the fact that it pays for your college?
Hepsinin burada olduğu gerçeği...
The fact that they are all here...
Gerçeği söylediğimi kanıtlar.
It'll prove I'm telling the truth.
Eğer gerçeği söylüyorsa birisi görmüştür.
If he's telling the truth, somebody would've.
Sence depodan bir şey alma konusunda gerçeği mi söylüyordu?
Do you think he was telling the truth about wanting to, uh, dig something out of storage?
Dün gece size gerçeği söylüyordum.
I was telling you the truth last night.
Bugüne dek bölgesel liderler ve ben gerçeği ulusun güvenliği için koruduk.
Until today, the regional leaders and I have guarded the truth for the safety of the public.
Şimdi Amerikan ulusunun gerçeği öğrenme vakti geldi.
Now it's time you, the American people, learn the facts.
Biri gerçeği anlatsa iyi olur.
Someone better tell the truth.
Bir kumar oynayıp sana gerçeği anlatacağım, tamam mı?
I'm just gonna take a gamble, and I'm gonna tell you the truth, okay?
İşin gerçeği şu.
Here's the truth.
Size söylemem gereken bir şey var. - Gerçeği.
I need to tell you all something.
- Hangi konudaki gerçeği?
The truth.
Aranızda hiç çoğunluğun iyiliği için gerçeği gizleyeniniz olmadı mı?
Has there been none amongst you that has ever shaded the truth for what you believe to be the greater good?
Şu sırala bana gerçeği... söyleyen tek sensin zaten.
It's okay. You seem to be the only one that'll tell me the truth around here.
Öyleydi ama sonra Felicity bana Havenrock hakkındaki gerçeği anlattı.
I was, and then Felicity told me the truth about her role in Havenrock.
Bak, hepimiz Oliver'ın mücadelesine inanmak istiyoruz ama onun ilk tutumu bizden gerçeği saklamak olunca savaşta onun peşinden nasıl gidebiliriz?
Look. We all want to believe in Oliver's crusade, but how are we supposed to follow him into his battle when his first instinct is to hide the truth from us.
İşin gerçeği bu şehrin sahip olduğu sizlersiniz. Yani, her ne kadar işinle uğraşırsan..... doğru yoldan yapmaya devam et.
The truth is, you're all this city has, so... however you go about your business, just keep doing it the right way.
Gerçeği bizi korumak için sakladılar.
They were trying to protect us from the truth.
İşin gerçeği, pek kolay oluyor.
Tell you the truth, it-it hasn't been easy.
Bak, gerçeği biliyorum.
Look, I know the truth.
- Bunun olduğu gerçeği bile midemi bulandırıyor.
The fact that it is going on makes me sick.
Saflık etmiyorum. Sadece, belki de hiçbir halt bilmezken böyle gerçeği biliyormuş gibi davranmaktan bıktım usandım.
I'm just sick of pretending that we know the truth when maybe we don't have a fucking clue.
- Hayır, sadece gerçeği bilmek istiyorum.
No, I just want to know the truth.
Gerçeği ara ve sen aydınlanacaksın.
Seek the truth and thou shalt be enlightened.
Ama başbakan tek bir gerçeği söyledi.
But the chancellor spoke one truth, if only one.
Gerçeği anlattım.
The truth.
Polise gidip, gerçeği anlatabilirim.
I could go to the cops, tell them the truth.
Hangi gerçeği?
What truth?
Sana gerçeği söylersem eğer, bana "Sana söylemiştim" demeyeceğine söz verir misin?
If I tell you the truth, will you promise not to say, "I told you so"?
Ama Sana baktığımda gördüğüm tek şey artık Chloe'nin bizimle olmadığı gerçeği.
But when I look at you now, all I see is the fact that Chloe is no longer with us.
Er erbaş olan askerler ve denizciler büyük ihtimal gerçeği bilmiyordur ve yalnızca önceden yaptıkları şeyleri yapmaya devam ediyorlardır çünkü onlar bunun için eğitildi, milletine hizmet etmek için.
The rank and file soldiers and sailors probably don't know the truth, and they're just doing what they do because they were trained to, to serve the people.
O gerçeği açığa çıkarıyor.
It brings that truth to the surface.
Çorapların var olduğu gerçeği ayakkabıların işe yaramadığının kanıtı.
The very fact that socks exist is proof that shoes don't work.
Sorularınla ilgili bir gerçeği belirtmek istiyorum şef.
Oh, uh, I was about to make a point about your questions, Chief.
Konuştuğun zaman bütün gerçeği öğrenecek.
She'll know the truth when she hears it.
Gerçeği söylersen davayı kazanırsın.
You tell the truth, and you will win this.
Gerçeği istiyorum.
I want truth. I want...
Ya Owen benim yeni uyuşturucumsa ve onu kullanmak için gerçeği görmezden geliyorsam?
I mean, what if I'm just... What if Owen is my new drug and I'm just using him to ignore the fact that...
Ne gerçeği?
That what?
Gerçeği öğrenmekten mi korkuyorsun?
Scared to find out the truth?
- Gerçeği öğrenmen gerekiyor, Chloe.
You need to know the truth, Chloe.
Lucifer hakkındaki gerçeği.
About Lucifer.
Korkmalısın. Gerçeği öğrendiklerinde sana sırt çevirecekler.
_
Piper'ın suç ortağını diyorsun. Başından beri söyleyip duruyorsun ama şimdi, gerçeği öğrenmeye hazırım. Evet.
- You mean Piper's accomplice.
Geriye kalan tek şey gerçeği söylemek.
Only thing left is to tell the truth.
Temel gerçeği göremiyorsun Watson.
I lost sight of an elemental truth, Watson.
gerçeği 152
gerçeği söylüyorum 42
gerçeği söyle 63
gerçeği söylemek gerekirse 94
gerçeği istiyorum 38
gerçeği bilmek istiyorum 23
gerçeği mi 28
gerçekten 4665
gercekten 18
gerçekten mi 5647
gerçeği söylüyorum 42
gerçeği söyle 63
gerçeği söylemek gerekirse 94
gerçeği istiyorum 38
gerçeği bilmek istiyorum 23
gerçeği mi 28
gerçekten 4665
gercekten 18
gerçekten mi 5647
gercekten mi 17
gerçek 469
gerçekten çok güzelsin 18
gerçekler 57
gerçekte 109
gerçekten çok üzgünüm 145
gerçekten çok güzel 132
gerçekten sen misin 47
gerçekten çok kötü 18
gerçek mi 111
gerçek 469
gerçekten çok güzelsin 18
gerçekler 57
gerçekte 109
gerçekten çok üzgünüm 145
gerçekten çok güzel 132
gerçekten sen misin 47
gerçekten çok kötü 18
gerçek mi 111