Öyle bir şey değil Çeviri Fransızca
1,231 parallel translation
Hayır, öyle bir şey değil. Amy'ye alışması için yardım ediyor sadece.
Elle aide juste Amy à passer un cap.
D'Argo, öyle bir şey değil.
- Non, ce n'est pas du tout ça.
- Hayır, öyle bir şey değil.
Non, non c'est pas ça.
Öyle bir şey değil. Yeter Mccaleb. Bana neler olduğunu anlat.
Assez de "prématuré", d "'approche ".
Demek istediğiniz... - Hayır, öyle bir şey değil.
Non, rien de tel.
Hayır, hayır, öyle bir şey değil.
Non. Ce n'est pas ça.
Onun istediği, öyle bir şey değil.
- Il s'en fiche bien.
Öyle bir şey değil.
Rien de ce genre.
Bu öyle bir şey değil.
Ce n'est pas un hommage, c'est...
Öyle bir şey değil.
C'est pas ça du tout.
Öyle bir şey değil.
- Non, pas à ce moment-là.
- Hayır öyle bir şey değil. - Ne peki o zaman?
- Qu'est-ce que j'ai fait?
- Durum öyle bir şey değil.
- Ce n'est pas ça.
Öyle bir şey değil...
Non, pas du tout...
- Öyle bir şey değil.
- Ce n'est rien de ce genre.
Öyle bir şey değil.
Ce n'est pas ce que tu penses.
Öyle bir şey değil!
C'est pas vraiment ça!
Öyle bir şey değil.
Ce n'est pas comme ça!
Korkunç bir şey yaptın, öyle değil mi?
Tu as fait un truc horrible, n'est-ce pas?
- Başka bir şey var, öyle değil mi?
Il y a autre chose.
Onun hakkında herhangi bir şey duyup veya görmedin, öyle değil mi?
Vous n'avez rien vu ni entendu, n'est-ce pas?
Sen de halledilmesi gereken bir şey olduğunda, hallediyorsun öyle değil mi?
Quand il faut faire quelque chose, on le fait. Non?
Bu hobi gibi şey değil miydi Sen hep öyle bakardın... sıradan bir hikaye gibi.
Ca c'est comme un passe-temps pour toi. Ca t'arrive tout le temps. Ca te fais- -
Aslını istersen, çocuk sahibi olmak öyle aman aman bir şey değil.
Honnêtement chérie, avoir des enfants n'est pas ce qu'on prétend.
Boktan bir şey çekmiyorsun, öyle değil mi?
tu tourne pas de conneries?
- İyiyim. Ama 18 yıl evlilikten sonra ayrılmak kimse için öyle kolay bir şey değil.
- Non, se séparer après 18 ans de mariage c'est facile pour personne.
Öyle bir şey değil.
C'est pas ça.
Şey, bu fena bir şey olmaz, öyle değil mi?
- ça ne serait pas grave, si?
Öyle bir şey değil
- Ce n'est pas ce que tu crois.
Yaptığım bir şeyden dolayı böyle hissetmiş olmalı, öyle değil mi? "İşte bu kız tam bana göre!" dedirtecek bir şey.
Pourtant, ça vient forcément de moi! Je dois dégager quelque chose qui l'attire.
Öyle bir çırpıda söylenebilecek bir şey değil.
Ce n'est pas évident à dire.
- Hükümet öyle bir yerin var olmadığını söylüyor, değil mi? Ama sokaklarda denen şey ise, o yerin yanıp kül olduğu ve bir kaç düzine şu genleri üzerinde oynanmış mutantlar ya da her neyse serbest kalmış.
Le gouvernement nie son existence, mais on dit qu'elle a brûlé et que des trucs créés génétiquement sont dans la nature.
Annem olmaktan farklı bir şey, öyle değil mi?
- Mais tu n'es pas ma mère. - Non?
Bu bir şey, öyle değil mi?
Sacré engin.
Tokmak bir şey değil, bir kere anneni öyle kıskanmıştım ki...
Et tu vois, c'est rien, cette poignée, à côté de ce que j'ai fait un jour à cause de ta mère.
