Bu kan Çeviri İspanyolca
15,595 parallel translation
Fakat kolayca sana ve önünde tartışma yaşadığın, bu kan gölüne dönmüş evden sonra nereye gittiğine de odaklanabilirim.
Pero podría fácilmente enfocarme en ti adónde fuiste luego del altercado fuera de una casa que, horas después, era un baño de sangre.
Size sunulan bu kanıtların hepsi konuyla ilişkili değil.
Y toda esta evidencia que se presentó, no es relevante.
- Bu kanıt çok ezici.
- Es, es tan abrumador.
Bu Kan Ateşi'ni nasıl bulacağımızı gösteriyor.
Así es como nos encontramos con el Fuego de Sangre.
- Ben de bu kanı yıkamak için buradayım.
Y estoy aquí para limpiarla. ¿ Cómo?
Görünen o ki bu kanı hatalı olmuş...
Parece que fue la decisión equivocada.
Bu bulaşıkçı, Harlem'in bana ihtiyacı olmadığını kanıtlayabileceğini düşünüyor.
Ese lavaplatos cree que puede demostrar que Harlem no me necesita.
Bu yüzden bu kadar hızlı kanıyor.
Por eso sangra tan rápido.
Bu, eline ve ön koluna giden kan akışını kesecek.
Interrumpirá la irrigación sanguínea a la mano y el antebrazo.
Bütün Winesburg tecrubem boyunca bu gereklilikleri kişisel haklarına tecavüz olarak görüp onlara karşı çıkan bir öğrenci ile karşılaşmamıştım.
En toda mi experiencia en Winesburg... nunca conocí un estudiante... que se opusiera a esta exigencia como una violación de sus derechos.
Shannara kanında vardır bu.
Está en la sangre Shannara.
Bu yarım kan nereden geldiğini söyledi?
¿ De dónde dijo este mestizo que era?
Bayım, bu konuda kanıtlarımız var. Doğruysa az çok suçlusunuz.
Señor, tenemos evidencia de que, si es cierto, ya sabe, se le acusa, más o menos.
Yani bu, kara kan!
¡ Ese eres tú, sangre negra!
kanımızın rengi bu kadar farklı?
¿ El color de nuestra sangre es tan diferente?
Ve bu da örneklerin kesin olarak aynı olduğu kanıtlamaz.
Y eso no va a probar concluyentemente que las muestras son lo mismo.
Bunu duymak istemeyeceğini biliyorum ama bu teoriyi kanıtlayacak hiçbir bilimsel kanıt yok.
Bien, sé que no quieres escuchar esto, pero no hay una confirmación científica para esa teoría.
Bu adamla birbirlerini tanıdıklarına dair bir kanıt bulabildin mi?
¿ Has encontrado alguna evidencia de que este tipo y yo nos conocemos?
Ne demek bu şimdi? Bronco'nun her tarafında kan vardı. Arabaya el koymuştuk.
Quiero decir, la Bronco estaba llena de sangre. ¡ La confiscamos!
Bu kadar kanıt ve otoban kovalamacasından sonra benim işimi kolaylaştırdı zaten.
- Gracias. Sin embargo, con este tipo de evidencia física y su huida a la frontera, prácticamente me hizo mi trabajo.
Frankly, şimdiye kadar hiçbir davada bu kadar kanıt görmedim.
Francamente, es una evidencia muy sólida de lo que haya visto jamás en un caso de asesinato.
Salt bir gerçek var, kan bulduk ki olmaması gerekirdi, bu yıkıcı bir kanıt.
El mero hecho de que nos encontramos con sangre donde no debiera de haber sangre es una prueba devastadora.
Bu kadar kan kanıtından sonra daha uygun birini düşünemiyorum.
No podría pensar en nadie más adecuado para manejar toda esa evidencia de sangre.
Bu vicdansız kıyımla ilgili kanıtlarımızı saymak istiyorum.
Me gustaría resumir los resultados de nuestra evidencia de estos asesinatos sin corazón.
Bu katıksız ve sağlam bir kanıt.
Esta es la prueba en seco.
Bugün buraya getirdiğiniz bu eldivenler kanıt eldivenlerine eli sığanın buna da eli sığar, değil mi?
Y estos guantes, los que ha traído hoy, estos cabrían al que los usara, como los que se encuentran en la evidencia, ¿ es correcto?
Hepiniz bu davada samimi ve gerçekçi olacağınıza dava muallakta kaldığında size sunlan kanıtlar ve dava talimatları ışığında doğru kararı vereceğinize Tanrı huzurunda yemin eder misiniz?
¿ Ud. y cada uno de ustedes entiende y acepta que van a tratar bien y verdaderamente la causa pendiente ante esta Corte y rendir un verdadero veredicto de acuerdo únicamente con la evidencia presentada ante Uds y bajo las instrucciones de la Corte, con Dios como su testigo?
* Kanıt Duruşması * Sayın Yargıç, bu kasetler O.J. Simpson davasında kullanılamazsa gerçekten gülünç bir durum olur.
