Acıdı mı Çeviri Portekizce
1,239 parallel translation
Ne o, acıdı mı?
O que foi? Magoei-o?
- Ow! - Acıdı mı?
Isto magoa?
Böyle acıdı mı?
Isto dói?
- Profesyonel, bir aptala acıdı mı?
- O perito teve dó do imbecil.
Yusuf, canın acıdı mı?
Joseph, estás ferido? Pai!
Affedersiniz, canınız acıdı mı?
Entalei-o?
Acıdı mı?
Doeu?
- Canın acıdı mı.
- Estás ferido.
Acıdı mı demir kafan?
E a tua Cabeça de Ferra?
Çıkartırlarken acıdı mı?
Doeu quando o tiraram?
Seni evime alıp sana acıdığım için mi?
E eu tive pena e dei-te abrigo?
Olaya D.E.A. açısında baktıgımızda, etkin müdahale gücü ve yeni kaynaklara gereksinimimiz var.
Do ponto de vista da D.E.A., precisamos de uma força de intervenção qualificada e fundos a condizer.
Canım acıdı.
Dói.
Benim sana acıdığım falan yok.
Não tenho pena de ti.
Bugüne dek tanıdığım en acımasız adamdı.
Foi o tipo mais duro que enfrentei.
Sana acıdığı için yardım edecek.
Ajudar-te-à por compaixão.
Açık bir bayi var mıdır buralarda?
Está alguma tabacaria aberta?
Ona acıdım.
Me deu pena.
Kıçım acıdı.
Bolas, ainda me dói o rabo!
Bunu kendime acıdığım için söylemiyorum.
E não digo isto com pena de mim próprio.
- Elin acıdı mı?
- Magoou a mão?
O hâlde her şeyin makul bir açıklaması var sanırım. Senin frenlerimi kesmen dışında.
Bem, então parece que há uma explicação razoável para tudo... excepto teres-me cortado os travões.
- Acıdı mı?
- Doeu?
Tanrım, çok acıdı!
Bolas, isto doeu!
Kilidi açıp onu dışarı çıkarmayı denemek için çalışmaya başladım.
Comecei a trabalhar no fecho e a tentar tirá-la dali.
Her birimize ve hepimize bağlıdır koyverip gitmek, alt etmek hırsı nefreti, kıskançlığı ve tabii ki güvensizliği çünkü bu bizi acınası ve küçük hissettiren temel bir denetleme mekanizmasıdır böylece bağımsızlığımızdan, özgürlüğümüzden yazgımızdan isteyerek vazgeçeriz.
Compete a cada um de nós pôr de lado a ganância, o ódio, as invejas e, claro, as inseguranças... porque são essas as grandes forças de controlo. Fazem-nos sentir patéticos, impotentes, para que entreguemos a nossa soberania, a nossa liberdade, o nosso destino.
Sana herşeyi açıkladım. Çocuklarını hemen dışarı çıkart.
Eu posso explicar tudo assim que nós sairmos desta casa.
Bu ne acımasızlık? İnsan mıdır canavar mıdır bu?
Tanta crueldade...
Elim acıdı. Onun dişi senin yumruğundan daha mı sert?
O dente dele é mais duro que seu punho?
Bayım, eminim yasalar Los Angeles'te farklıdır fakat Nevada'da umuma açık yapılan masturbasyona dava açılır.
Acredito que as coisas sejam diferentes em L.A., mas no Nevada, a masturbação em público é punível por lei.
d İçimde bir his var d Açıklayamadığım
Sinto uma sensação Que não sei explicar
Şimdi, mantık açısından baıklıdığında, dinde bir şeyler çok rahatsızlık veriyor, listede biraz ordan oraya dolaşalım.
Agora, no interesse da lógica, algo em que a religião fica muito pouco à vontade, vamos andar a saltar na lista um bocado.
Ben Açık Kaynak tanımının yazarıyım ve o da SerbesT Yazılımın başlatıcısıdır örgütleyici olarak.
Eu, como autor da definição de Código Aberto, e ele, como criador do software livre como uma coisa organizada,
1980 yılında bir gece çok açık bir fikirle uyandım : "Öğrenebileceğim her şeyi öğrendim şimdi, savaş fotoğrafçısı olmak için New York'a gidip şansımı deneme zamanıdır." dedim.
Em 1980 acordei uma noite e apercebi-me de que tinha aprendido tudo o que podia, e que estava na altura de tentar ir a Nova York para ser fotógrafo, fotógrafo de guerra.
Su tanklarını aç ve yararsız parçaları kargo kapaklarından dışarı at. - Kafalarını karıştırmaya mı çalışıyorsun?
Esvazie os tanques de água e jogue o lixo nave afora
Aç tırnak, dışarıdaydım, kapa tırnak.
Vou citar : "Fora." Fim da citação.
Bizim inancımız mantığa ve açıklığa dayalıdır.
As nossas crenças baseiam-se na lógica e na busca da clareza.
Gördün mü, Peter, bizim bakış açımız, bir erkek taşıdığı silah kadar büyüktür.
Peter, não vimos isso dessa maneira, aqui um homem é tão grande quanto a arma que possui.
Tom, acımasız bir suçlunun kaçış planladığı bu yüksek güvenlikli tesisin dışındayım.
Trisha? Estou do lado de fora duma prisão de alta segurança da qual um criminoso desesperado planeou uma fuga audaz.
Şimdi acıdım çocuğa.
Agora estou com pena do miúdo.
Senin için her türlü fedakârlığı yaptım ama sen bize acı dışında bir şey vermedin.
! Eu sacrifiquei-me por ti e tu não nos causaste outra coisa, senão dor!
Acıdığım için yattım.
Uma foda por pena.
Fantazimde kollarımda taşıdığım evsizler için yemek hazırlıyor sonra elbisemi açıyor beni sokağın ortasına yatırıp içime giriyor.
Na minha fantasia, arranca-me a comida dos braços, rasga-me o vestido, deita-me na rua e penetra-me.
Biraz canım acıdı.
Isso doeu.
Hareket etmeden önce bizim çekirdekten açıkta olduğumuza emin ol sen buradan dışarı çıkabilmek için ayaklarımı ucunda yürümemi söylüyorsun ben bunu yapacağım.
Certifique-se que estamos livres do núcleo antes de entrar em turbilhão. Está me dizendo para sair daqui pé-ante-pé. Posso fazer isso.
Çok acıdımı?
Doeu?
Arka kapıyı senin için açık bıraktım. Dışarı oradan çık. Sonra da garaja git!
Deixei a porta de trás destrancada para saíres por lá e ires à garagem.
"Her adım atışında yaprakların hışırtısı arasında, rüzgarın taşıdığı fısıltısı bize seslenir, fani acının ötesindeki bir yerden."
E nos seus pés, no cair das folhas... um sussurro no vento. Fala num lugar muito além da dor mortal.
Dışarı çıkarken ocağı açık mı bıraktın?
Deixou o fogão ligado, enquanto saiu?
Sandra'nın nöroloji muayenehanesi daha yeni açılmıştı derken bir gün bavullarını topladı en iyi arkadaşım da dışarıda onu bekliyordu.
A Sandra tinha começado a exercer neurologia. Um dia, as malas dela estavam feitas e o meu melhor amigo estava à espera lá fora, no Ferrari dele.
Ben homoyla evlenen kıza acıdım.
Tenho pena da rapariga que vai casar com o homossexual.