Ğı Çeviri Fransızca
910,171 parallel translation
Kurbanların bunun kendi suçları olmadığını ve konuşabileceklerini bilmelerini istiyorum.
Il faut que les survivantes sachent que ce n'est pas leur faute et qu'il est acceptable d'en parler.
Yaşamının başkalarına sorun yarattığını düşünüyor.
Elle pense que sa vie n'est qu'un problème pour les autres.
Hannah intihar ettiğinde, bu son kararı anlamanın zorluğu kadar, bence bunun güzel ve kolay bir ölüm olmadığını göstermek önemliydi. Bu korkunç yükle yaşayacak olan ailesi için acının asla bitmeyeceğini gösterdik.
C'était difficile de voir la décision finale que prend Hannah quand elle se suicide, mais il fallait montrer que ce n'est pas une jolie mort, qu'elle n'est pas facile, et puis la douleur intense pour ses parents
Pek çok kez, yaşadıkların tedavi edilemez gibi görünebilir, bu yüzden birine anlatmaya çalışmak çok yorucu olabilir çünkü yapabileceğin bir şey olmadığını hissedersin.
On pense souvent qu'il n'y a pas de solution à nos problèmes et que c'est impossible de l'expliquer aux autres parce qu'il n'y a rien à faire.
Hannah gibi hissediyorsanız bile yardım isteyin, ailenizle konuşamıyorsanız ya da utandığınız için okulda kimseye söyleyemiyorsanız yardım hattını arayın.
Demandez de l'aide. Si vous vous sentez comme Hannah et ne voulez pas parler à vos parents ou à quelqu'un du lycée parce que vous avez honte, appelez SOS suicide.
Bence dizi harika bitiyor. Clay durup hayatında bir süredir bağ kurmadığı bir kadının varlığını anlıyor.
La fin de la série est très belle, avec Clay qui prend le temps de saluer une jeune fille qu'il n'a pas vue depuis un moment.
Fark yarattığını gördüm ve kendine zarar vermeyi düşünen insanların, biri onlara iyi davrandığı için aniden vazgeçtiğini gördüm.
J'ai vu une différence. Des gens qui allaient se faire du mal ont arrêté parce que quelqu'un avait été gentil avec eux.
Sen ne yaptığını sanıyorsun?
Hé. Qu'est-ce que vous croyez être entrain de faire?
Sırf varlığım bile insanları rahatsız ediyordu.
Le monde m'a haï parce que je vivais.
İnsanlığın düşmanı olabilir mi diyorsun yani?
Tu insinues qu'elle est peut-être une ennemie de l'humanité?
Bizden sakladığı büyük bir gücü varmış diyorum.
Je dis juste que c'est un sacré pouvoir à cacher.
Başladığın işi bitir!
Va finir le boulot!
Geri kalanımız Titanların toplandığı yere saldıracağız!
Nous autres allons attaquer là où ils se rassemblent!
Ne oldu? Epey hayal kırıklığına uğramış gibisiniz.
Vous avez l'air déçu.
sarsıldığını düşünüyorum.
Elle n'est pas gravement blessée, mais elle doit avoir une commotion.
Satın aldığım ekmekleri elimden aldılar.
Ils ont volé le pain que je venais d'acheter.
Ama Eren'i Annie kaçırdığı zaman hemen peşlerine düştüm.
Mais... Quand Annie a enlevé Eren... Je me suis lancée à sa poursuite.
Gerçi her zamanki azığımızdan başka bir şey yok ama...
Il n'y a rien d'autre que des rations de survie.
Lakin şu var ki hiç kavgada kazandığı görmedim ama yenilip vazgeçtiğine de şahit olmadım.
Mais tu sais... Je ne l'ai jamais vu gagner le moindre combat, mais je ne l'ai jamais vu perdre ni laisser tomber.
Kat etmeleri gereken mesafe düşünülünce buna yetecek güçlerinin kalmadığını varsayalım.
Étant donné la distance qu'ils devront couvrir, ils auront sûrement besoin de se reposer.
Titanların olmadığı bir yere gidelim!
L'objectif premier est d'être hors de portée des Titans.
Kralın kanını taşıdığını söyledi! Bizim tek suçumuz inanmaktı!
Elle a prétendu être l'héritière du roi!
Tüm o insanları kandırdığım için cezalandırılıyor değildim.
Je n'ai pas été punie pour avoir menti à ces gens.
