Gıdıyor Çeviri Fransızca
3,242 parallel translation
- Diyorum ki seninle arkadaşlığın bedelleri artık benim boyumu aşıyor.
Je dis que... Le prix d'être amis avec toi Je dis que ce partenariat est..
Birlikte yazdığınız aşk şarkılarını hatırlamıyor musun?
Tu te souviens de ces chansons d'amour que vous écriviez?
Araba hırsızlığı biriminde çalışıyor diye biliyorum.
Je crois qu'il fait parti de l'unité spéciale de vol d'automobile.
Perrin'in avukatlarının idam cezasından kaçınmak için federallerle, Las Vegas'taki organize suçlarla ilgili bilgi vermesi karşıIığında anlaşma yaptığına inanıIıyor.
Il paraitrait que l'avocat de Mr. Perrin aurait passé un accord avec les fédéraux qui lui permettrait d'éviter une sentence de mort au Nevada en échange d'informations sur ses relations dans le crime organisé à Las Vegas.
Bir karavanda yaşıyor olmamız karavan parkının çöplüğünde yaşadığımız anlamına gelmez.
Le fait d'être en caravane ne signifie pas qu'on est des ordures de terrain de caravaning.
Polis bunun başkası tarafından yapıldığını sanıyor.
La police pense que ça a été fait par quelqu'un d'autre.
Belki tanıdığı biriyle birlikteydi. Sonra tartışmaya başladılar ki bu kafatasındaki kesikleri açıklıyor.
Peut-être qu'elle était avec quelqu'un qu'elle connaissait, et ils se sont disputés, ça expliquerait ceci... la coupure sur son cuir chevelu.
Kayıtlarda 8.40'da çıktığı yazıyor.
Le registre d'entrée dit qu'elle est arrivée à 20h40.
Senin canın acımıyor olabilir ama senin canının acıdığını düşününce benim canım acıyor.
Tu n'as peut-être pas mal... Ok. Mais je souffre rien qu'à l'idée que tu es mal.
Jack sınıf başkanlığı için yarışıyor.
Jack essaie d'être délégué de classe.
Quinn Perkins bir cinayetin görgü tanığıdır. Bu yüzden burada kalıyor.
Quinn Perkins est un témoin de fait pour ce meurtre, et en tant que tel, elle reste avec moi.
O yaşlardayken tanıdığım başka bir kızı hatırlatıyor bana.
- Elle me rappelle quelqu'un.
Yani teoriniz bu Luke ve evde parti verdiği kişinin cinayete karıştığı ya da en azından şahit olduğuna dayanıyor.
Donc, la théorie du mode opératoire serait que Luke et quiconque était dans la maison en train de faire la fête avec lui aurait pu être impliqué dans la fusillade d'hier soir ou aurait pu au moins être un témoin.
Kendine bir günışığı arıyor.
Il est à la recherche d'un petit rayon de soleil
Ama hasarın boyutu nasıl bir araç kullanıldığını belirlemeyi imkansız kılıyor.
Mais l'étendue des dégâts rend impossible la détermination du type d'instrument utilisé.
Midemi çok bulandırıyor ve bunlar da gıdıklıyor işte.
Ça me fait mal à l'estomac. Et ses trucs me font délirer.
Maalesef sizin fonun sağladığı emeklilik maaşım bana bir orospuyla birlikte yemek bile ısmarlayamıyor.
malheureusement, pour ma retraite, Partager ton fond d'investissement, ne pourra pas m'acheter à déjeuner avec une pute cabossé.
Çünkü yaşadığım ülkede sosyal refaha inanılmıyor ve yardıma ihtiyacı olan birinin sürekli uyuşturucu alıp beyni olmayan anasını avradını siktiğimin bir evladı...
Parce que je vis dans un pays qui ne croit pas à la sécurité sociale et qui pensent que tout ceux qui ont besoin d'une petite aide est un junkie suceur de tétons avec de la merde pour cerveau et des putain de suceur de bites, sucant...
Gıdıklıyor!
Ça chatouille!
Korunması karşılığında Libya'nın silah rezervleri hakkında bilgi sağlıyor.
