English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → Fransızca / [ P ] / Pas

Pas Çeviri Fransızca

3,373,364 parallel translation
Mağdurun belli sebeplerden daha önce öne çıkamamasını anlıyorum. Ama gerçek şu ki yetkililere ve işverene suçlama iletilene kadar suçlunun çocuklara erişimi devam ediyor.
Je comprends qu'il y ait des raisons pour lesquelles un survivant ne témoigne pas plus tôt, mais la réalité, c'est que l'agresseur garde sa position près des enfants jusqu'à ce qu'il soit dénoncé aux autorités et à son employeur.
Bunu mağdurun suçu yapmaya çalışıyorlar. Mağdur 25 yaşına gelene kadar ortaya çıkmazsa o zaman bu onun suçu oluyor.
Ils disent que c'est la faute des victimes, que si elles ne témoignent pas avant l'âge de 25 ans, alors elles sont... les responsables.
Joe dedi ki kilise "Bu tasarı geçmeyecek" demiş.
Vallario m'a dit que l'Église ne voulait pas de cette loi.
O tasarıyı istemiyorlar ve oylamaya sunmuyorlar.
Ils ne veulent pas de vote, alors il n'y en aura pas.
UZLAŞMA GÖRÜŞMELERİ RESMİ MAHKEME İŞLEMİ SAYILMADIĞI İÇİN KAPALI KAPILAR ARKASINDA GERÇEKLEŞİYOR.
Les médiations n'étant pas des procédures judiciaires officielles, elles se déroulent derrière des portes closes.
Umarım Joseph Maskell mağdurları olarak şu yaşımızda sırf bu verdiğiniz ufak tazminatı almak için buraya geldiğimizi sanmıyorsunuzdur.
J'espère que vous ne pensez pas que les survivants de Joseph Maskell à nos âges, viennent ici pour la petite compensation que vous offrez.
Kendi sınırlarımı aşamam.
Je ne peux pas sortir de mes limites.
Sadece bana değil, başka birçok Katoliğe yardım edip onlara yalnız olmadıklarını söyleyebilirdiniz.
de faire ce qu'il fallait, et d'aider, non seulement moi, mais bien d'autres catholiques à réaliser qu'ils n'étaient pas seuls.
Bu iki şeyi aynı kefeye koyamazlar.
Vous ne pouvez pas être les deux à la fois.
Bu problemi onlar çözemez. Devlet devreye girmeli.
Ce n'est pas à eux de résoudre le problème, c'est au gouvernement d'intervenir.
Aynı şeyin onlara da olmasını istememiştim.
Je ne voulais pas que ça leur arrive.
Annem bulaşılmayacak biriydi, özellikle mesele çocuklarıysa.
Et ma mère, il ne fallait pas la chercher, surtout avec les enfants.
"Çocuklarıma sataşmayın" derdi.
Genre : "Touchez pas à mes enfants."
Eğer Başpiskopos Keeler Roma'da olmasaydı buraya gelirdi. Bu gece burada olurdu. "
Si l'archevêque Keeler n'était pas à Rome... il serait ici ce soir. "
Ona rahip demeyi sevmiyorum çünkü bir rahip değildi.
Je déteste dire "père", car il n'en était pas un.
Hayır, tekne istemiyorum.
Non, je ne veux pas de bateau.
Sonra dedim ki " Rahip, buraya gelmenizi ben istemedim.
Puis je lui ai dit : " Je ne vous ai pas demandé de venir.
Tekne istemiyorum.
Pas de bateau.
Charles'ı tanımam ama iddialarımı teyit eden bir tanıkmış.
Je ne connais pas Charles, mais c'est une corroboration sérieuse pour moi.
Bilmiyorum.
Je ne sais pas.
Biz görünmez değiliz.
On ne l'est pas.
Ben ilk başlarda bir komplo teorisyeni değildim.
