English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → Portekizce / [ B ] / Başaramadım

Başaramadım Çeviri Portekizce

851 parallel translation
Başaramadım.
Falhei.
Denedim ama başaramadım çünkü O sadece seni seviyor.
Tentei e falhei porque ele a ama.
Sevmesi için uğraştım, ama başaramadım.
Pensei que a faria gostar, mas não consegui.
Başaramadım aşkım.
Falhei, meu amor.
Ama kendimi öldürmeyi başaramadım.
Mas fracassei na minha tentativa de suicídio.
- Bunu asla başaramadım.
- Nunca fui capaz de fazer isso.
Diyelim başaramadım, kızkardeşim, pazarlık gücümüz güçlenir.
Não vamos fingir, minha irmã, o nosso acordo... é estritamente pelo poder.
Patron, başaramadım. Bay Ware'i Tanrı kurtardı. Birkaç santimetreyle ıskaladım.
Patrão, eu errei... a faca passou pertinho dele.
Bir şekilde ülkeye geri döndükten sonra bir işte dikiş tutturmayı başaramadım.
De alguma forma, eu não consegui ajustar-me desde que voltei para este país.
Maggie yengeni öldürmeye çalıştım ama başaramadım ve yere düştüm.
Tentei matar a tia Maggie. Mas falhei e caí. Dá-me a muleta, por favor.
Onu takip ettim ve yakalamak için elimden gelen her şeyi yaptım, fakat onu yakalamayı başaramadım.
Persegui-o e fiz tudo por tudo para o apanhar, mas nunca o consegui.
Başaramadım! - İnanmıyorum!
Não acredito...!
Pekâlâ! Başaramadım.
Està bem, eu falhei.
Başaramadım.
Eu falhei.
- Başaramadım.
- Eu fracassei.
Genelde çanları çalarım, mumları yakarım ve zamanına yetiştiririm. Ama bugün başaramadım.
Normalmente, toco os sinos, acendo as velas... e volto a tempo.
Fakat bunu da başaramadım.
E, até nisso, eu falhei.
Başaramadım.
Não consegui.
Hepinizle görüşmeye çalıştım ama başaramadım.
De fato, tentei vê-los todos sem êxito.
Yeterli bilgi toplamayı başaramadım.
Negativo. Não consegui reunir dados suficientes.
Ne yaptığını anlamaya çalıştım, ama başaramadım.
Tentei entendê-lo, mas não consegui.
Ama başaramadım.
Só que, para mim, falhou.
Çatışma başladığında yere düştüm ve olayın merkezinden uzakta kaldım Jim'e ve adamlarıma ulaşmaya çalıştım ama başaramadım.
Quando o tiroteio começou fui nocauteado para o chão... e perdi a maior parte da acção... e tentei voltar para perto do Jim e dos homens, mas não consegui.
Ben denedim ama başaramadım.
O tentei, mas não posso.
Ama sizin dünyanızda hayatta kalmayı başaramadım. Ve sizler de benimkinde hayatta kalamazsınız.
Eu não conseguiria sobreviver no teu mundo, nem tu, no meu.
Değiştirmek istedim, ama başaramadım.
Eu teria gostado muito de viver, mas nunca consegui...
Başaramadım.
Estraguei tudo.
Başaramadığımız için üzgünüm.
Lamento não termos tido sucesso.
Sergilediğiniz boşboğazlık, akıl yoksulluğu vermem istenen dersi çoğunuza öğretmeyi başaramadığımı gösterdi.
significam que não consegui transmitir à maioria... a lição que me foi dada para ensinar.
Biliyor musun, birbirimize bir yalan bile söylemiş olsak başaramadığımızı kabul etmemiz gerekir.
Penso que se mentíssemos uma única vez... Tinhamos que admitir que falhámos, não achas?
... öldürmeye çalıştığımı ve başaramadığımı da biliyorsun.
Mas não consegui.
Geride kalıp onu koruyayım dedim. Ama başaramadı.
Decidi ficar para trás e tentar protegê-lo, mas ele não se aguentou.
Fort Belvoir yakınlarından gelen mühendisler robotu kımıldatmayı başaramadılar. Ayrıca metallurji uzmanları penetre edilemez bir gövdesi olduğunu keşfettiler..
Engenheiros do Fort Belvoir, aqui perto, não conseguiram movê-lo, e peritos metalúrgicos esbarraram no seu enorme e inexpugnável corpo.
Yakın zamanda ondan kurtulmayı başaramadığım taktirde, mutlaka kendimi öldürecektim.
Uma coisa era certa. Se não conseguisse acabar com ela em breve, Eu certamente iria acabar comigo mesmo.
Karşı koymaya çalıştım, ama başaramadım.
Lutei, mas não consegui escapar.
En güçlü aşkımızın başaramadığı o zavallı son vedalaşmamız, başarmış olamaz.
"pois não é o nosso último e lamentável adeus que conseguiu fazer o que o nosso amor mais forte não conseguiu."
Başaramadı komutanım.
Não conseguiu, senhor.
Yok, ben başaramadım.
Eu falhei.
Yoksa başaramadı mı?
Ou será que sim?
Din adamı olarak hizmet etmeyi başaramadığım yerde askeri olmaya çalıştım.
Se não o pude fazer como Seu padre, fá-lo-ia como Seu soldado.
- Başaramadık mı?
- Fracassámos?
Suda başaramadığımı belki başka bir şeyde başarabilirim.
Se fracassei com a água, poderei ter êxito com outra coisa.
Ama hiçbir adamım açmayı başaramadı.
Mas os meus homens nunca serão capazes de o abrir.
İşe yarayacak mıydı? Brixton'lu 18 yaşındaki bu kuaför başkalarının başaramadığını başarabilir miydi?
Conseguiria o cabeleireiro de 18 anos de Brixton ter sucesso onde outros falharam?
Önemli olan... korumalarım görevlerini yerine getirmeyi başaramadı.
O que é importante é que os meus guardas cumpriram as suas obrigações incompetentemente.
Ne dersin? Başardı mı, başaramadı mı?
Achas que conseguiu?
Algılayıcılarımız onların kaynağını saptamayı başaramadı.
Os nossos sensores não conseguem determinar a origem.
Tıp teknisyeni Sally Martin, envanter sayımını zamanında bitirmeyi... bir türlü başaramadı.
A Técnica de Saúde Sally Martin por várias vezes não acabou a tempo o seu inventário de provisões.
Ne kadar uğraştıysam da, kapatmayı başaramadım.
Tentei de tudo, mas não se desligava.
Ben yakalarım, sense başaramadın.
Eu apanho-o, onde vós falhastes.
Juliet, karım,... dudaklarının nektarını bozan ölüm... senin en ufak güzelliğini fethedemedi,... cildinden ve yüzünden hala yayılıyor ölüm bayrağını dalgalandırmayı başaramadı.
Julieta, minha esposa,... a morte tirou o néctar dos teus lábios... pois não podia superar a tua beleza, mas tua pele e sembrante seguem radiantes bem onde a morte ainda não cravou sua bandeira.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]