Il propose des informations sur les stocks d'armes lybyennes en échange de l'asile.
Yaşadığı sürece Afrikalı askerler bölgede yetersiz kalıyor. - Bunun dışında ne yapıyorsun?
Tandis qu'il vit, l'union des soldats Africains est plus puissante pour contrôler la zone.
"Vücudumuz Tanrı'nın bir hediyesi ama aynı zamanda şeytanın oyun alanı. Şeytan sizin özel kuytularınızda ve aralıklarınızda saklanıyor. Ve eğer o aralığı çok açarsanız o dışarı çıkabilir veya içeri girebilir." Ne?
"Nos corps sont des dons de Dieu, mais aussi le terrain de jeu du Diable, le Diable aime se cacher dans tous les coins et recoins, et si vous ouvrez trop il pourrait sortir, ou entrer" Quoi...?
Bir kere ondan ödünç para istemekten rahatsız olduğumu söylüyorum ve başarabileceğimden emin olmadığım bir iş fikrine para sağlamak için hemen ailemizin evini satıyor.
C'est seulement qu'une minute, Je lui dis que je ne suis pas à l'aise a lui demander un prêt, et... Et la minute d'après il vend notre maison familiale,
Joan, kimse Annie'nin cesaretini veya bağlılığını sorgulamıyor.
Joan, personne ne met en doute le courage d'Annie ou sa dévotion.
Bir objeyi bulmak için başka bir obje kullandığında özellikle de usturlap gibi güçlü bir objeyi işler karışıyor.
Quand on utilise un artéfact afin d'en trouver un autre, surtout un aussi puissant que l'astrolabe, ça devient très compliqué.
Bana tanıdığım birini hatırlatıyor.
Oui, elle me rappelle quelqu'un que je connais.
Barney'nin kızları Terminatör numarasıyla tavlamaya çalıştığını hatırlıyor musun?
Tu te souviens de la fois où Barney a essayé d'avoir des filles en jouant Terminator?
Ama başparmağındakiler zamanını başka şeylere harcadığı izlenimini uyandırıyor.
Mais son pouce suggère que, pendant son temps libre, il faisait quelque chose d'autre.
Kontrol noktasında konteynerin az önce boşaltıldığı yazıyor.
Checker dit que les conteneurs viennent d'être décharchés. Nouvel emplacement.
Gökyüzünde bir bulutta yaşıyor, bütün gün, her gün tek yaptığı da dünyadaki çocukların kâbus görmelerini engellemek.
Il habite sur un nuage dans le ciel, et tout ce qu'il fait, toute la journée, tous les jours c'est d'empêcher tous les enfants du monde de faire des mauvais rêves.
Gündüzleri de dışarıda takılıyor musunuz yoksa güneş ışığında alev alıp tutuşuyor mu?
Est-ce-que vous êtes déjà sorti en plein jour ou est-ce que la lumière du soleil le fait s'enflammer?
Kızının veya tanıdığı birinin size zarar vereceğine inanıyor musunuz?
Avez-vous des raisons de croire qu'elle ou un membre de son entourage pourrait vouloir vous faire du mal?
"Çekiciliği de var ancak istediğini elde etmek için çelik gibi kararlılığını kullanıyor." dediğini hatırlıyorum.
"qui a d'extraordinaires compétences d'interaction, " elle a du charme, " mais elle a une détermation en acier
Nasılsa,... en iyi kişiliği,... ruhu alındığında ortaya çıkıyor.
En quelque sorte, la meilleure partie d'elle sort quand son âme lui a été arrachée.
Belki de kabalığımı algılama biçiminiz... bıkkınlık hissinden kaynaklanıyor.
Votre impression de brusquerie de ma part vient peut-être d'une frustration.
Peki, Korsak Isabel'in kıyafetlerinden arda ne kaldığına bakıyor.
Bon, Korsak se penche sur ce qu'il reste des vêtements d'Isabelle.