Je ne croyais pas particulièrement au complot, au début.
Gece uyuyamadığımda "Biraz daha düşünürsem bu olayı çözebilirim" diyorum. Sabahın üçünde.
La nuit, quand je n'arrive pas à dormir, je me dis qu'en y réfléchissant bien, je peux découvrir la vérité à 3 h du matin.
Bu cinayet katilin yanına kâr kaldı. Ve o hak ettiği adaleti bulamadı.
Qui que ce soit qui l'ait tuée, s'en est sorti impuni, et... elle n'a pas eu la moindre justice.
Peşini bırakmayacağım.
Je ne m'arrêterai pas.
Soygun, tecavüz, cinayet... Bunlar geri alınamaz.
On ne peut pas supprimer votre vol, ou votre viol, ou un coup de feu.
Gerçekler derine gömülse bile ortaya çıkarlar.
On ne peut pas enterrer la vérité, elle réapparaît.
- Karalama defterimi mi karıştırdın?
Pas mal. Vous avez regardé mon carnet?
Hayalini kurduğum bir baba-kız buluşması olmadı ama...
Ce n'est pas la réunion père-fille que j'imaginais, mais...
Babam olmaman ikimiz için de iyi bir şey o zaman.
Ça tombe bien, tu n'es pas mon père.
Bunu söylemek biraz acı verse de Motor şehrine dönüyorsun ve benimle hiç iletişime geçmiyorsun.
Mais ça fait quand même un peu mal que tu ne m'appelles pas alors que tu es à Motor City.
Bir daha tekrarlamayacağım. Ya o kolye'yi bana ver ya da tam gözüne bir mermi yiyeceksin!
Je ne vais pas le répéter, file le collier où je te colle une balle.
Önemi yok çünkü bu doğru değil.
Ce n'est pas important parce que c'est faux.
Henüz ismin bile yoktu.
Tu n'avais même pas de nom.
Gerçi yapay doku olduğundan emin değilim.
Mais... Je ne sais pas si c'en est un.
Nereden geldiğini de bilmiyorum.
Je ne sais même pas d'où il vient.
"Anansi" ile de bir ilgisi var değil mi?
Et ça a un lien avec "Anansi", n'est-ce pas?
Dürüst olmak gerekirse buraya geldiğimde ne öğrenmek istediğimi bilmiyordum.
Franchement, je ne savais pas ce que je cherchais en venant ici.
Bilmiyorum. Ben...
Je ne sais pas, je...
Mari McCabe konusunda endişelenme Profesör.
Ne vous inquiétez pas pour Mari McCabe, professeur.
O adamlara ne yaptığımı görmedin. Ne yapabildiğimi.
Tu n'as pas vu ce que j'ai fait à ces types, ce que je pouvais faire.
- Deli olduğunu sanmıyorum.
Pas du tout.
Sen gideli 4 yıl oldu lütfen dönme sebebinin sadece çatımdan kendini atmak olduğunu söyleme.
Tu es partie quatre ans. Ne me dis pas que tu es revenue juste pour sauter du toit?
Evet ve bunun kesinlikle inanılamaz bir şey olduğunu sana söylüyorum.
Oui. Mais ça ne veut pas dire que j'y crois.
Mari ne tür bir şey yaptığını sandığını bilmiyorum bunu sonlandırmaya ne dersin?
Mari, quoi que tu veuilles faire, et si tu ne le faisais pas?
Buna inanmayacaksın.
Tu ne vas pas me croire.
Üzgünüm olay yeri istatistiklerini içeren bir USB belleğim vardı ama hiçbir yerde bulamıyorum.
Désolé, je cherche une clé U.S.B., elle n'est pas au poste.
Tek başıma değil.
Pas tout seul.
Sonunda.
Pas trop tôt.
Sen değil Cisco.
Pas toi, Cisco.
- Bilmiyorum tatlım.
Je ne sais pas, ma chérie.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]