Mesele şu ki Çeviri İngilizce
974 parallel translation
- Mesele şu ki Bay Daniels'ın o genç kadının nitelikleriyle hiçbir ilgisi olmadığına karar vermeniz gerekiyor.
The thing you've got to decide, mr. Daniels, has nothing to do with the qualities of the young lady as they appeal to you. Yes, of course.
Mesele şu ki, memur bey ; aslında bu iki kadın, tıpkı bizler gibi, Kraliyet Tiyatrosu'nda oyuncu olarak görevliler.
The thing is, officer, these two women are actually, like all of us here, part of the company of actors at the Royal Theatre.
Mesele şu ki neden geldiğimi öğrenince neredeyse sinir krizi geçiriyordu.
Well, you see..... he nearly had a fit when he knew why I'd come.
- Hayır Bay Candy, mesele şu ki ailem daha en başında Berlin'e gelmeme karşıydı.
No, you see, my family were opposed to my coming to Berlin.
Mesele şu ki, günümüzde radyo var.
Trouble is, there's radio nowadays.
Ama mesele şu ki bir oğlana öyle sert vurdunuz ki şu an okula devam edemeyecek durumda.
Now it seems that a boy hit by you is in no state to attend school
Mesele şu ki...
See, it's this way.
Mesele şu ki bazı adamlar, kadınlar konusunda oldukça zeki bir şekilde bazıları da aptal bir şekilde doğarlar.
It's just that some guys are born smart about women and some are born dumb.
- Mesele şu ki, biz bu konuda bir şeyler yapabiliriz.
And we can do something about it.
Ama mesele şu ki...
It's just that...
Mesele şu ki...
It's only that...
Mesele şu ki fazla zamanımız yok!
The point is we don't have much time!
Mesele şu ki St. Giles, Mark Trevor'ın yaşadığı yer.
Well, the point is, St. Giles is where Mark Trevor lived.
Mesele şu ki hiç bir şey ifade etmiyor.
The point is, it doesn't make any sense.
Mesele şu ki, askerlik hayatınız boyunca akli dengenizin bozulduğuna dair bir şey yok.
The point is that during your service there was never a record of mental disturbance.
Mesele şu ki, gerçekte oluyormuş gibi korkuyordum.
BUT THE POINT IS, I GOT JUST AS SCARED AS IF IT WERE REALLY HAPPENING.
Mesele şu ki, bu sahnede komedi olsun istiyorum.
The thing about this scene is I must have some comedy in it.
Mesele şu ki, zaten birisi var- -
You're right, tell you the truth, I have...
Mesele şu ki seni sevdiğini inkar etmedi fakat nişanlısı varmış.
He didn't deny that he didn't like you. But he seemed that he had a agreement.
Mesele şu ki, tek düzgün eteğim buydu.
Trouble is, this is my only presentable skirt.
Mesele şu ki ellerimi uzatamıyorum.
The thing is... I can't reach out with my hands.
Tek mesele şu ki köpek balıkları bunu bilmez.
Only trouble is, sharks don't know that.
Mesele şu ki, ben evleniyorum ve bu makul görünüyor - ya da belki gerekli - söyleyeceğim buydu.
It's just that I'm getting married, and it seemed advisable - or rather, necessary - that I tell you.
Mesele şu ki, sadece üçünün adını verdi.
The trouble is he only told me of three.
Mesele şu ki belgelere ihtiyacı var.
The thing is he needs papers.
Asıl mesele şu ki Naziler bizi Paris'in her yerinden görüyor.
The essential thing is, the Nazis see us all over Paris.
Mesele şu ki, Dışişleri polise inanıyor.
The point is, the Foreign Office believe the police.
Mesele şu ki ben buradayım, Apaçık düzgün ve sağlıklı olarak
The principle is that I am here, Obviously well and healthy
- Mesele şu ki, bundan tam emin değilim.
- Thing is, I don't know that for sure.
Mesele şu ki farkında olmadığınız belirli hususlar var ve onları hemen Londra'ya götürmeye mecburum.
The point is that there are certain matters, of which you are quite naturally unaware, which make it imperative that I should take them back to London immediately.
Ama mesele şu ki onu iteklemek istemiyorum çünkü çocuklara ne olur diye düşünüyorum ben.
But the only thing, I don't think I'd be pushing her... because I think what it would be for the, for the children.
Mesele şu ki... gelecekte bir gün Avustralya'ya gideceğimi hiçbirinizden gizlemedim.
It's just that... I've never made any secret of the fact that I'm on my way to Australia.
Ama anlarsın, mesele şu ki evlenene kadar onun bunu bilmesini istemiyorum.
But you see, the thing is, I don't want him to know about this until after we're married.
Mesele şu ki...
It's just that...
Mesele şu ki, kızlar günde on saat fabrikalarda çalışmak zorunda.
The thing is, the girls have to work in factories 10 hours a day.
Mesele şu ki, biz bir sene önce Tzeitel ile evlenmeye karar verdik ve aramızda sözlendik.
The thing is, a year ago, Tzeitel and I gave each other our pledge that we would marry.
Mesele şu ki, tatili yeniden tanımlamanın 100 yolu var.
The point is, there are 100 avenues to redefining leisure.
Mesele şu ki, neredeyse bütün saf metaller zayıftır.
The point is that almost any pure material is weak.
Sen muhtemelen benim bir çeşit kalleş olduğumu falan düşüneceksin. Fakat mesele şu ki, bir uçak hostesi var...
I'm some kind of heel and all that but there's this airline stewardess...
Mesele şu ki ; hemen salıverebiliriz ve bizi her türlü sonuçtan korur.
The thing is, we can release it now, and it covers us for any eventuality.
Tanrı aşkına, mesele şu ki ; New York Belediye Başkanı 22 seçim bölgesinin gözü üzerindeyken, tehlike altındaki 18 vatandaşını, bulundukları yere şahsi bir ziyarette bulunacak kadar önemsiyor olmalı.
The point, for Pete's sake, is that the mayor of the city of New York, trailing'by 22 points in all the polls, cares enough about 18 citizens in jeopardy to make a personal appearance in their behalf.
- Asıl mesele şu ki, onlar bir şey arıyordu.
- The point is, they were searching for something.
Ama mesele şu ki hüzünlü şarkılar bu yıl çok satmıyor.
Only trouble is, sad songs ain't selling this year.
Mesele şu ki o Rose'un kocası.
The trouble is he's Rose's husband.
Mesele şu ki, biz ebeveynlik kıstaslarına bakıyoruz.
The point is, we establish criteria for parenting.
Peki. Madem öyle diyorsun, mesele şu ki..
Alright,... when you put it that way.
Mesele şu ki olaya yaklaşımımı değiştirdim.
The point is that I've changed my attitude.
Mesele şu ki...
Well, the thing is, see....
Yarım kalmış önemli bir mesele dendiği zaman buradan çıkarılabilecek tek anlam şu ki...
And when reference is made To u n f in ish ed bus in ess Of a major natu re, The only i nterpretation To be made here Is s imply that- -
Gerçek şu ki ; mesele yalnızca çanta değil.
The truth is, it's not just the suitcase.
Herneyse, mesele su ki, bu ise begeni toplamak için girmedim, ama bu isin içindeyim.
Anyway, the point is, I'm not in business to be loved. - - But I am in business.