- Neel Cody. - Bu kaçırma ile bağlantılı olarak, aradığımız adamın ismi Jeremy Thompson, gümüş-beyaz renkli 1995 Ford f-350 kamyonet kullanıyor,
En relation avec cet enlèvement, nous recherchons un homme dénommé Jérémy Thompson, au volant d'un pickup argent et blanc 1995 Ford f-350 avec une plaque du Wyoming...
Facebook sayfanızda çocuğunuzun olmadığı yazıyor.
Ta page facebook prétend que tu n'as pas d'enfant.
Acil durum hastane ve saha birimleri dünya çapında eşi görülmemiş bir gecenin ardından kalp krizi geçiren milyonlarca kişi, sağlığına kavuşurken her yerde tam kapasiteyle çalışıyor.
"Les urgences des hôpitaux et les unités de terrain ont travaillés de toutes leurs forces à travers le monde, quand des millions de survivants d'attaques cardiaques ont retrouvé la santé après une nuit sans précédent sur le globe."
Bu da bazılarının neden mide yanması ilacı aldığını açıklıyor.
Ce qui expliquent pourquoi certains d'entre eux prenaient la pilule contre les brûlures d'estomac
Sanırım tanıdığı birini arıyor.
Je pense que c'est quelqu'un qu'il connaît.
Alakasız olanları dışarıda bıraktığımızda uyumsuz yaş, milliyet ve cinsiyet gibi bu gruba bir de Amerika'ya dönenleri eklediğimizde Megan'ın seyahat ederken kullanmış olabileceği 43 takma ad kalıyor.
Donc, si tu mets de côté toutes les inéquations évidentes... âge incorrect, origine incorrecte, sexe incorrect... plus tous les gens qui sont retournés en Amérique comptabilisés, cela représente seulement 43 fausses identités possibles sous lesquelles Megan a pu voyager.
Konsey başkanlığı meclis ile bir toplantı çağrısı yapıyor.
Le Conseil de direction demande une réunion d'urgence dans les chambres.
Polisler bugüne damgasını vuran kanun karşıtlığı artışıyla baş etmek üzere daha fazla çalışıyor.
La police travaille sans relâche pour combattre ce qui semble être une vague d'anarchie apparemment déclenchée aujourd'hui par l'obligatoire...
Neden benim kazandığımda yaptığım bir şeyi kaybettiğinde yapıyor ki?
Pourquoi fait-elle d'une défaire ce que j'ai gagné?
Hocalık yaptığı için mutlu görünmeye çalışıyor.
Il essaye d'être si enthousiaste à propos d'enseigner.
"E-zihin" sinirsel faaliyetlerini tercüme etmeye çalışıyor. Fakat çocuk bilgiyi daha önce tanık olmadığım bir şekilde işliyor.
L'ecog tente de traduire son activité neuronale, mais il traite les informations d'une façon inconnue.
Yavrular, gördüğünüz gibi Ruh Haritası, Noel Ruhu'nun dünyanın nerelerinden yayıldığını izlememizi sağlıyor.
Comme vous le voyez, la Carte de l'Esprit nous montre les sources d'esprit de Noël partout dans le monde.
Bu telafinin nasıl işe yaradığını anlatmak zor. Ama işe yarıyor.
C'est dur d'expliquer comment c'est de vivre ensemble, mais ça marche.
Laktoz intoleransı ve çimen, bal, çilek, yerfıstığı alerjisi var. Tip 1 diyabet hastası ve aşıların şeytani olduğuna inanıyor.
Il a une intolérance au lactose, plein d'allergies, est diabétique et juge les vaccins diaboliques.
Korkuyorum, ama gıdıklanıyor.
J'ai peur mais ça chatouille.
gidiyorum 1257
gidiyor 253
gidiyorsun 93
gidiyor musun 364
gidiyoruz 1350
gidiyorum ben 24
gidiyorsunuz 20
gidiyor musunuz 95
gidiyorlar 124
gidiyor mu 22
gidiyor 253
gidiyorsun 93
gidiyor musun 364
gidiyoruz 1350
gidiyorum ben 24
gidiyorsunuz 20
gidiyor musunuz 95
gidiyorlar 124
gidiyor mu 22