Rahul, büyük babama bir şey söylemedin öyle değil mi?
"Rahul, vous ne direz pas le grand-p re, Faites ( tes ) vous?"
Ama bu öyle bir şey değil.
Mais ce n'est pas comme ça.
Mona'nın kastettiği şekilde değil. Hiç öyle bir şey yok.
Pas de la manière dont Mona l'a vu.
Kişiye göre değişen bir şey bu, öyle değil mi?
Je sais, c'est si subjectif.
Hayır, öyle bir şey değil.
Non, ce n'était pas dans ce genre-là.
Hayır, bu öyle bir övgü değil. Bir iki şey karaladım işte.
Ce n'est pas un éloge funèbre.
- Öyle mi? Önemli bir şey değil.
C'est rien.
Gördüğünüz gibi aslında pek bir şey kaçırmıyoruz. Öyle değil mi?
Alors finalement, on est pas si mal lotis que ça.
Bugünlerde genç hanımlar hep diyet yapıyor. Bu pek sağlıklı bir şey değil, öyle değil mi?
Toutes ces jeunes femmes qui font des régimes, c'est mauvais pour la santé, vous ne croyez pas?
Bu da öyle, değil mi? Öyle bir şey.
- C'est ce genre de chose, non?
Bu hata öyle gözardı edilecek bir şey değil.
C'est une gaffe trop grosse pour qu'elle reste ignorée.
- Gerçekten zor bir şey bu, konuşmamız gerek. - Konşuyoruz işte, öyle değil mi? Şimdi lütfen kapa çenini.
Salaud, tu te barres en douce pendant que je suis vidée.
Aşk insanın planlayabileceği bir şey değil, öyle değil mi?
L'amour ne se commande pas.
Sana hiç bir şey anlatmadılar, öyle değil mi?
Ils ne t'ont jamais rien dit, n'est-ce pas?
Bu güzel bir şey. Sence de öyle değil mi?
C'est beau, vous ne trouvez pas?
Ben sana böyle bir şey öğretmedim, öyle değil mi?
Tu le sors d'où? C'est ça que je t'ai appris?
öyle bir şey yok 92
öyle bir şey demedim 65
öyle bir şey işte 17
öyle bir niyetim yok 19
öyle bir şey söylemedim 27
öyle bir şey yapmadım 19
öyle bir şey olmayacak 30
öyle bir şey 74
öyle birşey yok 16
öyle biri yok 28
öyle bir şey demedim 65
öyle bir şey işte 17
öyle bir niyetim yok 19
öyle bir şey söylemedim 27
öyle bir şey yapmadım 19
öyle bir şey olmayacak 30
öyle bir şey 74
öyle birşey yok 16
öyle biri yok 28
bir şey değil 1063
öyle mi 14811
oyle mi 19
öyle değil mi 4374
öyle degil mi 23
öyle mi dersin 362
öyle olsun 692
öyle işte 113
öyle oldu 102
öyle mi diyorsun 87
öyle mi 14811
oyle mi 19
öyle değil mi 4374
öyle degil mi 23
öyle mi dersin 362
öyle olsun 692
öyle işte 113
öyle oldu 102
öyle mi diyorsun 87
öyle demek istemedim 274
öyle ya da böyle 119
öyle ki 92
öyle görünüyor 500
öyle misin 81
öyle deme 154
öyle olsun bakalım 50
öyle mi düşünüyorsun 363
öyle değil 521
öyle misiniz 16
öyle ya da böyle 119
öyle ki 92
öyle görünüyor 500
öyle misin 81
öyle deme 154
öyle olsun bakalım 50
öyle mi düşünüyorsun 363
öyle değil 521
öyle misiniz 16
öyle olsa iyi olur 27
öyle mi oldu 22
öyle mi söyledi 29
öyle kal 87
öyle miydim 20
öyle miyim 118
öyle değilmi 21
öyle mi oldu 22
öyle mi söyledi 29
öyle kal 87
öyle miydim 20
öyle miyim 118
öyle değilmi 21