English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → Fransızca / [ S ] / Son şansın

Son şansın Çeviri Fransızca

3,881 parallel translation
Bu, benimle gelip adını temize çıkarman için son şansın Beth.
C'est ta dernière chance d'être claire avec moi, Beth.
Son şansınız.
Dernière chance.
- Konuşmak için son şansın.
Dernière chance de parler.
Son şansın.
[Lance tape la table] Dernière chance.
Son şansın! Nerede?
- Dernière chance!
Son şansın Mairead.
Dernière chance, Mairead.
- Bu son şansın.
- C'est ta dernière chance.
Son şansın Fryman.
C'est votre dernière chance, Fryman.
Sonradan Arroyo'nun, kızın kimliğini istemeden sızdırdığı ortaya çıktı.
Il s'avère que Arroyo a sans le vouloir révélé son identité.
insanlığı kapalı olduğundan artık hisleri yok.
Sans son humanité, elle n'a plus aucun sentiment.
Güzel eviyle, muhteşem tablolarıyla nefes kesici teknolojisiyle doyduğunu sanırsın. Yakışıklı ve karizmatik olmasının sözünü bile etmiyorum.
On pourrait penser qu'il est satisfait avec sa magnifique demeure et tous ses tableaux exceptionnels et cette technologie palpitante, sans parler de son physique agréable et de son charisme.
O yaşta bir kadın, hiç iğne izi falan yok.
Évidemment. Une femme de son âge, sans aucune marque apparente.
Sadece, son 70 yıldır kara bir köpek gibi peşinden hiç ayrılmayan duygusal karmaşadan hayatını kurtarıp değiştirme şansı.
Simplement la possibilité de te libérer de la tourmente émotionnelle qui te poursuit comme un chien noir depuis 70 ans.
Son yedi yıl boyunca her gün düzünelerce yangın söndürdün, Tracy'nin sürekli çıkardığı gerçek yangınlar hariç.
Pendant les sept dernières années vous avez éteins des dizaines de feux tous les jours, sans compter les vrais que Tracy a pu allumer.
Nereden bilecektin benim böyle karalık bir noktada olduğumu en küçük şeyin mesela, yakın bir dostun barışmayı reddetmesinin bardağı taşıran son damla olacağını.
Comment pouviez vous savoir que j'étais sans un endroit si sombre que la plus petite chose... par exemple, un ami proche refuse de se réconcilier... Serai la goutte d'eau qui fait déborder le vase.
Bıçağın olmadan asla bir yere gitme.
"Ne jamais sortir sans son couteau."
# Hayat ne getirirse getirsin # # Tanrı'nın yolundan gideceğim # # Gözümü son derece cesurca #
Quoique l'avenir nous réserve... je suis guidé par la main du Seigneur... je porte mon regard bravement vers le pays inconnu apprends-moi à suivre sans remettre en question
Babası şartlı tahliye olmaksızın mükerrer müebbet cezası çekiyor.
Son père purge des peines à perpétuité sans libération conditionnelle.
Motorlu Taşıtlar Dairesi'ndeki kuzeni direksiyon sınavına girmeden ehliyet almasını sağlamış.
J'ai découvert que son cousin passait les tests de conduite pour obtenir son permis sans avoir à passer la conduite sur le test.
Avukatıyla gelip hiç konuşmayan ve işbirliğine yanaşmayan birini gördüğünde çok uyuz oluyordun, değil mi?
Le type vient avec son avocat, cries fort, refuse de jouer le jeu. Probablement t'ennuie sans fin, n'est-ce-pas?
Habersiz gelip bilgisayarından Conrad'ın fikrini tamamen değiştiren bir şey gösterdi.
Elle est venue sans rien dire et a montré à Conrad quelque chose sur son ordinateur qui lui fait prendre un revirement de bord contre ses propres intérêts.
Son şansın.
Dernière chance.
Onun işinin arkasına saklanıyorsun. İsmiyle yaşıyorsun ama Dubois olmadan sen bir hiçsin.
Vous vous cachez derrière son travail, vous vivez de son nom, mais sans Dubois, vous n'êtes rien.
Bakın, son konuşamamızdan beri hesaplara bir göz gezdirdim ve şu anki ekonomik durumun ışığında, bu yapıya kaynak sağlayamayacağımızı söylemek herhalde şaşırtıcı olmaz.
Ecoutez, depuis que l'on s'est parlé la dernière fois, j'ai envisagé plusieurs cas de figures, et il va sans dire que nous ne sommes pas en mesure de trouver les fonds nécessaires pour ce bâtiment, en vu de la situation économique actuelle.
Şansınız bol olsun diyeyim!
Autrefois, son surnom était Pitbull.
Dinle, bu tüm dünyanın en sonunda Midori Alexis'in vajina ve anüsüne tam erişim sağlayacağı anlamına geliyorsa, neden şikâyetçi olalım ki? Şans dile.
Si ça veut dire que le monde entier pourra enfin avoir accès au vagin de Midori Alexis et son anus, je dis mais qui sommes nous pour nous plaindre?
Artık babamı da öldüremem çünkü bu onu şehit yapar ve Sam boynunda babamın resminin olduğu bir kolye ile ömür boyu dolaşır.
Maintenant, je ne peux pas tuer mon père sans en faire un martyr et elle passerait toute sa vie en portant un collier avec son visage dessus.
Bebekler içindeyken, onları koruyabileceğine, onların yaşayacağının şansı var mı?