Başkalarının bana ihtiyacı olduğu yalanına kendimi inandırdığım içindi.
J'ai été punie pour avoir cru que je pouvais être indispensable.
Gözlerimi açtığımda... önüme serili özgürlüktü.
Quand j'ai ouvert les yeux... une liberté absolue s'est ouverte à moi.
Bir Titan dönüşürken ortaya çıkan ışığın aynı!
C'est la lumière caractéristique de la métamorphose d'un Titan!
Titan çığlığı mıydı o?
C'était le cri d'un Titan?
O seçeneğin broşürüne birkaç kez bakmışlığım var.
J'ai déjà envisagé l'affaire.
Üreme açısından bakıldığında bu, onların işi.
Dans l'arène de la reproduction, c'est le rôle des femelles.
Gerçekten bunu anladığı an, şu andır, "Evet!"
Le moment où elle sait, c'est quand vous dites : "Oui!"
Hristiyanlarla karşılaştığınızda onları tebrik edin.
Félicitez les chrétiens quand vous en rencontrez.
Ya da güneş bir şey yaptığından beri mi?
Ou depuis que le soleil a fait un truc?
Size hep başkalarının nasıl kutladığını gösterirler.
Ils nous montrent comment chaque pays le fête.
Birinin, yüzüne avuç dolusu bozuk para attığını düşünüyoruz.
On pense que quelqu'un lui jetait des pièces de monnaie dessus.
Yani bu rastgele köpeği alıp ailenizin de içinde yaşadığı eve koyuyorsunuz ve kişiliğinin gözler önüne serilmesini seyrediyorsunuz.
Ce chien, dont vous ne savez rien, vous le ramenez chez vous avec votre famille, et vous regardez sa personnalité se révéler.
Onun ne yaşadığı umurumda bile değil.
Je me fous de ce que le chien vit.
Evet, İngilizcedeki 11 saçmalığını inkar eden dokuz kişi sanmış.
Pour elle, il s'agissait de neuf personnes qui ne croyaient pas au nombre 11.
Biz işte bu saçmalığı inkar eden dokuz kişiyiz.
Nous sommes neuf à dénoncer cette connerie.
Boktanlaştığını iş işten geçince fark edeceksin.
Ça tourne mal. Vous le voyez quand il est trop tard.
İşte aradığım insan! " En iyi his budur.
"Putain! C'est lui!" Le meilleur sentiment.
İşi şöyle uzatamazsın, "Yalancı!" Sabun artığına kızmazsın.
Vous ne lui hurlez pas : "Menteur!" Vous ne vous en prenez pas au savon.
E-posta kavgası ise, "Haziranda sana bir sorunum olduğunu söylediğim zaman, beni dinlememenden ötürü hayal kırıklığında uğramıştım."
Une dispute par e-mail, ça fait : "En juin, quand je me suis ouvert à toi, j'ai été très déçu par ton manque d'écoute."
" Şunu okuyup ona haksızlık yapıp yapmadığımı söyler misin?
" Peux-tu lire ça et me dire si ce que j'ai écrit est juste?
Aynı gün içinde henüz cevap da yazmamışlardır, sen de onların aklını aldığını sanırsın.
Le lendemain, ils ne vous ont pas répondu. Parce que vous les avez ensorcelés.
Ona yazdığım e-postayı okuyacağım. "
"Je vais relire l'e-mail que j'ai écrit."
Kendi yazdığın ve halihazırda gönderdiğin bir e-postayı okumak kadar tiksinti verici bir insan davranışı daha var mı?
Existe-t-il un comportement moderne plus infect que de relire ses propres e-mails déjà envoyés?
Gidenler kutusuna baktım, ki attığım e-postalar...
J'ai regardé dans le dossier des e-mails envoyés...
Matthew McConaughey'in oynadığı bir bölüm. Deri pantolonu var, üstü çıplak.
Quand Matthew McConaughey porte un pantalon en cuir, torse nu.
Film çıktığında hep şöyle diyorum, "Şu lafı edene kadar bekleyelim."
Quand le film passe, je me dis : "Allons à ce passage."
Bu, kararsız kaldığınız bir siki... ağzınızda tutmak için uzun bir süre.
C'est long pour garder une bite dans la bouche, alors que vous hésitez.
Patricia'yı beni kiraladığından beri çok az gördüm.
J'ai du mal à voir Patricia.