AUDIENCIA POR LAS EVIDENCIAS - Su Señoría, sería una farsa si estas cintas no fueran permitidas en el juicio de O.J. Simpson.
Bu kasetler LAPD'nin ırkçıIığına somut bir kanıt durumunda.
Estas cintas, son una evidencia tangible del racismo de la Policía de Los Ángeles.
Bu resmen yetersizliğimizi kanıtlar.
Esto grita una grosera incompetencia.
Umarım bu gülünç bakış açısının yanlış olduğu kanıtlanır ve jüri "Hayır biz kanıtlara bakacağız." der.
Espero que este punto de vista muy cínico demuestre lo contrario. Y el Jurado estará a la altura de la ocasión y dirá : "No". Vamos a mirar a la evidencia.
Bu iki cümle tersini kanıtlıyor.
Así que dos frases demostrarán lo contrario.
Dedektif Fuhrman bu davada hiçbir kanıtı yerleştirdiğiniz ya da kanıt yarattığınız oldu mu?
Detective Fuhrman ¿ plantó o fabricó alguna evidencia en este caso?
Kahretsin bu adamların kavga çıkardığı için ödüllendirildiğini gösteren hiç kanıt yok.
Mierda. No hay rastros que los reclusos fueron recompensados por iniciar peleas. Bien.
Kendi kanı tek yolun bu olduğunu anlamıştı.
Su propia sangre supo que era la única manera.
Değerimi kanıtlamak için bir şans bu.
Esta es una oportunidad para demostrar que soy digno.
Kan Ateşi bu, içine girmem gerek.
Es el Fuego de Sangre, tengo que entrar.
O zaman gitmene izin veriyorum. Bu şanslı vilayet Wuji'ye geri dön ve Hanının ve İmparatorunun iyi niyetinden başka hiçbir şey hakkında konuşma.
- Entonces te autorizo a regresar a la afortunada provincia de Wuji y hablar solo de la benevolencia de tu Kan y Emperador.
Han'ın niyeti bu hataları tamamen düzeltmek.
El Kan está decidido a enmendar esos errores.
Bize güvenmemek için her sebebin var. Ancak bu dokümantasyon, ait olduğumuzu kanıtlayacak
Tienes todas las razones para no confiar en nosotros, pero esta documentación demostrará... que pertenecemos al equipo de...
Belki de, barı dışardan izlemeye devam etseydik bu adamlara karşı bir sürü kanıt toplayabilirdik.
Quizá, pero si manteníamos el bar bajo vigilancia... habríamos creado casos contra docenas de tipos.
Dün İlçe Emniyet Müdür Yardımcısı ve 2 ayrı soruşturma yürüten Kıdemli Memurlarla yaptığımız toplantının ardından, bu soruşturmayı Sycamore ve Livingston operasyonları ile birleştirmek için yeterinden de fazla kanıtımız olduğu sonucuna vardık.
Tras la reunión que tuve ayer con el subjefe de policía y el inspector jefe de las otras investigaciones, se ha concluido que hay pruebas suficientes, bueno... pruebas más que suficientes para relacionar esta investigación con la investigación de Sycamore y la investigación de Livingstone.
Bu senin kanında var.
No está en tu ADN
Eski Ranjit'in dönmeyeceğini söyleyen Amrita'nın yanıldığını kanıtlarım ki bu hiç birinizin hoşuna gitmez.
Demostraré a Amrita volveré a ser el Ranjit que era y a nadie le va a gustar.
Bak, bu orospunun yaptığını kanıtlayamam.
No puedo probar que ella lo hizo.
Sesi bu kadar ezik çıkan bir Amerikalıyla daha önce hiç karşılaşmamıştım.
Nunca he sabido como un americano podía parecer un puto perdedor total.
- Bu ihtiyarın kanı mı?
¿ Es esa la sangre del viejo?
Sana bu görevde nasıl hareket edeceğine dair net yönergeler vermiştim. Zîrâ senin hakkında bir kanıya varmıştım.
Te di instrucciones específicas de cómo conducirte en esta misión, y eso es porque tomé una decisión sobre ti.
"bu semender bi kova su ile yıkanıp, sonrada yakılmıştır."
" Esta salamandra fue exorcizada con un cubo de agua bendita. Luego quemada.
- Bu akşam çıkan en iyi fikir.
- Es la mejor idea de toda la noche.
Bu yılın başındaki sözde Quan Thang Katliamı'na karışan ancak nihayetinde temize çıkan iki denizci Onbaşı Arthur Solomon'la Çavuş Mac Conoway evlerine dönüşlerinde hoş karşılanmadı.
Dos marines locales que estuvieron implicados, aunque finalmente exculpados, en la supuesta masacre de Quan Thang ocurrida este año.
kan sayımı 83
kandırdım seni 18
kanıtlayabilirim 43
kanun kanundur 19
kanıyor 77
kanıyorum 18
kanalı değiştir 19
kanımca 21
kanıt mı 35
kanaman var 23
kandırdım seni 18
kanıtlayabilirim 43
kanun kanundur 19
kanıyor 77
kanıyorum 18
kanalı değiştir 19
kanımca 21
kanıt mı 35
kanaman var 23