Avec les bébés dans son ventre, est-ce qu'il y a une chance que vous les sauviez, qu'ils peuvent survivre?
Döngüsel mantık bu döngünün hiç bitmeyeceğini dikte ediyor ve bu bir gecede oluşmamıştır.
La logique circulaire dictant son cercle sans-fin n'est pas apparu du jour au lendemain.
Evsiz bir kadın gibisin kışı geçirmek için içinde son bir güç kalmış gibi.
Tu es comme une femme sans-abri avec assez de combat à l'intérieur d'elle pour survivre à l'hiver.
Telefon açtı ve bebeğini doğuracağını söyledi ve kararlıydı çünkü mutlu olmak için son şansıydı.
Elle m'a appelée pour dire qu'elle allait avoir un bébé, qu'elle comptait le garder, parce que c'était sa dernière chance d'être heureuse.
Onun kanını, Tash'in izinsiz olarak kullandığını iddia etmişti.
Il a prétendu qu'elle avait utilisé son sang sans sa permission.
Evsiz bir şahidin demesine göre tüm şarjörünü minibüse boşaltmış ve araç ona vurana kadar sokağın ortasında ateş etmiş.
Un témoin, un sans-abri, a dit que la victime vidait son arme sur le van et se tenait juste au milieu de la rue tirant droit dessus jusqu'à ce qu'il soit renversé.
Adını da bu yüzden alakasız bir cümlenin içine yerleştirmiş.
Ceci expliquant l'insertion inappropriée de son nom dans une expression sans aucun rapport.
Ekonomi planınız hakkındaki son söz bu, Charlotte Toft. - Teknik ayrıntılara girmeden...
- Sans entrer dans les détails...
Ama bil diye söylüyorum işimizi ve hayallerimizi hayatta tutmak için sen bizim son şansımızsın.
Mais sache que tu es ma dernière chance de poursuivre mon rêve et de maintenir notre commerce.
Biliyorum bu son derece yasadışı, ama Evet'i işaretlemeden bu kabinden çıkamayacaksın.
Je sais que c'est hautement illégal, mais tu ne quitteras pas cette cabine sans avoir appuyé sur "Oui".
Çalışanlarımızla yaptığınız son görüşmenin ardından iz bırakmadan kayboldu.
Lors de la dernière réunion que vous avez fixé avec un de nos opérateurs, elle a disparu sans laisser de trace.
Oliver bak, Lawton'ın babasını ondan aldığını düşünmeden yeğenime kitabını bile okuyamıyorum.
Oliver, je ne peux pas faire la lecture à mon neveu sans savoir que Lawton lui a pris son père.
Bu, son gerçek. Onu yakalamamız için son şansımız ve elimizde hiçbir şey yok.
Son ultime vérité, notre ultime espoir de l'attraper, et on n'a rien.
Eğer oradan ayrılmış olsaydı, hiçbir şekilde çantasını orada bırakmazdı.
S'ils ont rompu, elle ne serait jamais partie sans son sac.
Hâlâ kalıcı kalp hasarını önleme şansımız var ama acele etmeliyiz.
Nous avons encore le temps d'éviter à son coeur des dommages permanents Mais il faut le faire maintenant
Umarım bu yeni açı saldırganın kimliğini saptamamıza yardımcı olur. Ama eğer şansımız varsa, bu görüntüde ne saldırganın yüzünü gördüm ne de onun ceketindeki amblemi gördüm.
J'espérais que ce nouvel angle apporterait un éclairage sur l'identité du pousseur, mais... aussi chanceux soit il, son visage n'est pas visible par la caméra non plus.
Ve annesiz bir çocuk olması babasının göründüğü gibi olmadığının ortaya çıkması çok fazla acı içindeydi.
Et être une enfant sans mère, et son père qui s'avérait être cette autre... personne, Elle souffrait tellement.
Kafatasının bir blok beton karşısında hiç şansı olmamış.
Son crâne n'a eu aucune chance contre un bloc de béton.
Son 20 yıIın kabile olay kayıtlarını inceliyordum genelde FBI'ın dâhil olmadığı bölgenin kendi arasında hallettiği küçük suçlar var.
J'ai passé en revue les dossiers de police sur les tribus de ces 20 dernières années, des délits mineurs essentiellement, la réserve traite ça en interne sans le FBI.
Gerçekten dostu olsaydın bowling salonu gibi güvenli bir yer açmasına yardım ederdin.
Et si tu es vraiment son ami, tu devrais l'aider à ouvrir un bowling ou quelque chose sans risque.
Telefonunun arama kaydında da hep sizin numaranız vardı.
Elle n'avait pas de papiers sur elle. Juste son portable. Et votre No s'affichait sans cesse sur son bipper.
Bir şikayet geldi. Kadının biri, buradan 16 kilometre uzakta bir köy evinde sıkıntıda bir anne ve çocuk bulmuş. Muhtemelen kaçaklar.
Une femme a trouvé une mère et son fils, sans doute sans papiers, dans un cottage abandonné.
Evet, onu kaçırdığını ve ismini sormadığını düşünüyorum. Ne?
Oui, je doute assez que vous l'ayez enlevée sans jamais demander son nom
Aday olmasının önünde en büyük engel komşusu Yunanistan'la yaşadığı isim sorunu.
Le plus gros obstacle à sa candidature est la dispute sans fin qui l'oppose à son voisin... la Grèce... en ce qui concerne le nom de "Macédoine".

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]